"İktidar, Öcalan için Hocaefendi'yi; PKK için 'camia'yı 'bitirme' kararındadır"
Zaman gazetesi yazarı Ali Ünal, özerk Kürdistan’a doğru gidildiğini belirterek, “PKK, bilhassa bunun için vardır.
Zaman gazetesi yazarı Ali Ünal, özerk Kürdistan’a doğru
gidildiğini belirterek, “PKK, bilhassa bunun için vardır.
Başbakan’ın son zamanlardaki yaygarası, büyük Kürdistan hedefi
istikametinde Türkiye içinde özerk Kürdistan’a hem de iktidar
eliyle gidilmekte olduğu gerçeğini gizlemeye yöneliktir de. Otuz
yıl kendisiyle savaşılan, onbinlerce şehide ve millî varlığın heba
olmasına sebep olan PKK’ya ve arkasındaki güçlere bütün istedikleri
verilmiş görünmektedir. Bir diğer açıdan, gün gibi ortada bir
gerçek olarak, iktidar, Öcalan için Fethullah Gülen Hocaefendi’yi,
PKK için 'Camia'yı 'bitirme' kararındadır. “ dedi.
Ünal, 'Bir AKP analizi' başlıklı yazısında çarpıcı tespitlerde
bulundu. “Bu iktidar döneminde olduğu kadar hiçbir dönemde dinî
manevî ahlâkî aşınma ve bozulma yaşanmamıştır.” diyen Ünal, şu
değerlendirmeyi yaptı: “Bu iktidar döneminde, İslâm hassasiyetli
bilinen kesimlerin büyük çoğunluğunda tam bir dünyevîleşme
yaşanmış, fuhuş artmış, aile kurumumuz olabildiğince yıpranıp çökme
noktasına gelmiş, aile ve toplum içi münasebetler İslâmî ve insanî
olmaktan çıkmış, muamelatta, günlük hayatta aldatma ve
güvenilmezlik zirve yapmış, İslâm sadece bir garnitür olma
derekesine düşürülmüştür.”
Ali Ünal’ın yazısı şöyle:
“Kuruluşundan itibaren iki ana sebeple AKP’yi benimseyemedim ve ilk
iki seçimde AKP’ye reyimi de vermedim. Birinci sebep olarak, İslâm
dünyasını parçalama planı olan BOP veya GOP’un uygulanmaya konduğu
bir dönemde Türkiye’de “İslâmcı” kökenli bir iktidar, ancak bu
plana hizmet ederdi. Çünkü özellikle Türkiye İslâmcılığı köksüzdür;
ciddî bir fikre istinat etmez ve üzerinde Kur’ân ve Sünnet
temelinde iyi çalışılmış bir plandan mahrumdur; sloganiktir;
devrimci sol karşısında daha çok bir gençlik hevesi ve kompleks
tatminine dayanır.
Dolayısıyla bu İslâmcılığın İslâm’ı dünyevî hedeflere alet etmesi
her zaman mümkündür. Nitekim genellikle böyle olmuş ve Başbakan,
GOP’un eşbaşkanı olarak, bu planda bir vazifeleri bulunduğunu, bu
vazifenin de özellikle kadın haklarını iyileştirme alanında
olduğunu ifade ve itiraf etmiştir. Bu vazifenin kadın haklarıyla
sınırlı olmadığı ve Başbakan’ın iddia ettiği gibi, planın bitmediği
de ortadadır. Bölgede, bu köşede sürekli ikaz edildiği üzere, büyük
bir Kürdistan’ın kurulması da plana dahildir; PKK, bilhassa bunun
için vardır. Başbakan’ın son zamanlardaki yaygarası, büyük
Kürdistan hedefi istikametinde Türkiye içinde özerk Kürdistan’a hem
de iktidar eliyle gidilmekte olduğu gerçeğini gizlemeye yöneliktir
de. Otuz yıl kendisiyle savaşılan, onbinlerce şehide ve millî
varlığın heba olmasına sebep olan PKK’ya ve arkasındaki güçlere
bütün istedikleri verilmiş görünmektedir. Bir diğer açıdan, gün
gibi ortada bir gerçek olarak, iktidar, Öcalan için Fethullah Gülen
Hocaefendi’yi, PKK için “Camia”yı “bitirme” kararındadır.
AKP’yi hiçbir zaman benimseyememiş olmamın ikinci sebebi, İslâmî
hedefleri realize etmesi mümkün olmayan bir iktidarın İslâmî veya
İslâmcı temelli olduğunu inkâr için uygulamalarıyla İslâm’a kesin
zarar vereceği düşüncemdi. Nitekim, Türkiye’nin çok partili hayatın
içinde bulunduğu son 64 yılında bu iktidar döneminde olduğu kadar
hiçbir dönemde dinî manevî ahlâkî aşınma ve bozulma yaşanmamıştır.
Bu iktidar döneminde, bu köşede 12 yıldır zaman zaman ikazda
bulunulduğu üzere, İslâm hassasiyetli bilinen kesimlerin büyük
çoğunluğunda tam bir dünyevîleşme yaşanmış, fuhuş artmış, aile
kurumumuz olabildiğince yıpranıp çökme noktasına gelmiş, aile ve
toplum içi münasebetler İslâmî ve insanî olmaktan çıkmış,
muamelatta, günlük hayatta aldatma ve güvenilmezlik zirve yapmış,
İslâm sadece bir garnitür olma derekesine düşürülmüştür. Diğer
yandan, teknik sahada bazı imkânların üzerini örttüğü acı bir
gerçek olarak, millî eğitim en büyük yarayı bu dönemde almış, lise
gençliğinin % 90’ı sigara, alkol ve uyuşturucu gibi zararlı
alışkanlıkların pençesine düşmüştür. Sadece Türkiye değil, belki
dünya tarihinin eşini görmediği veya az gördüğü bir yolsuzluk,
rüşvet, irtikap ve zimmet suçlarının bu dönemde hem de çok geniş
bir dairede işlenmiş olması da yadırganacak bir husus değildir. Her
biri yüz kızartıcı bu suçlara karşı İslâmcı temelli ve İslâm
hassasiyetli bilinen pek çok kesimden hiçbir tepki gelmemesi, hattâ
destek gelmesi, ülkede İslâmî vicdanın ne kadar tefessüh ettiğini,
İslâmî insanî insafın âdeta kalmadığını ve İslâmî duyarlılığın ne
ölçüde törpülenmiş olduğunu görmeye yeter.
Hz. Bediüzzaman, genel bir kaide olarak “Müslüman’ın fâsıkı, başka
fâsıklara benzemez. Çünkü başka dinleri terk eden, herhangi bir
dinde ışık bulabilir; fakat İslâm bütün hakikatleri muhtevî
olduğundan, İslâm’ı terk eden hiçbir yerde ışık bulamaz. Başka
dinlerin fâsıkları bozulmuş süte benzerken, Müslüman’ın fâsığı
bozulmuş tereyağına benzer, zehirler.” der.”
CİHAN
Yorumlar