Şırnak Aktif Eğitimciler Sendikası MEB’in yasasına tepki gösterdi
Türkiye genelinde olduğu gibi Aktif Eğitimciler Sendikası Şırnak Temsilciliği hükümetin tasarı haline getirdiği yeni MEB yasa tasarısına tepki gösterdi.
Türkiye genelinde olduğu gibi Aktif Eğitimciler Sendikası Şırnak
Temsilciliği hükümetin tasarı haline getirdiği yeni MEB yasa
tasarısına tepki gösterdi.
Aktif Eğitimciler Sendikası Şırnak Temsilcisi Sadık Fırat konuyla
ilgili basın açıklaması yaptı. Fırat, “Milletimizin tüm
bireyleriyle paydaşı olduğu Milli Eğitim Bakanlığı, eğitimi milli
bir mesele olarak ele alıp değerlendirmesi gerekirken son yıllarda
siyaset kurumlarının varlığını ispat ve güç gösterisi için
kullandığı yap-boz tahtası haline gelmiştir. Bakanlık, fişleme
iddiaları, tasfiye ve kıyımlar, tayin ve terfilerin 'liyakat'
yerine siyasi, sendikal vb. referanslar ön planda tutularak
yapılması, dershanelerin halka rağmen 'dönüştürme' kılıfıyla
'kapatmaya' çalışılması milletin kabulü olmadan 'ben yaptım oldu'
mantığıyla bir gecede Meclis TV’nin kapalı olduğu saatlerde gizlice
yapılan köklü sistem değişiklikleri gibi eğitimin yapısını temelden
sarsacak uygulamalarıyla tartışılır hale gelmiştir. Meclis, Milli
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu’ndan birkaç küçük
değişiklikle geçen ve kamuoyuna 'dershaneler kanun tasarısı' olarak
lanse edilen ve bu hafta Meclis Genel Kurulu’na gelecek olan torba
kanunda, 'dershanelerin zorla dönüştürülmesi/kapatılması' ile
ilgili düzenlemelerin yanında en az dershaneler konusundaki dayatma
kadar keyfiliğe açık, demokrasinin gereklerine aykırı ve milletin
talep ve beklentilerini hiçe sayan pek çok değişiklik de yer
almaktadır.” dedi.
"ADAY ÖĞRETMENLERİN GELECEĞİ KEYFİ UYGULAMALARA EMANET"
Aday öğretmenlerin geleceğinin keyfi uygulamalara emanet olduğunu
söyleyen Sadık Fırat, şöyle devam etti: “En az dört yıllık
fakülteyi bitirdikten sonra KPSS’yi kazanarak atanan öğretmen
adaylarının, tasarıda kriterleri net olarak çizilememiş performans
değerlendirmesine tabi tutulacak olmaları, ardından -objektif
olmadığı gerekçesi ile öğrencilere bile uygulanmayan sözlü sınava
alınacak olmaları bürokratik kademelerde yüzlerce eğitimcinin maruz
kaldığı tasfiye ve kıyımlara on binlercesinin daha ekleneceğinin
işaretidir. Adaylığının birinci yılında başarısız olan
öğretmenlerin ikinci yıl bir başka ilde görevlendirilmesi
uygulamasının bir cezaya dönüşebilecek olması, göreve yeni başlayan
öğretmenlere baskı yapılmasına ve mesleki heyecanlarının yok
olmasına neden olacaktır. Göreve yeni başlayan öğretmenlere
uygulanan adaylık eğitimlerinin niteliği arttırılmalı ancak kadroya
geçişte yapılması öngörülen sözlü sınav uygulaması iptal
edilmelidir.”
"BİLGİNİN PAYI YÜZDE YİRMİ Mİ OLMALI?"
"Bilginin payı yüzde 20 mi olmalı?" diye soran Sadık Fırat şunları
söyledi: “Yurtdışına eğitim almak amacıyla gönderilecek
öğrencilerin (MEB-1500) seçiminde yazılı sınavın yanında sözlü
sınavın da yapılacak olması, sözlü sınavda, genel alan bilgi
düzeyini ölçmeye yönelik objektif değerlendirmenin sadece yüzde
20’lik bir paya sahip olması, sözlü sınav soru ve cevaplarının
önceden hazırlanma zorunluluğunun bulunmaması, sözlü sınavların
özellikle kayıt altına alınmasına izin verilmeyeceğinin
belirtilmesi, sözlü sınav komisyonunun sadece üç kişiden oluşması
ve hangi unvan ve yeterliliklere sahip olacaklarının tasarıda net
olarak ifade edilmemiş olması gibi hususlar, değerlendirmelerin
subjektif olmasına ve bilimsel kriterlerin dışında yanlı öğrenci
seçimlerine neden olacaktır. Yurtdışına gönderilecek öğrencilerin
seçiminde yazılı sınav sonuçları yeterli görülmelidir. Sözlü sınav
yapılması halinde sınavın, soruları ve cevap anahtarları önceden
hazırlanmalı, uygulama süreçleri objektif ve bilimsel
gerekliliklere uygun hale getirilerek kamera ile kayıt altına
alınmalıdır.”
"DÖNÜŞÜM DEĞİL ANAYASA İHLALİ"
Tasarının dönüşüm değil Anayasa ihlali olduğunu ifade eden Sadık
Fırat, “Ortaöğretime veya yükseköğretime giriş sınavlarına hazırlık
niteliğindeki öğretim faaliyetlerinin Bakanlık gözetiminde
açılabilecek çeşitli kurslar listesinden çıkartılarak yasaklanması,
Anayasamızın 48. Maddesinde yer alan 'Herkes dilediği alanda
çalışma ve sözleşme haklarına sahiptir. Özel teşebbüsler kurmak
serbesttir.' hükmü ve 42. maddesinde yer alan 'Kimse, eğitim ve
öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz', 'Eğitim ve öğretim
kurumlarında sadece eğitim, öğretim, inceleme ve araştırma ile
ilgili faaliyetler yürütülür. Bu faaliyetler her ne suretle olursa
olsun engellenemez.' hükümlerine aykırı olarak öğrencilerin
akademik gelişimlerine katkı sunacak eğitimlere katılma
özgürlüklerini ellerinden almaktadır. Uluslararası bilim
sınavlarında ülkemizin akademik başarıları istenilen düzeyde
değilken bu uygulama eğitimde diğer ülkelerle aramızdaki uçurumu
daha da artıracaktır. Ayrıca bu uygulama, bir üst öğrenime geçişte
yapılan merkezi sınav sisteminin halen devam ediyor olması,
bölgesel farklılıklar ve öğretmen açığı gibi nedenlerle eğitimde
fırsat eşitliğinin sağlanamamış olması nedeniyle velilerin,
çocuklarının akademik düzeylerini artırmak için başka arayışlar
içerisine girmesine sebep olacak, özel derslere olan talebi
artıracak ve merdiven altı dershaneciliği tetikleyecektir.
Öğrencilerin akademik gelişimlerine katkı sunmak amacıyla kurulan
etüt eğitim merkezlerinin 12 yaş ve altındaki öğrencilere yönelik
olarak faaliyet gösterecek şekilde yeniden düzenlenmesi söz konusu
yaş grubunun üzerinde olan öğrencileri mağdur edecektir. Eğitim
hakkı ve teşebbüs hürriyetini engellemesi nedeniyle Anayasamız ve
devlet olarak tarafı olduğumuz uluslararası hukuka aykırı bu
anlamsız düzenlemeden derhal vazgeçilmelidir. Yüz binlerce insanı
ilgilendiren düzenlemeler, milletin talep ve beklentileri
doğrultusunda, hakkaniyet ilkelerine uygun olarak yapılmalıdır.”
görüşlerine yer verdi.
"ATAMA BEKLEYEN 300 BİN KİŞİ NE OLACAK?"
Şırnak Aktif Eğitimciler Sendikası Temsilcisi Sadık Fırat,
'Öğretmen İstihdam Projeksiyonları Stratejileri Projesi' ile 2023
yılına kadar olan süreçte öğretmen arz ve talebini izlenebilir
duruma getirdiğini iddia eden Milli Eğitim Bakanlığının, halen
atama bekleyen yaklaşık 300 bin öğretmen adayı varken dershanelerde
çalışan on binlerce öğretmenin atamasının yapılacağını söylemesinin
gerçekçi görülmediğini kaydetti. Ayrıca MEB’in yaptığı sözlü
sınavlardaki keyfi uygulamaların tartışıldığı bir dönemde MEB
bünyesinde istihdam edilecek dershane öğretmenlerinin sözlü sınava
tabi tutulacak olmalarının, keyfi uygulamaların artarak devam
edeceği, dershanelerin zorla dönüştürülmelerine karşı çıkan
kurumlarda çalışan öğretmenlerin MEB tarafından
cezalandırılabilecekleri endişesini artırdığını dile getiren Fırat,
"Dönüşüme tabi olan kurumların öğrencilerine yapılacak devlet
desteğinin net olarak ifade edilmemiş olması sistemin
sürdürebilirliğini tartışılır hale getirmektedir. Kaldı ki
yıllardır devlet okullarının temel ihtiyaçlarının karşılanması için
gerekli olan ödeneği göndermeyen bakanlığın dönüşüm programına tabi
kurumların öğrencilerine devlet desteğini hangi kaynaktan sunacağı
merak konusudur.” ifadelerini kullandı.
"YÖNETİCİLİK SİL BAŞTAN"
Sadık Fırat sözlerine şöyle devam etti: “Okul ve kurum müdürleri,
il milli eğitim müdürünün teklifi üzerine müdür başyardımcısı ve
yardımcıları ise okul veya kurum müdürünün inhası ve il milli
eğitim müdürünün teklifi üzerine vali tarafından dört yıllığına
görevlendirilecek olması nedeniyle mevcut yöneticilerden
bulundukları görevde dört yılını dolduranların derhal, dört yılını
henüz doldurmayanların da bu sürenin dolmasını müteakip görevleri
sona erecektir. Böylece halen görevde olan yöneticilerin müktesep
hakları ellerinden alınacak ve bu durum 100 binin üzerinde okul ve
kurum yöneticisini etkileyerek eğitim kurumlarında büyük bir kaosa
neden olacaktır. Bu durum yöneticilerin sürekli baskı altında
tutulmasına, okul ve kurumların vesayet altına girmek zorunda
kalmasına neden olacaktır.”
"KİŞİYE ÖZEL DÜZENLEME Mİ YAPILIYOR?"
Sadık Fırat son olarak konuşmasını şöyle tamamladı: “İl eğitim
denetmenleri ile bakanlık denetçilerinin maarif müfettişi unvanında
birleştirilmesi ve tamamının Rehberlik ve Denetim Başkanlığına
bağlanması söz konusu olup aynı işi yapacak aynı unvana sahip
kişilerin farklı özlük haklarına sahip olması hükümetin 'eşit işe
eşit ücret' politikası ve hakkaniyet ilkeleri ile bağdaşmamaktadır.
Hatta yapılan değişiklikler, denetim sistemini makul koşullarda
bilimsel öngörülere uygun olarak düzenlemekten uzak olup, denetim
mekanizmasında kişiye özel yapılmış bir düzenleme olarak tarihe
geçecektir. Aslında burada temel sorun, anılan düzenlemelerin
kimlerin faydasına ve nelerin karşılığında yapıldığının net olarak
açıklanamamış olmasıdır. Niyet milletin faydası ise bunun milletten
gizli ve millete rağmen yapılması mümkün değildir. Millete rağmen
ısrar edilmesi halinde 'küçük bir müdahalenin birkaç nesli
ilgilendirdiği' eğitime yapılan usulsüz müdahalelerle ülkemizin
yarınları karanlığa mahkum edilmiş olacaktır. Kaldı ki tasarının
kamuoyunda tartışılmaya başlanması bile eğitim çalışanları arasında
ötekileştirmelerin başlamasına, bakanlık merkez ve taşra
teşkilatlarında çalışma barışının bozulmasına ve toplumun huzursuz
olmasına yetmiştir. Aktif Eğitim-Sen olarak milletin vekillerini
milletin menfaatlerini koruma, talep ve beklentilerini karşılama
konusunda göreve davet ediyoruz.” CİHAN
Yorumlar