Afrika'yı anlatan duyarlı-fedakâr bir ses; İbrahim Tığlı

"Tığlı, Türkiye'ye Afrika için neler yapabileceğine dair fikirler veriyor, zaten mevcut olan Türkiye sempatisinin sevgi ve merhamet ile uzanan yardım eli ile birleşmesi için çabalıyor."

Google Haberlere Abone ol
Afrika'yı anlatan duyarlı-fedakâr bir ses; İbrahim Tığlı

Osmanlı'nın yıkılması nasıl İslam sıfatı taşıyan medeniyetin yıkılması anlamına geldi ise, Osmanlı'nın zayıflaması ile birlikte başlayan 'Afrika'nın Avrupa ülkeleri tarafından Sömürgeleştirilmesi' anlamına da geldi bir bakıma. 

1870'de Afrika'nın ancak onda biri sömürge iken, 1890'da, yani yirmi yıl sonra bu oran onda dokuza yükselmiştir. İngiltere ve Fransa'nın etkisindeki mason İslamcıların (Efgani-Abduh) kışkırtmasıyla çıkan karışıklıktan faydalanan İngiltere'nin 1882'de Osmanlı'nın bir eyaleti olan Mısır'ı işgaliyle kuzey ve doğu kapıları ele geçirilen Afrika'nın sömürgeleştirilmesi en yüksek hızına ulaşmıştır. Mısır'ın işgalinden sonra yine Osmanlı eyaletleri olan Kuzey Afrika'nın Fransa ve İtalya tarafından işgali Müslüman coğrafya ile Afrika'nın tüm bağlarını koparmıştır.

Afrika'nın Batı'nın haber alınamaz bir esir kıtaya dönüştürülmesi sonrası, Dünya Kamuoyu Avrupa ülkelerinin çıkarlarına hizmet etmeyen haberlerden mahrum bırakılmış olacaktı. Dünya'nın geri kalanı Afrika ile ilgili haberleri, BBC'den, Reuters'ten, AFP'den almak zorunda kalıyordu.

Afrika'nın elmasları,altınları petrolü, kömürü, fillerinin dişleri, gergedanlarının derileri, hayvanlarının kürkleri, pamuğu, muzu, ananası Avrupa tarafından çalınırken, siyah derili insanların  hem dinleri hem de canları katlediliyordu. Kısacası Afrika Avrupa tarafından tam olarak ekonomik ve insanî soykırım uygulanan korkunç bir av sahasıydı.

Güney Afrika'da ve sonrasında Etiyopya'da Anadolu Ajansı' temsilcisi olarak çalışan değerli konuk yazarımız İbrahim Tığlı'nın yayınladığımız yazılarının taşıdığı değer, Afrika ile yaklaşık yüz elli yıl önce kopan bağlarımızın yeniden kurulması ve güçlendirilmesi için gerekli olan bilgi ve ilginin doğması ve büyümesi anlamını taşıyor.

Bundan dolayıdır ki, Avrupa'nın Afrika'yı sömürgeleştirmesine dair tarihe kısa bir bakış atmak gerekiyor:

"Afrika'nın Batı tarafından sömürgeleştirilmesi İstanbul'un fethi ve Mısır'ın Osmanlı sınırlarına dahil edilmesi sonrası gemi ticaret yollarının kapanması ile başlamıştır.15'inci yüzyıldan itibaren Portekizliler Angola ve Mozambik kıyılarını ele geçirirken, Hollandalılar da Güney Afrika kıyılarına yerleşmeye başlamışlardır. Fransızlar 16'ıncı yüzyıldan itibaren ve Batı Afrika kıyılarında Senegal'den Afrika'ya girmeye çalışmışlardır. İngilizler ise, genellikle Gine Körfezi kıyılarına yerleşmişlerdir. 

Avrupa ülkelerinin  aç gözlü saldırılarının Afrika'da derinleşmesinde Nil nehri büyük rol oynamıştır.. 19'uncu yüzyılda Nil'in kaynağını araştırma teşebbüsünde bulunan, İngiliz John Speak'tır. 1850'de Samuel Baker de bu nehrin kaynağını bulma teşebbüsüne girişmiş, lakin başarılı olamamıştır. Nil'in kaynağını bularak aç batılıların ilgisini canlandıran David Livingstone, 1842 yılından 1873 yılına kadar Afrika'nın içerlerinde yaptığı gezilerde Nil'in kaynağını bulmuş ve Afrika'nın bilinmeyen zenginliklerine ulaşmıştır. Bu gezileri sırasında Kongo ve Zambezi nehirlerini de bulan Levingstone öldükten sonra, Henry Morton Stanley onun gezilerini devam ettirmiş, 1870-1894 yılları arasında Uganda, Kenya ve Kongo'nun iç kısımlarını gezmiştir. Afrika'nın, bu şekilde "keşfedilmesi", Avrupa tarafından sömürgeleştirilmesini hızlandırmıştır.

Bu aç gözlülük, soygun ve katliam yarışında Afrika'da herhangi bir kıyıda bir yeri ele geçiren, derinleşen geniş toprakların kendisine ait olduğunu ilan ediyordu. Bu durum Avrupa ülkeleri arasındaki  anlaşmazlıkları arttırmıştı, Avrupa devletleri, 1885 yılında Berlin'de toplanıp "Berlin Senedi" adı ile bir belge imzaladılar. Bu senet, sömürgecilikte "fiili işgal" prensibini kabul ediyordu. Yani, Afrika'da bir toprağı fiilen işgal etmedikçe, orasına sahip olunamayacaktı. "Fiili İşgal" prensibi Afrika'ya hücumu daha da hızlandırdı. Her devlet, diğerlerinden önce harekete geçip, daha geniş toprakları işgale çalıştı. Avrupa politikasına ağırlık veren Bismarck bile bu sömürgeciliğe koşuştan geri kalmadı.

Doğu Afrika'da Tanganyika (Tanzanya) 1884'de Almanya tarafından işgal edilmişti, daha sonra işgal genişledi, Almanya  Güney-Batı Alman Afrikası'nı (bugünkü Namibia) ve Gine Körfezi'nde Togo ve Kamerun'u ele geçirdi.

İngiltere, Avrupa'da Napolyon Savaşlarını sona erdiren ve Avrupa haritasına yeni bir şekil veren 1815 Viyana Kongresi kararları ile Hollanda'nın elinden Güney Afrika'daki Cape sömürgesini almıştı. 1840'larda, Güney Afrika'dan daha yukarılara çıkıp, bugün Güney Afrika Cumhuriyeti'nin sınırları içinde bulunan Oranj ve Transvaal topraklarını da Cape sömürgesine (Cape Colony) dahil etti. 
1885 Berlin Konferansı'ndan sonra ise; Nil Nehri'nin bütünlüğünü korumak için, Mısır'dan güneye inip Sudan'ı da ele geçirmek istedi. Fakat buradaki Müslüman halkın silahlı mukavemeti ile karşılaşıp iki kere de yenilgiye uğradı. Bunun üzerine Sudan meselesine bir süre ara verip, tekrar güneye döndü.

1885-1895 arasında, Transvaal'dan kuzeye çıkıp Rodezya (bugünkü Zimbabwe) ile Nyasaland'ı (bugünkü Malawi) aldı ve buradan da daha yukarılara çıkarak Kenya ve Uganda'ya girdi. Şimdi arada tek boşluk olarak Sudan kalmıştı. Onun için 1895-96 da yaptığı silahlı mücadele ile 1896 da Sudan'ı da işgal etti. Sudan'ın işgali ile İngiltere, Afrika'nın kuzeyinde İskenderiye'den güneyinde Cape Town'a kadar geniş bir şerit halinde uzayan büyük bir sömürge imparatorluğu kurmuştu.

İngiltere, Afrika'da kuzey-güney istikametinde hareket ederken, Fransa Afrika'ya batı-doğu istikametinde girmek istemiş ve bunun için de Senegal'den hareket etmiştir. Fransa'nın 1880'lerde Senegal'den hareketle batıya doğru ilerlemesi İngiltere'yi endişelendirmiştir. Zira bu sırada Gine Körfezi'ne de İngiltere hakimdir ve Fransa'nın Niger Nehri istikametinde ilerlemesi dolayısıyla İngiltere, Fransa'nın Niger Nehri'ni takiben güneye Gine Körfezi'ne sarkmasından korkmuştur. Fakat Fransa'nın İngiltere ile yapmış olduğu bir anlaşma ile, Niger Nehri'nden güneye inmemeyi vaad etmesi, bir çatışmayı önlemiş ve İngiltere'yi rahatlatmıştır.

Fransa'nın güneye inmesinin İngiltere tarafından engellenmesi, onu doğu istikametinde ilerlemeye mecbur bırakmış, bugünkü Mali, Niger, Çad ve Orta Afrika Cumhuriyeti topraklarını ele geçirip Sudan'a girmişti. Fransa'nın Nil'in iki büyük kolundan biri olan Beyaz Nil kıyılarına dayandığını gören İngiltere kuzeyden ve güneyden Sudan'ı işgale başlamıştır.

İngiltere ve Fransa'nın kuvvetleri Beyaz Nil üzerinde Kodok'da (Fachoda) karşı karşıya geldiler.. İngiltere Fransa'nın Sudan'dan çıkmasında ısrar ediyordu. Fransa, İngiltere ile bir savaşı göze alamadığı için, 1898 yılında Sudan'dan çekildi ve İngiltere de Nil'in bütünlüğünü ele geçirdi. İngiltere ile Fransa Madagaskar'da da anlaşmazlık yaşadılar. Sudan, İngiltere için daha önemli olduğundan, Madagaskar'ı Fransa'ya bıraktı."

Görünen o ki John Speak, Samuel Baker, David Livingstone, Henry Morton Stanley ve benzer amaçlı Avrupalıların keşifleri Avrupalılara 150 yıllık müreffeh bir hayat sürdüren hırsızlıkların ve soygunların yolunu açmıştır. Fransa halen 14 Afrika ülkesinden sömürge vergisi almaktadır ve eski Cumhurbaşkanlarından Jacques Chirac'ın "Afrika olmadan Fransa, hızla bir üçüncü dünya ülkesi haline gelecektir." ve François Mitterrand'ın "Afrika olmadan Fransa'nın 21.yüzyıla gelindiğinde bir tarihi olmayacaktır." dediği gibi bu vergilerden, yani Afrika'dan vazgeçerse çökeceğini bilmektedir.

İbrahim Tığlı'nın, yıllarca Cape Town'da, şimdi de Addis Ababa'da ülkesinden, ailesinden ve çocuklarından uzakta yaşadığı fedakarca hayata baktığımda John Speak, Samuel Baker, David Livingstone ve Henry Morton Stanley'in ölümü göze alarak çıktıkları yolculuklarda yaşadıklarına katlanma gerekçeleri geliyor aklıma... Kuşkusuz bugünden tam olarak bunu yorumlama imkanımız yok elbette, bilimsel ve felsefî bir keşif merakı mıydı onları Afrika'ya sürükleyen neden, yoksa sömürge imparatorlukları kurmak için yarışan devletlerinin verdiği ölümcül bir görev miydi, ancak onların bulduğu şeyler Afrika'yı kan gölüne döndürmeye yetmişti ve bu kan halen akmaya devam ediyor. 

İbrahim Tığlı'nın oralarda oluşu, oraları anlatması da Türkiye'nin güçlenen devlet profiline uygun bir sürece denk geliyor, ötekilerden farklı olarak Tığlı, sömürülecek olan yeraltı ve yerüstü zenginliklerini değil, sömürülmüş, halen sömürülen zenginliklerin tümünü, katledilen insanlığı, dünya kültürel mirasının çoraklaşmasını anlatıyor; Batı tarafından sömürülerek, kışkırtılarak açlığa,sefalete ve çetelere terk edilmiş insanların hayat hakkına saygı duyarak gördüklerini, duyduklarını yerinden anlatıyor; Afrika'nın dillerini, dinlerini, müziğini, sömürgecilere karşı mücadelesini ve halen sürmek için direnen umutlarını anlatıyor. 

Tığlı, Türkiye'ye Afrika için neler yapabileceğine dair fikirler veriyor, zaten mevcut olan Türkiye sempatisinin sevgi ve merhamet ile uzanan yardım eli ile birleşmesi için çabalıyor.

Sonsuz Ark'ın bu toprakların dilini bu toprakların çocuklarından dinlemeyi, anlamayı ve geliştirmeyi hedefleyen manifestosuyla yolları kesişen İbrahim Tığlı, 49. konuk yazarımız olarak, Afrika'dan etiket adı verdiğim yazılarından 23 Haziran 2016 Perşembe günü yayınladığım  'SA3081/KY49-İTIĞLI1: Eritre; Mutluluk ve Mutsuzluk Arasında Kalmak' başlıklı ilk yazısından bu yana bir yazar, baba, eş, evlat, insan ve vatandaş olarak gören, medyayı ve sosyal medyayı ülkesi yararına kullanan, dikkatli, meraklı, işini sağlam yapma alışkanlığı edinmiş, olayları, olguları kiminle nasıl değerlendireceğini iyi bilen, Afrika gündemini  hiç sektirmeden takip ederek öne çıkan olaylara, olgulara ve kişilere dair olanı araştıran, soruşturan ve bizlerle paylaşan duygusal bir akla sahip olarak 72 yazısıyla Sonsuz Ark’a katkıda bulundu; kendisine ve fedakarlıklarına müteşekkiriz, onu yetiştiren anne-babasına, onu öylece koruyan, destekleyen eşine ve çocuklarına bu babda teşekkür etmek istiyorum.

Sonsuz Ark çıktığı sonsuza doğru yolculuğunda kişiliğine, kimliğine ve mesleğine olan saygısı net olan dostlarla yürümeye devam edecek.

Bu vesile ile İbrahim Tığlı Beyefendi'ye ve ailesine sağlıklı, huzurlu ve başarılı bir hayat diliyoruz.

Kaynak: Seçkin Deniz / sonsuzark.com

Yorumlar

Yusuf Ziya Ertuğrul Allah razı olsun.