Kim Bu Telekulakçı?
7 bin kişilik dinleme listesi nedeniyle gözlerin çevrildiği iki savcı, kısa süre öncesine kadar yaptıkları soruşturmalar nedeniyle iktidarca alkışlanıyordu.
Yenişafak ve Star gazeteleri dün aynı kaynaktan çıktığı
anlaşılan haberlerinde, Gülen Cemaati ile bağlantılı olduğunu iddia
ettikleri Savcı Adnan Çimen ve Adem Özcan’ın talimatıyla 2011
yılından bu yana ‘Selam Terör Örgütü’ adlı bir soruşturmanın
yürütüldüğünü, bu kapsamda 7 bin kişinin dinlendiğini ileri sürdü.
Her iki gazetede de yer verilen listeye göre, dinlenenler arasında;
İçişleri Bakanı Efkan Ala’dan CHP Genel Merkezi’ne, MİT Basın
Müşaviri Nuh Yılmaz’dan Başbakan’ın Danışmanı Yalçın Akdoğan’a,
spiker Defne Samyeli’nden gazeteci Ertuğrul Özkök’e değin basın,
siyaset ve dini cemaat liderleri, birbiriyle uyumsuz,
değil aynı örgüt aynı ilçede dahi yaşaması mümkün olmayan yüzlerce
isim bulunuyor.
Selam terör örgütü mü?
Haberde, 7 bin kişinin ‘Selam’ adlı bir örgüt kapsamında dinlendiği
ifade ediliyor. Bu isimde bilinen tek örgüt, 1990’lı yıllarda gün
yüzüne çıkan, Bahriye Üçok’tan Ahmet Taner Kışlalı ve Uğur Mumcu’ya
dek birçok saldırının faili olmakla suçlanan Tevhid-Selam Kudüs
Örgütü adlı şeriatçı gruptu. İran destekli olduğu iddia edilen bu
grupla CHP ve Ulusal Kanal ile Defne Samyeli veya Ertuğrul Özkök
arasında nasıl bir ilişki kurulabileceği tam bir muamma...
Bu sözde örgüt adı altında yürütülen soruşturma kapsamında 7 bin
kişinin telefonlarının dinlendiği ifade edilse de listede 3 bin
kişinin ismi yer alıyor. Kuşkusuz, 3 bin de yüksek bir rakam...
Fakat iki gazete de haberlerinde, dinleme işlemi yapıldığına
ilişkin bir savcılık talep yazısı ya da mahkeme kararı göstermiyor.
Sadece bir soruşturma dosyası numarası veriliyor. Numara
verildiğine göre, illegal değil, legal bir dinlemeden söz ediliyor.
Legal dinlemenin de yasal prosedürü bulunuyor. Mevzuata göre, iki
tür dinleme yapılıyor. İlki, istihbari amaçlı ve önleyici şekilde
yapılıyor. Bu işlemde, dinlenen görüşmeler delile dönüşmüyor ve
imha ediliyor. İkincisi ise delil elde etmek amaçlı
gerçekleştirilen adli dinlemeler... Bu veriler delil olarak
kullanılıyor. İstihbari ya da adli, hangi yolla dinleme yapılmış
olursa olsun, savcılık talebine ve mahkeme kararına dayanması
gerekiyor. Hasılı, bu kişilerin de dinlendiğine dair elimizde, iki
gazetenin iddiasından başka bir veri yok.
Dinlenen kişi sayısına gelince: Telekomünikasyon İdaresi’nin 2010
yılında yaptığı açıklamada, Emniyet, Jandarma ve MİT’in yılda
dinlediği telefon sayısı 75 bini buluyor. Kesin bir veri olmamakla
birlike bu sayının yüzde 10’unun İstanbul ’da gerçekleştiği ifade
ediliyor. Yani aslında bu 7 bin kişi, İstanbul’da bir yıldaki tüm
kapasiteye denk düşüyor. Şu halde, 7 bin kişi tek bir soruşturmada
değil, üç yıl süresinde açılmış birden çok soruşturmada dinlenen
tüm isimleri kapsıyor olabilir. Bir soru işareti de, dinlenen kimi
isimlerden doğuyor. Örneğin, ÇHD soruşturması kapsamından bir yıl
süreyle telefonlarının dinlendiği anlaşılan Avukat Efkan Bolaç’ın
bu soruşturmada da takip edildiği ileri sürülüyor. Her iki
soruşturmayı da Savcı Adem Özcan’ın yürüttüğü düşünülürse, bir
kişinin aynı anda neden iki ayrı dosyada birden dinlenmiş
olabileceği anlaşılamıyor.
İki korkunç tablo
Peki, bu savcılar kim? Adem Özcan, Gülen Cemaati ile bağlantılı
oldukları iddiasıyla çok sayıda savcının görev yerleri
değiştirilirken koltuğunu koruyan ender isimlerden biri oldu. Halen
İstanbul Adliyesi’nde, Terörle Mücadele Kanunu’nun 10. maddesiyle
yetkili savcılardan biri olan Özcan, yakın zamanda ÇHD soruşturması
başta olmak üzere, çok sayıda öğrenci ve memurun tutuklu
yargılandığı bir düzine kadar dava açtı. Yürüttüğü soruşturmalarda,
yaz kampı için gittikleri otelin havuzuna giren memurları dahi
takip ettirmesiyle bilinen Savcı Özcan, telefon dinlemelerini ve
militanca yorumlara dayalı polis fezlekelerini iddianameye
dönüştürüyor.
Bir yıl önce özel yetkili savcılıktan memur suçları bölümüne alınan
Savcı Adnan Çimen ise Ragıp Zarakolu ve Büşra Ersanlı’nın
tutuklandığı KCK İstanbul Davası’nı soruşturmuştu. Hazırladığı
iddianamede, her türlü yasal eylemi KCK üyeliği ile ilişkilendiren
Savcı Özcan, “Felsefe dersinde ateist bir düşünce tarzının
savunulduğu, Zerdüştlük anlatılarak Zerdüşt’ün bir filozof ve Kürt
asıllı olduğunun ifade edildiği” şeklindeki ifadeleri ile bir
inancın anlatılmasını dahi suç sayabilmişti. Bu iki savcının
yürüttüğü soruşturmalar, gerek Başbakan Erdoğan gerekse iktidar
çevreleri tarafından hararetle sahiplenilmiş, desteklenmişti.
Bu iki savcı, gün içerisinde yaptıkları açıklamada, ‘Kudüs Ordusu /
Selam Tevhid’e yönelik bir soruşturma yürüttüklerini, sayılarını
belirtmeseler de kimi şüphelilerin dinlendiğini, fakat iddia edilen
isimlerden hiçbirisi hakkında teknik takip yapılmadığını vurguladı.
Belirtmek gerekir ki, 2011 yılında başlamış bir soruşturmanın üç
yıl boyunca neden devam ettiği, neden bitirilmediği anlaşılamıyor.
HSYK inceleme başlattığını açıklarken, Adalet Bakanlığı’ndan bir
açıklama yapılmadı.
Önümüzde, iki haliyle de korkunç bir tablo bulunuyor. İlk ihtimale
göre, haberin doğru kabul edilmesi halinde, yargı ve emniyet
arasında kurulmuş, cemaat ile bağlantılı suç örgütünün ipuçlarına
ulaşıldığı anlamına geliyor. Bu durumda, varlığı miting
meydanlarında haykırılan bu örgütün hemen teşhir edilmesi, açığa
çıkarılması ve cezalandırılması gerekiyor.
İkinci ihtimale göre, yani bu haberin asılsız çıkması halinde,
muarızını ‘Paralel Devlet Yapılanması’ olmakla itham eden bir
iktidarın çete devletine dönüştüğü sonucuna varılabilir. Bu
takdirde, söz konusu haberin bir iktidar savaşında, kamuoyunu ilan
edilen düşman karşısında seferber etme amacı taşıdığı anlaşılır.
İki ihtimalin birleştiği ortak sonuç ise şu: Bu rejimin iki eski
sahibi, o eski savaş gerekçeleri, sahte delili, illegal dinlemeyi
ve gizli tanık hukuksuzluğunu bir diğerine karşı kullanıyor.
Yorumlar