Suriye’deki vatan toprağı; Süleyman Şah Türbesi
Yedikıta Tarih ve Kültür Dergisi, şubat sayısında Suriye toprakları içinde kalan Süleyman Şah’ın mezarına dair önemli bilgilere yer verdi.
Yedikıta Tarih ve Kültür Dergisi, şubat sayısında Suriye
toprakları içinde kalan Süleyman Şah’ın mezarına dair önemli
bilgilere yer verdi. Araştırmacı yazar Ertuğrul Özbilen’in kaleme
aldığı 'Suriye’deki Türkiye Toprağı' başlığıyla verilen makalede
Süleyman Şah, türbesi ve başka bir ülkenin toprağının vatan toprağı
yapacak kadar önemli hususiyetleri ele alındı.
Birinci Dünya Savaşı sonunda Ca’ber Kalesi ile birlikte Suriye’nin
sınırları içinde kalan ve Fransa’nın mandasına verilen Süleyman Şah
Türbesi ve civarı, Fransa ile yapılan anlaşma gereğince 1921
yılında Türkiye toprağı olarak kabul edildi. Şubat sayısında bu
konuyu ele alan Yedikıta'da konuyla ilgili yayınlanan makalede
şöyle deniliyor:
"Suriye sınırları içinde kalan Ca’ber Kalesi yanında bir türbe
mevcuttur. Bu türbede senelerdir Mehmetçiklerimiz nöbet tutar, Türk
bayrağı dalgalanır. Burası, kendisinde milletimize mal olmuş tarihî
bir şahsiyet medfun olduğu için Türkiye toprağı sayılmıştır. Peki,
başka bir ülke toprağını kıyamete kadar milletine mal eden bu
şahsiyet kimdir?"
SÜLEYMAN ŞAH VE TÜRBESİ
Özbilen’in kaleme aldığı makalede Ca’ber’de medfun olan bu tarihi
şahsiyetin Süleyman Şah olduğu, Şah'ın Fırat suyunda boğularak
şehid olduktan sonra Ca’ber Kalesi yakınındaki bir yere
defnedildiği ifade edilerek, ilk dönem eserlerinde sıkça zikredilen
bu boğulma hadisesi ve Süleyman Şah’ın fetih hareketinin Oruç Bey
Tarihi’nde şöyle anlatıldığı aktarılıyor:
"Osman Gazi’nin dedesi Süleyman Şah, Mahan şehrinin padişahı idi.
Bunlar konargöçer yörükler idi. Vardılar Acem beyleri ile ittifak
ettiler. Cengiz Han’dan kalmış konargöçer Tatar evleri, Süleyman
Şah’a koştular. Elli bin Tatar, evlerini çıkarıp varıp Rum ve Arap
vilayetine havale oldular. Âl-i Selçuk ve Âl-i Abbas tefrika olunca
Süleyman Şah elli bin konargöçer Tatar evleriyle Mahan şehrinden
göçtü. Vilayet-i Rum’a (Anadolu) gelmeye ve Arap diyarına niyet
ettiler. İşittiler ki Rum vilayetinde gazalar olurmuş. Bunlar o
itikat ile gelip inançlı yörükler idi. Acem vilayetinden göçüp
Erzincan’a geldiler. Erzincan’dan göçüp Rum vilayetine girdiler.
Amasya tarafı Rumlarındı, orada çok cenkler ettiler. Rum
vilayetinden göçüp Âbilistan vilayetinden geçip Halep Kalesi önüne
geldiler. Halep nahiyesinde bir kale vardır, ona Ca’ber Kalesi
derler. Gelip önüne kondular. Birkaç gün durup oradan da göçtüler.
Fırat Irmağı önlerine geldiler. Fırat Irmağı suyunu geçmek
istediler. Yol iz bilmez, göçmen yörük tâifesi. Bunca halk gafil
olarak Fırat ırmağına girdiler. Süleyman Şah’ı at tepti, Fırat
Irmağı’na düştü. Geçmek istedi. Kazâ-yı âsmânî, hükm-i rabbânî
ecele karşı gelmek olmaz. Fırat Irmağı geçit versin diye Süleyman
Şah Fırat Irmağı’nda boğuldu, şehid oldu. Süleyman Şah merhumu
Fırat Irmağı’ndan çıkardılar, Ca’ber Kalesi önüne defnettiler.
Şimdi oraya mezar-ı Türk derler. Süleyman Şah şehid olunca
kendisiyle beraber gelen konargöçer Tatar evleri her tarafa
dağıldılar.”
TÜRBEDE ABDÜLHAMİD HAN’IN İMZASI
Makalede, Osmanlı’nın kuruluşunun 600. yılı münasebetiyle ecdadının
türbe ve hatıralarını ihya eden Sultan İkinci Abdülhamid Han'ın
1884 yılında büyük atasının açık alandaki harabe haline gelmiş
kabrine muntazam bir türbe inşa ettirdiği de yer aldı. Abdülhamid
Han, buraya sadece türbe yaptırmakla kalmamış, bir onbaşı takımı
ile türbenin sürekli korunmasını, bir türbedar ile de temizliğinin
yapılmasını da emretmiş. Görevliler için de ayrıca odalar inşa
edilmiş. Masraflar ise Başkâtip Ali Rıza Paşa’nın tezkeresine göre
Cebel-i İys’deki Çiftlikât-ı Hümâyûn’un (Devlet Çiftliği)
gelirlerinden karşılanmış.
“BÜYÜK ATAMIN AÇIK ALANDAKİ MEZARI TÜRBE HALİNE GETİRİLSİN”
Osmanlı Arşivi’nden çıkan 28 Temmuz 1884 tarihli Sadrazam Said Paşa
imzalı, Sultan İkinci Abdülhamid Han’ın emrini bildiren, belgede
şöyle deniliyor:
“Padişahımızın büyük atalarından Zor Sancağı’na bağlı Rakka
Kazası’ndaki Ca’ber Kalesi’nde Süleyman Şah medfun bulunmaktadır.
Nurlu makamlarının yüce efendimizin şanına yakışacak surette
muntazam bir türbe içine alınması padişahımızın iradesi gereğidir.
Padişahımızın iradesi mahalline bildirilmiş, türbenin inşaat ve
tefrişatı için 49 bin 145 kuruş masrafa lüzum olduğu anlaşılmıştır.
Korunması için Ca’ber’e bir on başı takımı konulması, temizlik ve
bakımını sağlamak için yüz kuruş maaşla bir de türbedar tayini
gerekmektedir. Bu masrafların 1884 yılı bütçesinden ödenmesi
hakkındaki mazbata, mazbataya bitişik keşif defteri ve resim arz
edilmiştir.”
TÜRBE ALANI NASIL TÜRKİYE TOPRAĞI OLDU?
Sultanın emriyle Halep Valisi Cemil Hüseyin Paşa tarafından 12x7
ebadında dikdörtgen şeklinde yaptırılan türbe ve müştemilatı anıt
mezar olarak telakki edilmiş ve toplum nezdinde fevkalade bir mevki
kazanmış. Birinci Dünya Savaşı sonunda Ca’ber Kalesi ile birlikte
Suriye’nin sınırları içinde kalan ve Fransa’nın mandasına verilen
türbe, Anadolu Türkleri için büyük bir manevî değer taşıdığı için
20 Ekim 1921 tarihinde TBMM hükümetiyle Fransa hükümeti arasında
imzalanan Ankara İtilâfnâmesi’nin 9. maddesi gereğince Türkiye’ye
bırakılmış.
TÜRBEYİ TÜRK ASKERİ KORUYOR
Türbe çevresindeki 8 bin 797 metrekarelik Türkiye Cumhuriyeti
toprağında Türk bayrağını dalgalandırma görevini yürüten bir
jandarma karakolu bulunuyordu. 1974 yılında Tabya Barajı’nın suları
altında kalacağı anlaşılan mezar, Suriye hükümetiyle varılan
anlaşma uyarınca biraz daha kuzeydeki Karakozak mevkiine
nakledilerek üzerine modern İslâm mimarisinde kesme taştan bir
türbe ve onun yanına da aynı malzemeden bir karakol binası yapıldı.
Türbe, 20. Zırhlı Tugayı 3. Hudut Alay Komutanlığı 2. Hudut
Taburuna bağlı bir manga asker tarafından korunuyor. Suriye’de
yaşanan iç karışıklık nedeniyle güvenlik üst düzeye çıkarılmış
durumda.
ERTUĞRUL GAZİ’NİN BABASI SÜLEYMAN ŞAH MI, GÜNDÜZ ALP Mİ?
Osmanlı’nın ilk dönem kaynakları Osman Gazi’nin babasının Ertuğrul
Gazi olduğu konusunda müttefiktir. Yalnız Ertuğrul Gazi’nin
babasının kim olduğu konusu tartışmalıdır. Âşıkpaşazâde ve Neşrî
gibi tarihçilerle bu tarihçilerin eserlerinden istifadeyle
hazırlanan son dönem arşiv belgelerinde Ertuğrul Gazi’nin babası
Süleyman Şah olarak geçmektedir. İlk Osmanlı tarihçilerinden
Ahmedî, Enverî ve Karamânî Mehmed Paşa ise Ertuğrul Gazi’nin
babasının Gündüz Alp olduğunu yazarlar. Bu ikinci kaynak grubunda
verilen bilgilerin doğru olduğu bugün kesinleşmiş gibidir. Nitekim
ele geçen Osman Bey’e ait bir sikkede “Osman bin Ertuğrul bin
Gündüz Alp” ibaresinin bulunması bu fikri daha da güçlendirmiştir.
Dolayısıyla son bilgilere göre Ertuğrul Gazi’nin babası Gündüz
Alp’tir.
CİHAN
Yorumlar