Yazar Maraşlı: Okumada ‘kitap kurdu’ gibi değil ‘bal arısı’ gibi olmalı

Yazar Ahmet Maraşlı, insanlık tarihini okuyan; okuduklarının üzerinde düşünen, yeni fikirler üreten ve uygulayan az sayıdaki kişinin yazdığını söyledi. İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün Yüreğir Ramazanoğlu Kültür Merkezi’nde...

Google Haberlere Abone ol
Yazar Maraşlı: Okumada ‘kitap kurdu’ gibi değil ‘bal arısı’ gibi olmalı

Yazar Ahmet Maraşlı, insanlık tarihini okuyan; okuduklarının üzerinde düşünen, yeni fikirler üreten ve uygulayan az sayıdaki kişinin yazdığını söyledi.

İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün Yüreğir Ramazanoğlu Kültür Merkezi’nde düzenledi ‘01 Kültür Sanat ve Edebiyat Festivali’nde Kitap okumayı sevdirmek ve bu çağda çocuk yetiştirmek konulu söyleşiye katılan Ahmet Maraşlı, okumaktan okumaya fark bulunduğunu kaydetti. Kitabın düz bir mantıkla, çerez yer gibi okunmamasını isteyen Maraşlı, öğrencilere, “Eğer sıradan insan olmak istemiyorsanız; okuyan, düşünen, üreten ve uygulan insan olun. ‘Kitap kurdu’ gibi değil; arı gibi okuyun. Bal arısı çiçek özlerini alır yer, yeni tahlil ve terkiplerle bambaşka harikulade bir gıda ortaya koyar. İşte okumakta böyle olmalı. Okuduğun kitabın üzerinde düşün, kalemle notlar al; notebook da olabilir. Katıldığın ve katılmadığın yerler olur. Yazarın fark etmediği hususları görebilir; ondan hareketle yeni fikirler üretebilirsin. Böyle okuma zihni dinamik tutar. Bilmece ve bulmaca çözmekten daha eğlenceli olur. Arı her çiçeğe konmaz, seçici davranır. Demek ki kitap okurken de seçici olmak gerekir. Aksi halde bir insan hayatı boyunca bütün kitapları okuyarak bitiremez.” dedi.

Eğitim dünyasında çok genel; ama herkesi ilgilendiren tespitlerinden bahseden Ahmet Maraş, çocuğu yetiştirmek isteyen anne–babalar ile öğretmenleri ‘isteyenler ile gerçekten isteyenler’ diye ikiye ayırdı. Bu iki kavram arasında ‘dağlar kadar fark’ bulunduğuna işaret eden Maraş, yaşamda ‘yeterince istemeyenlerin’ başarılı olmasının mümkün olmadığını vurguladı. Her ailenin ve öğretmenin öğrencisini en güzel bir şekilde yetiştirmek istediğini; ancak fedakârlık yapmadan bir olunmayacağına dikkat çeken Maraş, çocuk yetiştirmenin çok zor; bir o kadar da zevkli olduğunu ifade etti.

‘İNSANLIĞIN YÜZÜNÜ GERÇEKTEN İSTEYENLER GÜLDÜRÜR’

İnsanlığın yüzünü ancak ‘gerçekten isteyenlerin’ güldürebileceğini dile getiren Maraş, şöyle devam etti: “Diğerleri kendilerini avutmaya devam etsin. Hayat problemlerle doludur. Sorunlar penceresinden bakınca üç türlü insan var: Problem olan, problemler içinde boğulan ve problem çözen insan… Herkes ‘acaba ben hangi konumdayım’ diye kendisine baksın. Bazı insanlar vardır girdikleri yerde huzursuzluk çıkarır. Yani sıkıntının bizzat kaynağıdır. Öyle şahıslardan Allah'a sığınırız. İnsanların çoğu problemlerin içinde boğulur. Arkadaş ilişkilerinde, derslerinde iş dünyasında… Ama bunun farkında olmadığı için buradan çıkmak için uğraşmaz. Problemler içinde boğulan insan problem çözen insan gözlüğünü taktığında çözümler sökün etmeye başlar. Eğitim dünyasında ürettiğim tekniklerden en anahtar ifadelerden birisi budur. Çocuğun güzüne ‘problem çözen gözlüğü’ takıldığında yetenekleri fışkırmaya başlar.”

‘ÇOCUKLARINIZI DÜNYA ÇAPINDA YETİŞTİRİN’

Başkalarının çözüm arayışlarının peşine takılıp gitmektense bireyin kendi arayışlarına odaklanmasın öneren Yazar Ahmet Maraş, anne-baba ve eğitimcilerin bu hususta hassas davranmaları uyarısında bulundu. İnsanın en iyi ‘irade gücünün’ yetenekleri ortaya çıkardığını anlatan Maraş, yetenek ile bilgi farkının da bu noktada belirdiğini vurguladı. Çok zeki olup da çalışmayı sevmeyen talebelere işaret eden Maraş, şunları söyledi: “Televizyon, bilgisayar, internet vb. şeyler onu içine çekip alıyor. Zekâsını, yeteneğini orada harcayıp gidiyor. Arkadaşları gereksiz yere çağırdığı zaman hayır diyemiyor; çünkü irade gücü zayıf. Bu gencin de aslında geleceğe dönük hayalleri var. Şüphesiz ki bu öğrenci ‘gerçekten isteyenler’ grubuna giremiyordur. Sıradan bir insan mı yoksa dünya çapında bir insan mı olmak istiyorsunuz? Çocuklarınızı dünya çapında yetiştirin. Hiç kimse sıradan olmak istemez. Ama bunu bir diliyle söylemek var bir de davranışlarıyla… İsteyenler ve gerçekten isteyenler derken bunu kastediyorum. Bazı öğrenciler vardır çok zekidir ama çalışmayı sevmezler. Onlar ayakları yerden kesilmiştir. Çalışmadan da sınıfı geçebileceklerini düşünürler. Ama fazla havalandıkları içinde düşmeleri daha sert olur. Birde sınıfta çok çalışan öğrenciler vardı. Diğerleri kadar zeki olmayabilirler. Ama zaman içinde makas açılır ve onlar zeki öğrencilere fark atmaya başlar. Akıllı insan bunu zamanında fark eder. Hayatta bir uyanıklar var bir de uyanık geçinenler. Düşünmekten kaçan insanlar var. Eflatun, akıl noksanlığını ‘delilik ve cahilliğe’ bağlar. Bence düşünmekten kaçışta akıl noksanlığında daha önemlidir. Çocuk çok zeki; ama bunu kullanmıyor. Varlık içinde yokluk yaşıyor. Yani düşünmekten kaçıştan gelen akıl noksanlığı…” CİHAN

Yorumlar