Kırım Hanlığı, 1650’ye kadar Moskova’dan haraç almış

Tarihçi Prof. Dr. Yücel Öztürk, Kırım Hanlığı’nın 1650’ye kadar Moskova ve Lehistan’dan haraç aldığını vurguladı.Tarih ve kültür dergisi Yedikıta, son sayısında Rusya tarafından ilhak edilen Kırım ile ilgili bir dosyaya yer verdi....

Google Haberlere Abone ol
Kırım Hanlığı, 1650’ye kadar Moskova’dan haraç almış

Tarihçi Prof. Dr. Yücel Öztürk, Kırım Hanlığı’nın 1650’ye kadar Moskova ve Lehistan’dan haraç aldığını vurguladı.

Tarih ve kültür dergisi Yedikıta, son sayısında Rusya tarafından ilhak edilen Kırım ile ilgili bir dosyaya yer verdi. Dosya için Sakarya Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yücel Öztürk ve Başbakanlık Osmanlı Arşivi uzmanlarından Kemal Gurulkan ile mülakat yapıldı.

Mülakatta Kırım’ın siyasi tarihini anlatan Öztürk, şunları kaydetti:

“Rusya ve Osmanlı’nın büyük devlet olma noktasında kaderini tayin eden başlıca faktör Kırım Yarımadası olmuştur. Fatih Sultan Mehmet’in Kırım’ı fethetmesi sadece Türk tarihi açısından değil dünya tarihi açısından da bir kırılma teşkil eder. Burada hâkim olan Latin menşeli Ceneviz ve Venedik’in saf dışı edilmesi, ‘Osmanlı barışı ve birliği’ fikrini en üst seviyeye çıkarmıştır. Rusya bu dönemde ehemmiyetsiz bir knezlik olsa da, 17. yüzyıl sonlarında Karadeniz’de ilk kez donanma sahibi olacak, yaklaşık bir asır sonra da Kırım’ı ele geçirdikten sonra büyük devletler safında yer alacaktır.”

“KIRIM TÜRK TOPRAĞIDIR”

Öztürk, şöyle devam etti:

“Kırım Yarımadası Hazarlar zamanında Kıpçak nüfusunun yerleştiği bir yerdi. Selçuklular zamanında buraya akınlar yapılmıştı. İzzeddin Keykavus zamanında buraya Türkmenler yerleştirilmiş, daha sonra bunlar Dobruca-Besarabya bölgesine nakledilmişlerdi. 13. yüzyılın ilk yarısında cereyan eden bu hadiseler sırasında San Saltuk da öncü bir rol oynamıştır. Kırım Hanlığı, Altın Orda’ya isyan eden Tatar kabileleri tarafından yurt edinilmiştir. Bu Tatar boyları yaklaşık 1430’larda Hacı Giray liderliğinde Kırım Hanlığı’nı kurmuşlardı. Kırım Hanlığı 1475’te fethedilerek Osmanlı himayesine alındı. Fakat Osmanlılar, Kırım Hanlığı’nın güçlenerek Altın Orda mirasına sahip olmasını arzu etmediler. Timur’un sebep olduğu Fetret’ten sonra Âl-i Cengiz karşısında daima tedbirli, müteyakkız olma zorunluluğu duydular. Kırım Hanlığı da Cengiz soyundan bir hanlık olarak aynı anlayışa göre muamele gördü. Kırımlılar Sahib Giray Han zamanında güçlenerek Altın Orda mirasına sahip olma seviyesine yükseldiler. 1650’lere kadar Kırım hanları hem Lehistan Krallığı, hem de Moskova Devleti’nden senelik haraç alırlardı.

Osmanlı Devleti’nin 2. Viyana bozgunu ile zayıflaması ve güç dengeleri içindeki hâkim rolünü kaybetti. Moskova, Türk-Tatar âlemi karşısında güçlendi. Moskova, Tatar âlemine karşı çok kurnaz ve akıllı bir politikayla hareket etmiştir. Kırım Hanlığı karşısında daima dostluk ve himayeci görüntü sergilemiş, hanlığın içindeki taht kavgalarında daima kendisine müttefikler bulmuştur. Bunları destekleyerek Kırım’a sahip olmuştur. Kırım’ın elimizden çıkmasından sonra Karadeniz Rus kontrolüne geçmiş, Osmanlıların Boğazlarda bir hâkimiyeti kalmamıştır. 1877 sonrasında Osmanlı’nın artık devlet olarak gücünün sonuna geldiği görüldüğünden, Kırım davası, halk milisleri seviyesinde örgütlenen serdengeçtilerin uhdesine bırakılmıştır.

İkinci Dünya Savaşı sonrasında Türkiye ancak kendi sınırlarını savunma gücünde ve çabasında olabilmiştir. Kırım Tatarlarının maruz kaldığı büyük baskı, sürgün, kırım gibi trajediler karşısında Türk halkı duyarlılık göstermiş, ancak devlet nezdinde siyasi ve askeri bir tedbir alınamamıştır. Bugün Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesi karşısında Türk hükümetinin çaresizliği ile 1944 sonrası yaşananlar karşısındaki çaresizliği aynı sebeptendir. Temel mesele, Türkiye’nin bölgesinde dikkate alınacak ölçüde siyasi, askeri ve ekonomik bir güç mertebesine ulaşabilmesidir.”

Prof. Dr. Öztürk, Kırım’ın yakın tarihi ile ilgili olarak da “1990’larda Sovyetler Birliği’nin dağılması ve Kırım’ın özerk bir yapıda Ukrayna’nın hâkimiyetine girmesi, her bakımdan olumludur. 1990’dan itibaren Tatarlar Kırım’a dönmeye, eski ata yurtlarını yeniden iskân ve mamur etmeye çalışmış, ancak Ukrayna gereksiz korkular ile buna müsaade etmemiştir. Tatarlara müsaade edilseydi ve Tatar nüfusunun yüzde 50’leri bulması sağlansaydı Rusya bugünkü oyununu oynayamayacaktı.” dedi.

GURULKAN: KIRIM’DA DİL PROBLEMİ HALLEDİLMELİ

Başbakanlık Osmanlı Arşivi uzmanlarından Kemal Gurulkan ise Rus kültürünün Kırımlı gençlerde etkili olduğundan yakındı. Gurulkan, “Rus kültürüne ve Ruslara hayranlıktan ziyade ekonomik anlamda en altta olmanın getirmiş olduğu bazı sıkıntılar var. Ve devam etmiş oldukları okullar itibariyle de çocuklar kendilerini Rusça ile ifade ediyorlar. Şu anda Kırım Tatar ailesinin en büyük problemi bana göre dil problemidir. Yani öncelikle onları millet olarak ayakta tutabilecek ortak bir dil şuurunun, milleti ayakta tutmakla alakalı dil probleminin halledilmesi lazım. Daha da önemlisi, çok ciddi manada manevi boşlukta oldukları için manevi inşalarına gayret edilmesi lazım.” ifadelerini kullandı.

CİHAN

Yorumlar