'Kıbrıs’ın üçte biri vakıf arazisi'
Türk Tarih Kurumu eski Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, vakıf hukukuna göre şahsi vakıfların hiçbir zaman başkasına devredilmesinin mümkün olmadığını belirterek, “Kıbrıs’ın üçte ikisi vakıf arazisidir, en büyüğü Lala Mustafa Paşa Vakfiyesi ile Abdullah.
Türk Tarih Kurumu eski Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, vakıf
hukukuna göre şahsi vakıfların hiçbir zaman başkasına
devredilmesinin mümkün olmadığını belirterek, “Kıbrıs’ın üçte ikisi
vakıf arazisidir, en büyüğü Lala Mustafa Paşa Vakfiyesi ile
Abdullah Paşa Vakfiyesi’dir. Gazi Magusa’nın yüzde 78’i Abdullah
Paşa’nın vakfına aittir.” dedi.
Yedikıta Tarih ve Kültür Dergisi’nin şubat sayısında Osmanlı ve
öncesi vakıflarına ait çalışmalarla ilgili önemli bir dosya
yayınlandı. 'Kıymeti Bilinmeyen Hazine: Vakıflar' başlığını taşıyan
haberde TTK eski Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu’nun dikkat
çekici açıklamalarına yer verildi. TTK Başkanı olduğu dönemde bütün
dünyadaki Türk kültür varlıklarının envanter çalışmalarını
başlattıklarını anlatan Prof. Dr. Halaçoğlu, “Sadece Osmanlı değil,
Osmanlı dışında kalan diğer Türk devletlerine ait mimari yapıların
da envanterini yapıyorduk. Mısır’da İhşidlerin, Tolunoğullarının;
Orta Asya’da ise Kazakistan’ın bir bölümünü yaptık. Azerbaycan,
Gürcistan vs. diğer ülkelerde çalışmalarımız belli aşamaya geldi;
yüzde 90’ı tamamlandı.” diye konuştu.
Envanter çalışmalarından sadece Kosova’nın iki cilt halinde
yayınlandığını, diğerlerinin maalesef tamamlanamadığını kaydeden
Prof. Dr. Halaçoğlu, “Maalesef şu anda Türk Tarih Kurumu’nun
arşivinde duruyor. TTK Başkanı'na şunu söyledim; ‘Yapacağınız en
önemli işlerden bir tanesi bu.’ Ellerinde yeteri kadar maddi imkân
var… Envanter çalışmasını tamamlatması halinde tarihe kendi adını
altın harflerle yazdırır.” şeklinde konuştu.
"YENİ CAMİİ VAKIFLARI ŞAHISLARIN ELİNDE"
Envanter çalışmalarını yurtiçinde de sürdürdüklerini ifade eden
Türk Tarih Kurumu eski Başkanı, “Bunlardan birçoğunu da yayınladık.
Yozgat, Manisa, Gaziantep, Maraş vs… Hepsini yayınladık. Ancak
İstanbul kültür varlıklarımız açısından başlı başına bir devlet.
Sadece Eminönü’nde 300’den fazla cami var. İstanbul için başlı
başına bir çalışma gerekiyor.” dedi. Halaçoğlu şöyle devam
etti:
“Yurtiçinde son vakıflar yasası ve hatta demokratikleşme paketi adı
altında Süryanilere vakıfları teslim edildi. Rumlara aynı şekilde
vakıf eserlerinin yanında yeni araziler, mülkler satın alabilme
imkânları da verildi. Ama enteresandır ki kendi vakıf eserlerimizin
vakıflarını bile bağlayamadık. Mesela Eminönü’ndeki Yeni Cami’nin
vakıfları bugün şahısların ellerinde. Mısır Çarşısı, Kapalıçarşı…
Onların hepsi Yeni Cami’nin vakfıdır. Keza Ayasofya’yı veya Fatih
vakfiyesini düşünün… 1933 yılında Ayasofya’nın müze haline
getirilmesi sırasında yetimler yurdu olarak kullanılan Ayasofya
Medresesi yıktırıldı.”
"ŞAHSİ VAKIFLAR BAŞKASINA VERİLEMEZ"
Vakıf kayıtlarının Osmanlı Arşivi vakıflar bölümü ile Vakıflar
Genel Müdürlüğü’nde bulunduğu bilgisini veren Prof. Dr. Yusuf
Halaçoğlu, “Dolayısıyla bunların hepsi tescillidir. Vakıf hukukuna
baktığımız zaman şahsi vakıfların, hiçbir zaman kimseye temlik
edilmesi yani mülk olarak verilmesi, devredilmesi veya başka bir
şekilde kullanılması mümkün değil. Uluslararası hukukta bunun yeri
yok.” açıklamasında bulundu. Dolayısıyla ortada büyük bir
hukuksuzluk olduğunu öne süren Halaçoğlu, şunları söyledi:
"KIBRIS’IN ÜÇTE İKİSİ VAKIF ARAZİSİDİR"
“Çok büyük bir hukuksuzluk var. Batı Trakya ve On İki Ada dışında
-Yunanistan’daki vakıf malları bir şekilde karşılıklı olarak
tasfiye edilmiş- Rumların da Türkiye’de olmak üzere İstanbul
dışındakilerin vakıf hakları yoktur. Son yıllarda 52 tane kilise
açıldı. Kiliselerin etrafındaki müştemilatı devlet hazinesinden
restore edildi. Bizim vakıflarımız için yurt içinde olduğu gibi
yurt dışında da ‘karşılıklılık’ prensibi hiç uygulanmıyor.
Kıbrıs’ta, İngiliz işgalinden sonra oradaki vakıflar ki, Kıbrıs’ın
üçte ikisi vakıf arazisidir, en büyüğü Lala Mustafa Paşa vakfiyesi
ile Abdullah Paşa vakfiyesidir. Yani Gazi Magusa’nın yüzde 78’i
Abdullah Paşa’nın vakfına aittir. Bugün Rum tarafında kalan su
kaynakları da Abdullah Paşa vakfına aittir. Kıbrıs’ta İngilizler
1913’e kadar vakıflara riayet ediyorlar. Ama 1913’te vakıf
mallarını Rumlara dağıtmaya başlıyorlar. Bununla ilgili, Rumlara
hangi vakıf arazilerinin verildiğine dair Gazi Mağusa’da defterler
var.
Bizden nasıl tazminat alıyorlar ise... 100 milyar dolar Kıbrıs’ta
alacağımız çıkar. Çünkü biz bunu 1878’den beri tasarruf edemiyoruz.
Vakıf sahipleri vâris olduklarını mahkeme kararı ile tescil
ettirecekler. Sonra Kıbrıs’ta mahkemeye başvuracaklar. Kabul
etmedikleri takdirde AİHM’e gidecekleler. AİHM bize tazminat
ödettiğinden, emsal teşkil edeceği için, Kıbrıs’ın hepsini bize
satmak zorunda kalacaklar. Sadece Kıbrıs değil On İki Ada da var.
Yunanistan, Bulgaristan, diğerleri de var. Şimdi sadece
Bulgaristan’da 3 bin eser vakıf eseridir. Kimse bunların altından
kalkamaz.”
"OSMANLI GAYRİMÜSLİM VAKIFLARINI KORUDU"
“Osmanlı devrinde gayrimüslim vakıfları Hicri olarak 1288 yılına
kadar yani 1878’li yıllara kadar her padişah değişiminde tescil
edilmiş. Hıristiyan sözleşmeleri yenilenmiş, riayet gösterilmiş. O
riayet tâ Hz. Ömer devrinden beri Tur-ı Sina’daki Hıristiyan
eserlerinden başlıyor. O zamandan beri tescil edilmiş, yenilenmiş,
riayet göstermişler, saygı duymuşlar. Bizim vakıflar daha dün
onların eline geçtiği halde bakıyorsunuz yok edilmiş. Bir sürü
vakıf eserimiz, camilerimiz taverna haline getirilmiş, müstehcen
resimlerle donatılmış. Hatta bazı camilerimiz genel ev
yapılmış.”
CİHAN
Yorumlar