Profesör Karslı: Ergenekon sürecinde iyi olan HSYK niye 17 Aralık’ta kötü oldu
Yolsuzluk ve rüşvet iddialarının yargı yerine miting meydanlarında tartışılmasına hukukçular tepkili.
Yolsuzluk ve rüşvet iddialarının yargı yerine miting
meydanlarında tartışılmasına hukukçular tepkili. İstanbul
Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Abdurrahim
Karslı, iddiaların mahkemelerde ele alınamamasından yakınırken,
“Hukuki sorunlar meydanda değil adliyede tartışılır. Hukuki
sorunların mahkûm olacağı ya da beraat alacağı yerler adliyelerdir.
Maalesef şu an partiler, iktidar ve muhalefet zeminde bir birlerini
mahkûm etmeye çalışmaktadır. Yanlış olan budur. Yani bu iğnenin
karanlıkta kaybedilip aydınlıkta aranması gibi bir şeydir.”
dedi.
17 Aralık sonrası yargıya yapılan müdahale ve yeni Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Kanunu ile yargı bağımsızlığının
zedelendiğini belirten Karslı, Cihan’a yaptığı açıklamada
“‘Ergenekon ve Balyoz yargılamalarını yapan HSYK ne oldu da 17
Aralık’tan sonra kötü oldu?” diye sordu.
“YARGIYA MÜDAHALE İLE NORMAL PROSEDÜRLERİN İŞLEMESİNİ
ENGELLENDİ”
İddiaları ele alan hâkim ve savcıların yerinden edilmesinden de
dert yanan Karslı, şöyle konuştu:
“Ortada duran iddialar yargı görevlileri olarak bizi ilgilendirir.
Burada yolsuzluk ve rüşvet iddiaları var. Bu dosya için tetkik
yapılmalı. Yoksa ‘kim ihbar etti, niye, ne yolla ihbar etti’;
bunlar dosya dışı iddialardır. Bunlar önemli değil. Hâkimler
dosyada yer alan iddiayı ele almalı. Maalesef bu tartışılmadı ama
dosya dışı iddialar tartışıldı. İhbar usulü, hâkim ve savcının
olaya müdahale biçimi tartışıldı; arama kararlarının usule uygun
olup olmadığı tartışıldı; bütün arama ve el koymalar, ifade almalar
tartışıldı. Olayın dışında olan konular ele alındı. Tabii bu
olaylar siyasete de konu oldu. Savcılara yönelik ithamlar da böyle.
İddialar hukuk zemininde tartışılamadı. Hâlbuki iddialar
tartışılmadıkça bunun mahiyeti kafalarda meçhul olarak kalır.
Bunlar tartışılıp sonuçları belli olmalı. Burada fiili iddialar ve
maddi vakalar var. Bu maddi vakalar sonuçlandırılmalı. İddiaların
siyasi malzeme yapılması, karşılıklı tartışılması kimseye fayda
getirmez. Muhakemenin bir tarifi, usulü vardır, hâkimin olaya
bakışı vardır. Eskiden beri hukukta yer almıştır, ‘dosyaya müdahale
ve tetkik yöntemi nedir, deliller hangi yöntemlerle toplanır, hangi
yol ve yordamla karar verilir’. Burada da bu kural yürümeli. Şu an
Türkiye’de yürümeyen bu prosedür. Müdahaleler ile bu engellendi.
Her tür iddia bakımından. Siyasi iradenin attığı bir sürü iddia
var. Bir gruba, camiaya, bireylere HSYK’ya yönelik, tek tek hâkim
ve savcılara yönelik. İşte bu iddialar ve şikâyetler, dava sureti
ile hâkimin önüne getirilip usulüne uygun şekilde, sükunetle
tartışılmalı.”
“KIDEMLİ BİR HÂKİM ORADAN ORAYA SAVRULUYORSA NASIL ADALET
DAĞITABİLİR”
Hâkim ve savcıların usulsüzlüğü, eksikliği varsa bunların usulüne
uygun olarak tahkik edilebileceğini anlatan Profesör Karslı,
şunları kaydetti:
“Ancak yargı sürecine böyle müdahale olmamalıydı. Şu kadar hâkim ve
savcı, şu kadar emniyet görevlisi bu vesile ile birden berhava
ediliyorsa, hukuk zemininde tartışılmıyorsa bunun da ayrı bir
sıkıntısı var. Maalesef bizler ortaya çıkan yolsuzluk iddialarını,
usulsüzlükleri tartışamadık. Yetmiyormuş gibi davayı yürütenlere
bir sürü suç atfettik, yerlerinden aldık başka yerlere gönderdik.
Bu yapılanlar yanlış. Efkarı- ammede şöyle bir kanaat var: ‘bir
hâkim ve savcı bir sürü görev yapmış, kıdem ve derece almış,
İstanbul’a gelmiş. Bu adam, İstanbul’da kendi hukukunu koruyamıyor,
bir kararname ile buradan başka yere savruluyorsa ben yarın gidip
bundan nasıl adaletin tecellisi için talepte bulunacağım’. Çünkü
şöyle bir tarif vardır: ‘Adliyeler mağdurların gitmekten zevk
aldığı, çünkü merhamet ve şefkat göreceği; zalimlerin de gitmekten
korktuğu çünkü ceza göreceği yerlerdir’. Ama kendine hayrı olmayan,
kendi hakkını yerini koruyamayan hâkimler nasıl adalet dağıtacak.
Adalet, ekmek su gibi herkesin ihtiyaç duyduğu bir şey. Adaleti
adli mercilerden alacağız. Adli makamlar bağımsız, tarafsız değilse
teminatı yoksa kendine mahsus yetkisi yoksa bu adli mercilerden
adalet talep etmek mümkün değil.”
Hâkim ve savcıların yeri ve önemini vurgulayan Karslı, “Yıldırım
Bayezid kadıya tanıklık için gittiğinde kadı beyanını kabul
etmiyor, ‘dışarı çık’ diyor. Bu sözlerine dayanak olarak ‘sabah
namazlarında kusurun nedeni ile beyanlarını kabul etmiyorum’ diyor.
Yine devrin kadısı, Rum mimar ile davalık olan Fatih Sultan
Mehmet’in mahkemede oturmasına müsaade etmiyor. Hükümdarın ayağa
kalkmasını talep ediyor. Böyle bir hâkimin, bunun dağıtığı adalet
nerede? Kendi hukukunu koruyamayan, özlük hakkı olmayan hâkim ve
savcının dağıttığı adalet nerede?” dedi.
“YASAMA-YÜRÜTME-YARGI AYRILIĞI ZEDELENDİ”
Yasama-yürütme-yargı erklerinin ayrılığının önemine dikkat çeken
Karslı, bu erklerin birbirine müdahale etmemesi gerektiğini dile
getirdi. Yargı bağımsızlığının önemine de değinen Karslı, şöyle
devam etti:
“Anayasa’ya baktığımızda başlangıç hükümlerinden 9, 159, 138 ve
devamı kimi maddelerde yargı bağımsızlığını temenni eden bir irade
var. Yargı bağımsızlığı için belli hukuki metinler var. Hâkimler
Savcılar Kanunu, HSYK Kanunu, Adalet Teşkilatı ile ilgili hukuk
metinleri ve yine hakimleri yetiştiren Adalet Akademisi ile ilgili
metinler… Şu aşamada hâkimlik teminatı, mahkemelerin bağımsızlığı,
hâkimlerin bağımsızlığı ve tarafsızlığı temin edilmeli ki ‘yargı
bağımsız’ diyebilelim. Bu sorun yeni değil, eskiden beri yargı
bağımsızlığı tartışılagelen bir durum. Ama 2010’da yapılan
referandum ile HSYK’nın yetkisi artırıldı. Böylece yargının
yürütmeden uzak olması, Adalet Bakanı ve müsteşarının yetkilerinin
daraltılması ile ‘yargı bağımsızlığında Türkiye ileri giden bir
adım attı’ diye ümit doğdu. Tabii o HSYK’ya yönelik de şikayetler
vardı; tayinler ve mahkemelerin yetkilendirilmesi konusunda. Ama
eskiye göre ileri bir adımdı. 17 Aralık operasyonundan sonra alınan
kararlar ile atılan bu olumlu adımdan geriye döndürüldü. Torba
kanun ile bakan ve müsteşarın yetkileri artırıldı. Yasama-yürütme-
yargı erklerinin ayrılığında büyük bir eksiklik, zedelenme oldu.
HSYK’nın bakana bağlanması ile yargı yürütmenin emrine verildi
gibi. Tabii bu, teorik iddia olmaktan çıktı çünkü ondan sonra
yapılan tayin ve kararnameler var. Burada haklı olarak akla şu soru
geliyor: ‘Ergenekon ve Balyoz yargılamalarını yapan HSYK ne oldu da
17 Aralık’tan sonra kötü oldu? Yetkilendirdiği yargı görevlileri
mükemmel, gayretli, dürüst iken, siyasilerin iradesi ile iyi şeyler
yaparken, temizeller operasyonu yürütürken 17 Aralık’ta ne oldu da
kötü oldu?’ Yine yapılan tadilat ile HSYK’da istihdam edilen kimi
elemanların görevine kanunla son verildi. Tayinle değil, kanunla
görevlerine son verildi ki ileride bu durum davalara konu olmasın.
Kararnamelerin yanında kurum içinde yapılan tasarruflarla oynamalar
oldu. Görevlerinden alınanlar ile ilgili iddialar hukuk zeminine
taşınamadı. Onların görevini kötüye kullandığı iddiası hukuk
zeminine taşınamadı. Ağacı gösteren meyvesidir. Bu ağacın meyvesi
de ortaya çıktı. Bu davalara ve soruşturmalara ciddi manada
müdahale edildi. Bu müdahale, yargı bağımsızlığını teorik ve pratik
olarak zedeledi. Şöyle bir soru var: ‘Bu insanlar kötü ise niye
Ergenekon ve Balyoz gibi davaları devam ettirdiler, iyi ise niye
siyasiler ile niye siyasilerin soruşturma ve davalarına
bakamadılar’. Yani müdahale ve hâkim ile savcıları yerinden
oynatmalar teorik ve pratik olarak yanlış neticeler doğurdu.”
ADLİYEYE BAĞLI KOLLUK OLSUN ÖNERİSİ
Karslı, yargının bağımsız olması, kararlarının uygulanması adına
adliyeye bağlı kolluğun olmasını önerdi. İlaveten “Dilediğini
huzuruna getiremeyen hâkim ve savcıdan adalet beklemek mümkün
değil. Senelerdir savunulan adliyeye bağlı kolluk kuvveti olması.
Ama biz, bunu son dönemde yaptığımız tasarruflarla bunu kökünden
berhava ettik. Bunu ‘savcı talep etse de sen götürmek durumunda
değilsin, dilersen götürmeyebilirsin’ beyanı ile, hatta hukuki
tasarruflar ile o durumu kuvvetlendirdik.” ifadelerini
kullandı.
Karslı, hükümetin adli kolluk yönetmeliği için ise “Bu tasarruflar
yolsuzluk iddiası ile ilgili tehlikeleri bertaraf etmeye matuf.
Bunu inkâr etmek mümkün değil. Yargı bağımsızlığı ve kolluğa
yönelik tasarruflar bu çerçevede oldu. Bunun uzun vadede sorunlar
çıkaracağı kanısındayım. Adalet herkese gerekli, bu tür uygulamalar
doğru değil.” tenkidinde bulundu.
“ERGENEKON’DA BU KADAR DELİLİ GÖRMEMEK, YARGILANANLARIN TAMAMINI
TAHLİYE ETMEK YANLIŞ”
Hukuk Profesörü Abdurrahim Karslı, Ergenekon davası ve tartışılan
tahliyeler ile ilgili olarak da şu yorumları yaptı:
“Türkiye’de Ergenekon ve Balyoz yargılamaları başlayınca hükümet ve
taraftarlarından bir sürü methiyeler, övgüler duyduk. Bunlar,
‘Türkiye son 200 senelik sıkıntıları ile yüzleşiyor’ dedi.
Gelgelelim dava ve iddianameler ortaya çıktı. O zaman şu uyarıda
bulundum: ‘O davalarda dikkatli olalım. İddialar, muhakeme ve
yargılama noktasında; dosya birleşmesi noktasında çok dikkatli
olalım’. Ben medeni muhakeme hukukçusuyum. Ama bütün bunlara rağmen
dikkat edilmesi gerektiği feryadında bulundum. Korktum, ‘birleşme
esnasında kimi ehemmiyetli şeyler onlar içinde kaybolur’ diye.
Yargılamalar böyle geldi bu zamana kadar. Ahlak ve hukuk açısından
bir mahkemeye dosya verip yetkilendirdiyseniz onun yetkisine
karışmamak yargı sonucunu beklemek gerek. Fakat geldik bir noktaya
Türkiye’de rüzgar değişti. Ergenekon ve Balyoz’dan içeri girenler
mağdur, perişan, kumpasa gitmiş gibi telakki edildi. Mevzuat
değişti, dışarı çıktı bunlar. Hatta Başbakan, ‘Biz bunları dışarı
çıkardık teşekkür bile etmediler’ diye. Sormazlar mı: ‘Eğer haksız
isem niye 5 sene içeride yattım, haklı isem niye teşekkür edeyim’.
Bunlar dosya içinde delillere göre değerlendirilmeli. Ama dosya
içinde fiili işlerken yakalananlar var, Danıştay olayı ve Zirve
olayı ortada. Bunlar suçüstü yakalandı, itirafta da bulundu. Şu an
pek çok insan niye salınıyor? Ne imiş ‘bu dosya içinde delil durumu
değişebilirmiş, deliller doğru toplanmamış, kumpasın usulsüzlüğün
sonucuymuş’. Bir insan suçüstü yakalanmış, itiraf etmişse suçunu bu
insan için mahkumiyet kararı verilmişse bunun dosyasından ne
değişecek, biz bunu tahliye ediyoruz? ‘Ergenekon ve Balyoz’da bir
şey yok, kumpas var’ demek, bu kadar delili ve yargılamayı
görmemek, bütün yargılananları tahliye etmek yanlış. Fiili işlerken
yakalanan, suçunu itiraf eden insanlar var. Davanın başlangıcından
bu güne sıkıntılar var. Bu sıkıntılar yine yargılama ilkeleri,
ölçüleri içinde usulüne uygun ayrıştırılmalıydı maalesef o
yapılmadı.”
Son kararname ile yapılan değişikliklere de temas eden Karslı,
sözlerini “Senelerce bu insanlara methiye dizip sonra alıp başka
yerlere vermek, akıllara ‘Acaba daha evvel Ergenekon’a karşı
olanlar, bu davaları anlatarak milletten siyasi karşılık
bekleyenler, şu an acaba Ergenekon ve Balyoz zihniyeti ile paralel
anlayış içine mi girdi?’ sorusunu getirir.” diye tamamladı.
CİHAN
Yorumlar