Türköne: Ortadoğu'da bir köprübaşımız kalmadı

Zaman gazetesi yazarı Prof. Dr. Mümtazer Türköne, Hükümet'in son Musul olayından sonra IŞİD için 'terör örgütü' ifadesini kullanamadığını söyledi. Türköne, "Bizim Ortadoğu'da bir köprübaşımız kalmadı. Bir konuda tavır almak istiyorsanız,...

Google Haberlere Abone ol
Türköne: Ortadoğu'da bir köprübaşımız kalmadı

Zaman gazetesi yazarı Prof. Dr. Mümtazer Türköne, Hükümet'in son Musul olayından sonra IŞİD için 'terör örgütü' ifadesini kullanamadığını söyledi. Türköne, "Bizim Ortadoğu'da bir köprübaşımız kalmadı. Bir konuda tavır almak istiyorsanız, can alıcı nokta burası; şiddeti reddedecek, şiddeti ölçü olarak alacak bir yaklaşım. Bütün politikaların, bütün dış politika stratejilerinin üzerinde benimsenmesi ve kuvvetle savunulması lazım." dedi.

Kurulduğu 1998 yılından beri Türkiye'nin önemli meselelerini tartışan Abant Platformu, 'Türkiye'nin Yönü' konusuyla Düzce'nin Akçakoca ilçesinde toplandı. 'Türkiye'nin Küresel Sistemdeki Yeri' konulu ilk oturumda söz alan aydın, yazar, gazeteci ve akademisyenler düşüncelerini aktardı. Prof. Dr. Seyfettin Gürsel başkanlığındaki ilk oturumda söz alan Zaman gazetesi yazarı Prof. Dr. Mümtazer Türköne, askerin bir yere girdiği zaman orayı tutmaya çalışması için 'köprübaşı tutmak' tabirinin kullanıldığını hatırlatarak, "Bizim Ortadoğu'da bir köprübaşımız kalmadı." diye ifade etti.

Türköne, "Halimizi iyi anlatan beyitler var. Fuzuli'nin şöyle bir beyiti var; 'Batan gün kan içinde, dağını seyreyler aşıklar, ol mahiler ki derya içredir, deryayı bilmezler.' Hakikaten kan kızıl bir ufuk var ve biz kendi yaramızla meşgulüz. Bir Müslüman karanlık çağının başlangıcında olduğumuzu düşünüyorum. Çok ciddi, çok tehlikeli ve çok vahim bir tabloyla karşı karşıyayız. Bülent Keneş dedi ki 'Laiklik yeniden tartışılacak.' Ben bunun çok lüks bir tartışma olacağını, yeniden başlarsa bugünkü şartlara göre aşırı lüks bir tartışma olacağını düşünüyorum. Doğrudan doğruya, İslamiyet ile Müslümanlarla şiddet ilişkisinin spesifik olarak tartışılacağı bir döneme giriyoruz." diye konuştu.

2004 yılında Irak'taki seçimlerde Türkiye'nin Sünni partileri organize ettiğini ve seçim kampanyasına destek olduğunu hatırlatan Türköne, "Şimdi Türkiye olduğu yerde duruyor ama Irak Sünnileri olduğu yerde durmuyorlar. Cihadcı selefilik egemen oldu ve benim 'Müslüman karanlık çağ' dediğim şey, bizim sınırımızda yani El Kaide ile IŞİD ile ifade ettiğiniz şeyden çok derin, çok daha esaslı bir tehlike var. Suudi Arabistan merkezli bu davetçi selefiliğin, şiddet yöntemlerini kullanan cihatcı selefilik türü çok ciddi bir sorun. Biz bunu Türkiye'de çok fazla hissetmiyoruz ama sanıyorum Balkanlar'da, Orta Asya'da Kafkasya'da yani İslam dünyasının tamamında bu çok ciddi bir eğilim olarak devam ediyor. Bu din-siyaset, din-devlet ilişkisi meselesi değil bu." şeklinde konuştu.

Hükümet'in, son Musul olayından sonra IŞİD için 'terör örgütü' ifadesini kullanamadığını belirten Türköne, "Ama can alıcı nokta burası. Yani bir konuda tavır almak istiyorsanız can alıcı nokta burası; şiddeti red edecek, şiddeti ölçü olarak alacak bir yaklaşım, bütün politikaların, bütün dış politika stratejilerinin üzerinde benimsenmesi ve kuvvetle savunulması lazım." ifadelerini kullandı.

BİLİCİ: ORTADOĞU'YU ETKİLEMEK ÜZERE YOLA ÇIKAN TÜRKİYE, KENDİSİ ORTADOĞU'DAN AĞIR ŞEKİLDE ETKİLENDİ

Cihan Haber Ajansı (Cihan) Genel Müdürü Abdülhamit Bilici ise Türkiye'nin 2004'te Ortadoğu'da oynadığı rolün çok önemli olduğunu ve Irak seçimlerinde Sünnilerin seçimlere katılması ve demokratik sürecin bir parçası olması için çalıştığını söyledi.

Bilici, şöyle devam etti: "2010 yılına geldiğimizde Türkiye farklı, böyle kendine aşırı bence abartılı özgüveniyle Maliki karşısında yeni bir cephe Allavi ile Bağdat'ın yani Irak'ın iç siyasetine müdahale edebileceğini ve şekillendirebileceğini düşünen bir yaklaşıma evrilmişti. Bir ülkenin iç siyasetinin iyi gitmesine uzaktan komşu olarak destekçi olan bir yaklaşımdan, o ülkenin iç siyasetini, işte Ortadoğu'yu genel dizayn etme çabasının da veyahut aşırı özgüveninin de bir devamı olan şekle bürünmesi. Bunu Filistin politikasında da Mısır politikasında da görebiliriz. 2004'teki Türkiye; o yaklaşımı dolayısıyla uzaktan Ortadoğu'dan bakıldığı zaman, ilham kaynağı, kendi dönüşümlerinde bir model olarak görülen biraz uzaktaki iyiyken; sonra içişlerine karıştıkça bütün o karmaşanın parçası haline geldi. Maalesef son dönemde, mesela bu Türkiye'deki demokratikleşmedeki geri gidişe bakılırsa, Ortadoğu'yu etkilemek üzere etkilemek üzere yola çıkmış Türkiye, Ortadoğu'dan ağır bir şekilde etkilenmiş bir hale gelmiş vaziyette. Bu, çok dramatik ve çok da vahim."

Türkiye'nin 'Komşularla sıfır problem' politikasının başlangıçta iyi giden, daha sonra ters tepen politikasının, başlangıçta içeride kurulmaya çalışılan barışın bir yansıması olarak çok olumlu sonuçlar verdiğini hatırlatan Bilici, "Türkiye kendi tarihi kimliğiyle, kendi içindeki farklılıklarıyla özellikle Avrupa Birliği (AB) politikaları çerçevesinde barış yaptıkça, otomatik olarak komşularıyla da yakınlaşıyordu. Mesela 90'larda Kürt kimliğiyle savaşan PKK ile çok ciddi bir çatışma içinde olan bir Türkiye'nin Talabani'ye, Barzani'ye bakışı bunun tam bir yansıması şeklindeydi. Fakat bu meselede ileri adımlar atılınca, Avrupa Birliği reformları ve demokratikleşme çerçevesinde bu Erbil'le barışı da getirdi. Yani benzer politikalar devam etseydi, ben şimdi geriye doğru bakıyorum, 'Nerede yanlış yaptık'. Yani bu iç barış, demokratikleşme süreci adı altında devam etseydi bizim dış barışımız da devam edecekti. AB politikalarına, Sarkozy'e, Merkel'e rağmen sürdürülmesi bence Türkiye'nin iç barışı açısından da çok önemliydi. Bu yoldan sapılmasının ben radikal kırılma noktalarından biri olduğunu düşünüyorum. İkincisi, Ortadoğu'ya yaklaşımımızda 2004'teki Sünnileri 'Aman siz demokratik sürece katılın deme noktasından; Ortadoğu'ya yani haddimiz midir bilmiyorum ama aşırı özgüvenle kendi gücümüzü de kapasitemizi de göz ardı eden bir yaklaşımla dizayn etmeye çalışmamız ve bunun altında kalışımız gerçekten son 3-4 yıldır herkesin görebileceği bir hal aldı." şeklinde konuştu.

"ORTADOĞU İÇİN CAZİBEMİZİ BÜYÜK ORANDA YİTİRDİK"

Türkiye'nin, AB ile ilişkileri ve ekonomi, adalet ve demokrasiyi güçlendirmesi sayesinde Ortadoğu'nun ilgisini çektiğini ifade eden Bilici, "Bu özellikleri kaybettikçe, Ortadoğu için de bence cazibemizi büyük oranda yitirdik. Belki ileriye dönük gelecekte Türkiye'nin tarihinden kaynaklanan bir kredisiyle bölgenin barışına, huzuruna katkıda bulunma ihtimali varsa o kredileri de epey harcamış olduk. Yani gelecekte belki sağlıklı bir şekilde ortaya koyup bunları bölgenin bir parçası olarak değerlendirme fırsatını da biraz son dönemdeki politikalarımızla epey örselemiş olduk diye düşünüyorum." ifadelerini kullandı.

CİHAN

Yorumlar