Mümtaz’er Türköne: Hükümetin yaptığı hukuk devletine darbedir
17 Aralık soruşturması, internete düşen ses kayıtları ve hükümetin yaptığı yasal düzenlemelerle ilgili değerlendirmelerde bulunan Prof.
17 Aralık soruşturması, internete düşen ses kayıtları ve
hükümetin yaptığı yasal düzenlemelerle ilgili değerlendirmelerde
bulunan Prof. Dr. Mümtaz’er Türköne, “Bir yolsuzluk soruşturması
ile karşı karşıya kalan hükümet, kendini kurtarmak için hukuk
devletine karşı darbe yapıyor. Hukuk iptal ediliyor, yargı
kilitleniyor. Burada, hükümetin elindeki yetkileri kanunların
dışına çıkarak kullanması var.” dedi.
Prof. Dr. Mümtaz’er Türköne, 17 Aralık soruşturmasının ardından
yaşananları Cihan Haber Ajansı’na (Cihan) değerlendirdi. 17 Aralık
soruşturmasının Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın siyasi hayatı için
sonun başlangıcı olduğunu söyleyen Türköne, “Bu yolsuzluk ithamları
ve sonrasında ortalığa dökülüp saçılanlar, bir başbakanın o ülkede
artık temsil kabiliyetinin kalmadığını gösteriyor. Normal şartlarda
hemen istifa etmesi gerekirdi 17 Aralık’tan sonra. Bu kadar uzaması
bile akla zarar. Ama bir sonun başlangıcı oldu, şimdi de devam
ediyor. Galiba sona doğru yaklaşıyoruz. Ben Başbakan’ın siyasi
hayatının artık sona ereceğini düşünüyorum.” ifadelerini
kullandı.
17 Aralık soruşturmasının darbe olduğu yönündeki görüşlere karşı
çıkan Türköne, asıl darbenin hükümet eliyle yapıldığını vurguladı.
Türköne, sözlerini şöyle sürdürdü: “Burada savcı işini yapmış,
polis işini yapmış ve bir yolsuzluk olayını ortaya çıkarmış. Tam
tersine savcıların ve yargıçların soruşturmalarıyla ve verdikleri
kararlarıyla, polisin de topladığı bilgilerle yaptığı, bir hukuk
devletinde olması gereken şey ama hükümetin mahkeme kararlarını
uygulatmaması, savcıları ve yargıçları sağa sola sürmesi, işini
yapan polisleri hallaç pamuğu gibi Türkiye’nin her yerine
dağıtması; bunlar darbedir. Yani hükümetin yapığı hukuka darbedir.
Bir yolsuzluk soruşturması ile karşı karşıya kalan hükümet, kendini
kurtarmak için hukuk devletine karşı bir darbe yapıyor. Hukuk iptal
ediliyor, yargı kilitleniyor. Burada hükümetin, elindeki yetkileri
kanunların dışına çıkarak kullanması var. Eğer bir darbeden
bahsediliyorsa, soruşturmaları karartan hükümetin yaptıkları bir
darbedir."
'BAŞBAKAN, 'BANA DOKUNURSANIZ ÜLKEYİ YAKARIM' DİYOR'
Başbakan Erdoğan’ın, meydanlardaki söylemleri ve öfke kaynaklı
konuşmaları ile toplumu tehdit ettiğini belirten Türköne,
“Meydanlarda sesinin bu kadar yükselmesi, bu kadar hırçınlaşması,
bu kadar kin ve nefret kusma bir hesabın eseri. Başbakan, kendisini
ayakta tutacak bir tehditte bulunuyor aslında. ‘Yakarım ülkeyi’
diyor. Kendisini seven, destekleyen kitleyi militanlaştırarak,
ağzından çıkan öfkeyi onlara yayarak, Türkiye’yi çok keskin bir
kutuplaşmanın içine sokup, geri kalan kısmı da tehdit ediyor. ‘Eğer
bana dokunursanız ülkeyi yakarım’ mesajı veriyor Başbakan. Bu kadar
kin, nefret, öfke dolu bir söylem, herkese çok ağır hakaretler
eden, herkesi şeytanlaştıran bir başbakanın artık ülkenin tamamını
temsil etmekten vazgeçtiğini, küçük bir kesimi temsil ederek,
onların temsilcisi sıfatı ile diğerlerinin üzerinde baskı kurmaya
niyetlendiğini anlamak gerekir. Başbakan bunu yapıyor ve bunu
bilinçli yapıyor. Hükümet ülkeyi bütünüyle hukuksuzluğa mahkum
ederek soruşturmalardan kurtulmak istiyor. Öfkeyle, nefretle dolu
söylemiyle, bütün ülkeye dönüp ‘yakarım’ derken de bunu fiilen de
bu yasalarla ve uygulamalarla yapmış oluyor. Polis bu
soruşturmaları yürütemez hale getirilirken aslında her bir ferdin
güvenliği ortadan kalkıyor. Mahkeme kararları uygulanamaz hale
getirilirken aslında hepimiz için hukuk iptal ediliyor. Hükümetin
kendini kurtarmak için ülkeyi fiilen yaktığını, hukuk devletini her
birimiz için ihtiyaç duyduğumuz kamu güvenliğini, hukuku, temel hak
ve özgürlüklerimizin garantilerini yerle bir ettiğini düşünüyorum.”
şeklinde konuştu.
‘TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLER FARANTİ ALTINDA DEĞİL’
HSYK düzenlemesinin doğrudan doğruya yargıyı, bütün yargıç ve
savcıları Başbakan’ın emrine bağladığını keydeden Türköne, "Özlük
hakları açısından yargıyı Adalet Bakanı’na bağlarsanız, bu doğrudan
doğruya yürütmenin bütün yargı kararları üzerinde patron olması
demektir. HSYK, hakimlerin bağımsız kalabilmesi için oluşturulmuş
bir kurul iken şimdi HSYK, Adalet Bakanı’nın bütün yargıçları
kontrol etme aracına dönmüş durumda. Hukuk devletinden, yargı
bağımsızlığından, hukukun üstünlüğünden temel hak ve özgürlüklerin
garanti altında olduğundan artık hiç kimse söz edemez." dedi.
‘MİT YASASI, BAŞBAKAN’I MAFYA BABASI YAPAR’
MİT düzenlemesinin Türkiye’yi istihbarat devletine dönüştüreceğine
dikkat çeken Türköne, Başbakan’ın da düzenlemenin ardından mafya
babasına dönüşeceğini söyledi. Türköne, “Hükümetin MİT
düzenlemesinin tek amacı var; tıpkı Suriye’deki El-Muhaberat’ın
yaptığı gibi Türkiye’yi bir istihbarat devleti haline getirmek.
Otokratik yönetimler ancak böyle bir istihbarat şebekesi ile
yürüyebilirler. MİT tasarısında yer aldığı şekilde, dokunulmazlığı
olan, hiçbir şekilde denetlenemeyen, bir istihbarat örgütü ortaya
çıkartır. Bunu Başbakan’ın emrine verirseniz, Başbakan mafya babası
olur, istihbarat örgütü de mafya örgütü olur. Kanunsuz hukuksuz,
denetim yok zaten. Başbakan ‘soruşturma yapılamaz’ dediği an bütün
sular durur. Böyle bir istihbarat örgütünün faaliyette bulunduğu
ülkede hiç kimsenin temel hakları güvence altında olamaz. Başbakan
kızdığı kişiyi ortadan kaldırtabilir. Başbakan canı istediği kişiyi
tehditle şantajla susturabilir. Aynen mafya babalarının yaptığı
gibi bir MİT elamanı muhalif gazetecinin ayağına kurşun sıkacak.
Ondan sonra racon kesecek, etrafı haraca bağlayacak, dediği olacak,
borusu ötecek. MİT kanunu tam anlamıyla Başbakanın mafya babası,
örgütün de mafya örgütüne dönüştüğü bir düzenleme.”
değerlendirmesinde bulundu.
‘BAŞBAKAN, ‘CAMBAZA BAK’ DİYOR’
Başbakan Erdoğan ve taraftarlarının ‘paralel devlet’ vurgusunun
amacını anlatan Türköne, bu söylemin yolsuzluk bataklığından
kurtulmak için üretilmiş, bir düşman etrafında birleşme taktiğinin
parçası olduğunu vurguladı. Türköne, “Başbakan yolsuzluk
soruşturmaları ile köşeye sıkışmış durumda. Bu bir bataklık ve bu
bataklıktan çıkmak için bir düşman üretip adeta ‘cambaza bak’ der
gibi toplumu o düşmana yönlendirip, kendisini temize çıkartmayı
planlıyor. Bugüne kadar paralel devlet iddialarının altını
dolduracak tek bir bilgi, tek bir belge ortaya çıkmadı. Başbakan’ın
yolsuzluk ithamlarından kurtulmak için bu iddiaya sarıldığı
anlaşılıyor. Böyle bir paralel devlet yapılanması varsa hemen
bilgilerini, bulgularını bulup harekete geçmesi ve ortadan
kaldırması gerekir. Yolsuzluk soruşturmalarının üstünü örtmek için
bir hedef saptırma olduğunu düşünüyorum paralel devlet söyleminin.
Başbakan, bugüne kadar bu konuda en küçük bir bilgi ve bulgu ortaya
koymadı. Devlet hukuk kuralları ile işler, kanunlarla işler.
Kanunlar çerçevesinde bunu bulup çıkartmak Başbakan’ın
sorumluluğunda. Böyle bir şey yok. Sadece kendisini kurtarmak için
topluma dönüp ‘cambaza bak’ diye bizi kandırmak istiyor.”
ifadelerini kullandı.
‘ALEVİ HAKİM’ VURGUSU FELAKET ÖTESİ BİR ŞEY’
Başbakan Erdoğan ve eski Adalet Bakanı Sadullah Ergin arasında
geçtiği iddia edilen, Aydın Doğan’ın Sermaye Piyasası Kurulu’ndaki
(SPK) dosyası ile ilgili konuşmaya da değinen Türköne, konuşmada
vurgulanan ‘Alevi hakim’ sözünün rahatsızlık verici olduğunu
söyledi. Türkönü, şunları söyledi: “17 Aralık sonrası ortaya
dökülen bilgiler arasında en çok rahatsız verici olan bu alevi
hakim meselesi. İnsanları inançlarına göre tasnif edip ona göre
operasyon yapmak büyük bir suç. Ben toplumu kutuplaştıracak,
kamplaştıracak asıl bilginin bu ‘Alevi hakim’ sözü olduğunu
düşünüyorum. Hükümetin bu konuda bir düzeltmeye gitmesi lazım.
Yoksa bu felaket ötesi bir şey.”
CİHAN
Yorumlar