Prof. Coşkun: Beyaz tereyağı kaliteli, pastörize sütlerde sakınca yok
Abant İzzet Baysal Üniversitesi (AİBÜ) Rektörü, Gıda Mühendisi Prof. Dr. Hayri Coşkun, herhangi bir gıda maddesi taze olarak tüketilemiyorsa, saklamak zorunlu ise burada katkı maddeleri kullanıldığını belirtti.
Abant İzzet Baysal Üniversitesi (AİBÜ) Rektörü, Gıda Mühendisi
Prof. Dr. Hayri Coşkun, herhangi bir gıda maddesi taze olarak
tüketilemiyorsa, saklamak zorunlu ise burada katkı maddeleri
kullanıldığını belirtti. Coşkun, doğal katkı maddelerinin zararı
olmadığını, yapay katkı maddelerinin ise dozunun çok iyi
ayarlanması gerektiğini ifade etti. Beyaz tereyağın daha kaliteli
olduğuna işaret eden Prof. Coşkun, pastörize sütlerin
kullanılmasında da hiçbir sakınca olmadığını kaydetti.
AİBÜ Bolu Halk Kültürünü Araştırma ve Uygulama Merkezi (BAMER)
tarafından düzenlenen BAMER Konferanslarının konuğu, Gıda
Mühendisi, Rektör Prof. Dr. Hayri Coşkun’du. Rektör Coşkun,
Gülezler Konağı’nda ‘Gıda Katkı Maddeleri Hakkında Bilmemiz
Gerekenler’ konusunda verdiği konferansta, gıdalardaki katkı
maddeleri ile ilgili gündemdeki önemli sorulara açıklık
getirdi.
Rektör Coşkun, gıda maddelerinin içinde doğal maddeler, yardımcı
maddeler ve katkı maddeleri olduğunu anlatarak üretim, işleme,
depolama veya ambalajlama aşamalarında gıdalara katılan maddelere
katkı maddesi dendiğini söyledi. Gıda maddelerine katkı maddeleri
eklenmesi gerektiğini örneklerle açıklayan Coşkun, “Herhangi bir
gıda maddesini eğer taze olarak tüketemiyorsak, saklamak
zorundaysak katkı maddelerini kullanmak durumundayız. Örneğin
Bolu’da tonlarca patates üretiliyor. Peki bu ürünü hasat
ettiğimizde hemen tüketebiliyor muyuz? Hayır. Depoda bekliyor ürün.
Depoda bekleyecekse, deponun şartları, boyutu, sıcaklığı ayarlanmak
durumunda ama aynı maddeyi başka bir katma değer ürünle de piyasaya
sürebiliriz. Örneğin kızartmalık patates olarak bir işlemden
geçirilip piyasaya sürülüyor. Bu tip ürünlere gıda katkı maddesi
kullanmak durumunda kalıyoruz. Herkes kendi ihtiyacı kadar üretip
bunları tüketebilse ve de bisküvi, çikolata gibi işlenmiş hiçbir
ürün yemeyeceğim derseniz, bunları kullanmaya gerek yok. Ama bunun
bir üretim boyutu var, depolama ve işleme boyutu var. Afrika,
Hindistan gibi ülkelerde 1 milyarı aşkın nüfus açlıkla karşı
karşıya. Dolayısıyla insanları doyuracaksanız bunları yapmak
durumundasınız.” diye konuştu.
"KATKI MADDELERİ GIDALARA TÜKETİCİYİ ALDATMA AMACIYLA
KATILAMAZ"
Katkı maddelerinin hangi amaçlarla ve ne dozlarda gıdalara
katıldığını ayrıntılı şekilde anlatan Rektör Coşkun, “Katkı
maddeleri, kötü kaliteyi veya bozulmuş gıdayı maskeleme veya hatalı
ürün elde etme tekniğini gizleme, taklit gıda yapımı amacıyla
katiyyen kullanılmaz. Zaten bunların yasal yaptırımları, çok büyük
cezaları var. Hiçbir katkı maddesi hiçbir gıda maddesine
gelişigüzel katılmaz. Katkı maddesi herhangi bir gıdaya ilave
edileceği zaman ilave edilen miktar insanlar tarafından
tüketildiğinde vücutta yaşam boyunca herhangi bir ters etki
yaratmaması gerekir. Ölçü bu.” şeklinde konuştu.
Halk arasında etiketlerinde E kodu olan gıda maddelerinin
tüketilmemesi gerektiği şeklinde bir algı olduğunu hatırlatan
Coşkun, “E ve daha sonra gelen sayı, Avrupa tarafından kullanılan
bir kod numarasıdır. E, European demek. Avrupa’da üretilen,
satılan, kullanılan gıda katkı maddeleri için bir koddur. Eğer bu
kod E100 ila 199 arasında ise o madde, renklendirici madde
demektir. 200 ila 299 arasında ise bu da koruyucu maddedir. 300-399
antioksidanlar, 400-499 arası koyulaştırıcılar. E kodu taşıyan
herhangi bir madde aslında gıda katkı maddesinin belli bir grubunu
ifade etmek ve ticari alanda pratiklik sağlamak için kullanılıyor.”
dedi.
"BEYAZ TEREYAĞI SARI TEREYAĞINDAN DAHA KALİTELİDİR"
Konuşmasında, doğal katkı maddelerinin zararı olmadığını yapay
katkı maddelerinin ise dozunun çok iyi ayarlanması gerektiğini
ifade eden Coşkun, antioksidanlardan emülgatörlere kadar gıda katkı
maddelerinin işlevleri, hangi gıda maddelerinde nasıl
kullanıldıkları hakkında ayrıntılı bilgi verdi. ‘Gıda katkı maddesi
deyince hemen zararlı, öldürücü, kanser yapıcı diye anlamayalım.’
diyen Coşkun, bazı durumlarda tüketicilerin bir ürünü satın alma
kriterlerinin gıdalara katkı maddelerinin eklenmesini zorunlu
kıldığını örnekle açıkladı. Coşkun, şöyle dedi:
“Örneğin tereyağı alacağız, tereyağı alırken kriter olarak sarı
renkte olmasına dikkat ederiz. Sarı tereyağı mı daha kalitelidir,
beyaz tereyağı mı? Bizim bakış açımıza göre sarı tereyağı ya koyun
ya sığır tereyağıdır. Beyaz tereyağı ise keçi sütünden veya manda
sütünden elde edilir. Şimdi hangisi daha kaliteli, beyaz tereyağı
daha kalitelidir. Beyaz tereyağında A vitamini daha yüksektir.
Hayvanlar aldıkları karoteni doğrudan A vitaminine çevirirler. Sarı
olanda beta karoten vardır. Bunu alırsak, önce vücutta A vitaminine
dönüştürmeniz gerekir. Ama piyasadaki algı ‘tereyağı sarı olacak’
şeklindedir. Biz bu yüzden ona doğal renk maddeleri ilave ederiz.”
dedi.
"KUTU SÜTLER KANSER YAPMAZ"
Köylerde üretilen sütün çiğ olarak tüketilmesinin yolaçacağı
sakıncalar hakkında da bilgi veren Rektör Coşkun, şunları kaydetti:
“Bazı hocalarımız ‘Köyden süt alıp için’ diyor. Bu çok riskli bir
şey. Sütü sağdığınız zaman çiğ tüketebilmeniz için bu hayvanın çok
sağlıklı olduğundan emin olmalısınız. Süt sağıldıktan sonra
havadan, çevreden derhal virüs alır, mikroorganizma alır. Bunların
bazıları öldürücüdür. Sütte de iyi gelişir bunlar, insanları
öldüren veya hasta eden bütün mikroorganizmalar 37 derecede iyi
gelişir ve sütün sağılma sıcaklığı da budur. Buna gerekli önlemleri
almak durumundasınız. “Kutu sütler kanser yapıyor.” kim diyorsa
yanlış söylüyor. Sade süte, sade yoğurda ve benzeri sade ürünlere,
bebek mamalarına hiçbir şekilde hiçbir katkı maddesi ilave edilmez,
yasaktır. Her gıdaya katkı maddesi ilave edilmez, kutu sütlere de
katkı maddesi ilave edilmesi yasaktır. Mevzuatımızda yazılıdır.
1960’lardaki süt kalitesi başka idi, bugün ürettiğimiz sütün
kalitesi başka. Sütün mililitresinde 2.5 milyon sayıda canlı
bakteri var, oysa kaliteli bir sütte bu rakamın mililitrede 100
binden aşağı olması lazım ama bugün Türkiye’de artık mililitrede 2
bin 500 olan süt üretebiliyoruz. Bunda bile bir patojen olsa
insanları hasta edebilir. O yüzden sütün mutlaka pastörize edilmesi
gerekir. Bu nedenle pastörize sütlerin kullanılmasında hiçbir
sakınca yoktur.”
CİHAN
Yorumlar