İlahiyatçılar: Alimlerin yıpratılması cahillerin işine yarayacak

17 Aralık yolsuzluk operasyonu sonrası yaşanan süreçte Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından camiaya ve Fethullah Gülen Hocaefendi’ye yönelik yakışıksız sözler söylenmesine ilahiyatçılardan tepki gelmeye devam ediyor.

Google Haberlere Abone ol
İlahiyatçılar: Alimlerin yıpratılması cahillerin işine yarayacak

17 Aralık yolsuzluk operasyonu sonrası yaşanan süreçte Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından camiaya ve Fethullah Gülen Hocaefendi’ye yönelik yakışıksız sözler söylenmesine ilahiyatçılardan tepki gelmeye devam ediyor. Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından düzenlenen ve din adamlarının çoğunlukta olduğu bir toplantıda, Başbakan Erdoğan’ın “yalancı peygamber, sahte veli, içi boş alim müsveddesi” sözlerinin yakışıksız olduğuna dikkat çeken ilahiyatçılar, söylenen sözlerin kabul edilemeyeceğine dikkat çekti.

Celâl Bayar Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Abdulhakim Yüce, “Siz ulemayı hedef alır ve yıpratırsanız cahillere fırsat doğar.” uyarısında bulundu. Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Osman Güner ise “Bazen haksızlıklar, öteden beri hak bildiğimiz cenahtan geliyorsa, bu, işimizin daha da zorlaştığı anlamına gelmektedir.” dedi.

Âlimlerin, toplumun sağlıklı bir şekilde ayakta kalması ve geleceğe yürümesi adına birinci derecede rehber ve yol gösterici kişiler olduğuna işaret eden Prof. Dr. Abdulhakim Yüce, ulemanın yıpratılmasında cahillere fırsat doğacağına dikkat çekti. Prof. Yüce, şöyle konuştu: “Siz ulemayı hedef alır ve yıpratırsanız cahillere fırsat doğar; onlar da kendilerinden menkul fetva, yorum ve görüşlerle kaos oluşturur, fanatizm ve radikalizme kapı açar ve toplumda önü alınamaz yaralar açılır. Hele hele hedef alınan âlimler binlerce insana ışık olan yazdıkları eserler, yetiştirdikleri talebeler ve verdikleri vaazların yanı sıra gönüllere de rehberlik yapıyor ve insanlığın zulüm, anarşi ve keşmekeş içinde olduğu bir dönemde onları insanlığın ortak değerleri ve İslam'ın güzellikleriyle buluşturacak faaliyetlere de öncülük ediyorlarsa, bunların yıpratılması, haksızlık ve iftiraya uğraması sadece o âlimlerin değil insanlığın kalbini kırar ve hem yurt içinde, hem yurt dışında kim tarafından yapılırsa yapılsın bütün İslamî hizmetlere güveni sarsar. Eserleri, vaazları, sohbetleri, yaşantısı,yetiştirdiği talebeleri ve rehberlik ettiği dünya çapındaki hizmetleriyle Fethullah Gülen Hocaefendi böyle bir âlimdir. Buna rağmen, şayet dün onun hakkında söylediklerinizin zıddı olacak şekilde ona "içi boş âlim, sahte veli, yalancı peygamber" gibi, İslamî kavramlardan haberdar olan her kişinin büyük bir şaşkınlıkla karşıladığı nitelemelerde bulunursanız, bir daha insanlığa İslam âlimi diye kimi gösterecek, o kişiye güveni nasıl sağlayacak, zihinlerdeki şüpheleri nasıl giderecek ve bu ilahî hidayeti insanlığa nasıl ulaştıracaksınız? İnsanlığın büyük ıstıraplar içerisinde canından bezdiği ve bir ümit ışığı aradığı bir dönemde, ümit kırmanın vebali de ayrıca düşünülmeli değil midir?”

"ALİMLERİN KILAVUZLUĞUNA İHTİYACIMIZ VAR"

Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Osman Güner ise yaşanan hadiseleri doğru okumanın, geçmişle ve tarihle bağların güçlü ya da zayıf oluşuyla doğrudan alakalı olduğunu hatırlattı. Prof. Güner, şunları ifade etti: “Geçmişte yaşananlardan dersler çıkarabilmişsek ve dahası çıkardığımız derslere uygun bir yaşantı sürebiliyorsak, bu günü doğru okuyabilmek adına talihli sayılabiliriz. Buradan hareketle şunu hemen ifade etmeliyiz ki medeniyetimize dair taşıdığımız düşünce kodları, tekrar be tekrar dönüp bakmamız ve bu minvalde kendimize rota tayin etmemiz gereken deniz feneri kıymetindeki işaretlerdir. Kadim değerlerimiz, bu işaret ve aydınlatıcı tayflarla ilmek ilmek örülmüştür desek yeridir. Şu günlerde böylesi kılavuz ve rehberlere ne kadar da ihtiyacımız var. Hele zihinlerin, düşünce atmosferlerinin karıştırılmaya, doğru ile eğrinin, hakla batılın, haklı ile haksızın karıştırılmaya çalışıldığı ortamlarda bunun ne kadar da elzem olduğu kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Oysa biraz insaf ve izandan nasibi bulunan zihinlerde hemen şu yüce hakikat hatıra gelmektedir; ‘Hak gelince batıl zâil olur.’ Doğrudur, hakka çeşne gönüllerde bunun yankılanması elbette mukadderdir. Lakin bundan nasibi olmayan nadanlarda bu hakkın yankılanmasını beklemek beyhude bir intizardır. Hususan bilerek ve kasden zihin karmaşası yaşatılmaya çalışılıyorsa, bu toplumun bir ferdi olarak neye itibar edeceğimizi de çok itina ile seçmemiz gerektiği açıktır. Bazen haksızlıklar, öteden beri hak bildiğimiz cenahtan geliyorsa, bu işimizin daha da zorlaştığı anlamına gelmektedir. Çünkü bu şartlarda cemiyet olarak kadim değerlerimizle ciddi bir biçimde imtihan olmakta ve bizleri yaşadığımız gelişmelerle ciddi bir hesaplaşmayla karşı karşıya getirmektedir. Deryanın enginliğinde seyrü sefer eden gemilerin sahile selametle ulaşabilmesi için aydınlık saçan deniz fenerlerine ne ölçüde ihtiyaç duyuyorsak, medeniyetimizi ilmek ilmek dokuyan ve yanlış yapılmasına fırsat vermeyen âlim şahsiyetlere de o denli muhtacız ve bunu her daim hissetmeliyiz.”


CİHAN

Yorumlar