'İddialar iftira; Hocaefendi’nin tahta kulübedeki hayat tarzı devam ediyor'

Fethullah Gülen Hocaefendi ve Hizmet Hareketi’ne yönelik ithamları değerlendiren Prof.

Google Haberlere Abone ol
'İddialar iftira; Hocaefendi’nin tahta kulübedeki hayat tarzı devam ediyor'

Fethullah Gülen Hocaefendi ve Hizmet Hareketi’ne yönelik ithamları değerlendiren Prof. Dr. Suat Yıldırım, itham ve iftiraların kara propaganda amaçlı olduğunu söyledi. Özellikle ‘paralel yapı’ söyleminin maksatlı olduğuna dikkat çeken Yıldırım, “Bunu 11-12 sene fark edemeyip 17 Aralık sonrası ortaya atmak, belli ki olan bir takım hadiseleri kapatmak için, hedef şaşırtmak için. Asıl paralel yapıyı gözden kaçırmak için bir bahane. Asıl paralel yapı memleketin doğusunda, güneydoğusunda var.” dedi. Yıldırım, başörtüsü, beddua ve içki gibi siyasi malzemelerin de halkı yanlış yönlendirmek için kullanıldığını anlattı.

Prof. Dr. Suat Yıldırım, Edirne il müftülüğü yaparken Fethullah Gülen Hocaefendi ile aynı evi paylaştı. Uzun süre Hocaefendi’yi tanıma ve gözlemleme imkanı buldu. Yaklaşık 6 ay boyunca beraber kaldıkları evde Hocaefendi’nin kişiliğine, dini hassasiyetine tanık oldu. Özellikle 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturması sonrasında Hocaefendi ve Hizmet Hareketi’ne yönelik söylemlerin üzüntü verici olduğunu söyleyen Suat Yıldırım, Hocaefendi ve hakkındaki ithamları değerlendirdi.

Başta ‘paralel yapı’ söylemi olmak üzere, çeşitli konularda ciddi bir kara propaganda yapıldığına dikkat çeken Yıldırım, “Bu paralel yapı iddiası çok komik ve eskilerin tabiri ile sümmet- tedarik bir bahane olarak geziyor. Bir şey yakıştırmak için ortaya çıkarılmış bir iddia. Bu iktidar 12 yıldır iktidarda. Böyle bir yapı var idi ise bir kere bunu ilk yıllardan itibaren bulup, onun hakkettiği cezayı vermek hükümetin göreviydi. Bunu 11-12 sene fark edemeyip, 17 Aralık sonrası ortaya atmak belli ki olan bir takım hadiseleri kapatmak için, hedef şaşırtmak için ortaya atılan bir iddia. Asıl paralel yapıyı gözden kaçırmak için bir bahane. Asıl paralel yapı memleketin doğusunda, güneydoğusunda var. Orada devlet içinde devlet var. Onları hiç mesele etmeyip, 60 senedir toplumun içinde olan bir Hocaefendi’yi ve onun terbiyesi ile oluşan gönüllüler hareketini paralel yapı olarak çete olarak nitelendirmek çok büyük bir zulümdür. Kimsenin kabul etmeyeceği bir iftiradır. Hocaefendi ve çevresindeki insanlar bu ithamları kesinlikle hak etmiyor. Bu gibi ithamlar yapılacaksa dünyada en son yapılacak kimseler Hocaefendi ve onun etrafındaki bu hizmet gönüllüleridir. Onun için kesinlikle inandırıcı olamaz.” ifadelerini kullandı.

‘MÜBAHELEYE MAKSATLI OLARAK ‘BEDDUA’ DEDİLER’

Hocaefendi’nin beddua ettiğine yönelik haber ve söylemlerin iftira ve kara propaganda olduğunu söyleyen Suat Yıldırım, mübahele ve beddua arasındaki ayrımı anlattı. Suat Yıldırım, “Hocaefendinin orada yaptığı şu: 17 Aralık meselesinden sonra Hocaefendi’ye ve kendisinin rehberliğindeki camiaya iftiralar atıldı. Ve bunların dozu gittikçe yükseldi. Hocaefendi, defalarca ifade etti ‘operasyonla ilgimiz yok’ diye. Aksini iddia eden, ispat etmekle mükelleftir. Ama bunlar fayda etmeyince ve ithamlar gittikçe artınca; çete olmak, terör olmak, İsrail ile Mossad ile işbirliği yapmak, dış güçlerin taşeronu olmak gibi ipe sapa gelmez şeyler olunca, Hocaefendi o zaman, ‘Bizim bu işlerle ilgilimiz yok. Eğer bizim yaptığımız işlerde Allah’ın hükümlerine ve mevcut devlet kanunlarına aykırı herhangi bir şey varsa Allah bizim cezamızı versin, bizim evlerimize ateş salsın. Ama bize iftira atıyorlar ve bizi suçluyorlarsa o taktirde Allah onların müstahakkını versin, Allah onları perişan etsin, evlerine ateş salsın.’ dedi. Hocaefendi’nin yaptığı bu şeye mübahale denir. Mübahalenin İslam tarihinde bir yeri vardır. Allah bunu Peygamber Efendimize (sav) de tavsiye etmiştir. Necran’dan peşin hükümlerle gelen 70 kişilik bir Hristiyan heyeti vardı, onlarla önce aklen ikna edeceği şekilde konuştu, sorularını cevapladı. Onlar tartışmada ileri gitti ve aklen ikna olmayacakları, delillerle ikna olmayacakları anlaşıldı. Bunun üzerine Allah, Mübahale ayeti denen Al-i İmran Suresi’ndeki ayeti gönderdi.” şeklinde konuştu.

Mübahaleyi Kuran’ın büyük müfessiri Abdullah İbn-i Abbas’ın da uyguladığını hatırlatan Yıldırım, “Şöyle bir şey akla gelebilir; Efendimiz (sav) bunu gayrimüslimlere yapmıştı. Abdullah İbn-i Abbas bir ilmi meseleden dolayı Müslümanlara uygulamıştır .” dedi.

Hocaefendi’nin yaptığı mübahele iken Türkiye’de bunun çarpıtıldığını kaydeden Yıldırım, “Hocaefendi’nin kendisi için söylediği şeyleri keserek, sadece söylenenin bir kısmını verip beddua olarak gösterdiler. Sanki Hocaefendi kendisine karşı olanlara beddua etmiş gibi gösterdiler.” ifadelerini kullandı.


‘FÜRUAT KELİMESİ YANLIŞ AKTARILDI’

Hocaefendi’nin 28 Şubat döneminde bir konuşmasında başörtüsü için kullandığı ‘füruat’ kelimesinin bazı kesimlerce bilmeden, bazılarınca ise kasıtlı olarak yanlış aktarıldığını kaydeden Yıldırım, şu açıklamalarda bulundu: “Hocaefendi 28 Şubat dönemindi bir konuşmasında başörtüsü için ‘füruattır’ demişti. Burada füruat kavramını İslam terminolojisindeki yerine oturtmak lazım. Fıkıh usulünde usul vardır, füru vardır. Dinin akait meselelerine usul denir. Allah’a iman, peygamberlerine iman, Kur’an’a iman gibi. Akait esaslarına ait olmayıp da amele ait şeylere de füruat denir. Usule ait bir meseleyi inkar eden Müslümanlıktan da çıkar. Amele ait bir meseleyi kabul ediyor da yapmıyorsa o zaman bu kimse günah işlemiş olur. Hocaefendi füruat derken, işte bunu kastediyor. Başörtüsünü örtmek İslam’ın inanç esaslarından biri değildir. Hocaefendi bu sözü ile İslam fıkıh usulünün bir bölümlemesini diye getiriyor.”

Usul ve füru meselesini İslam’ı az çok bilen herkesin kabul edeceğini kaydeden Yıldırım, “Bir kimse bilmiyorsa, füruat deyince acaba teferruat gibi mi düşünüyor? Eğer bunu kültürsüzlükten dolayı söylüyorsa mazur görülebilirsiniz ama bunu bilip de defalarca dile getirilmesine rağmen, hala ‘Hocaefendi başörtüsünü küçümsüyor, başörtüsü olmasa da olur’ diyorsa, bu bile bile yapılan iftira ve kara propagandadır . Hocaefendi’yi halk nezdinde yıpratmaya çalışma faaliyetidir.” diye konuştu.


‘HOCAFENDİ İÇKİYE CEVAZ VERMEZ’

Hocaefendi’ye gönül verenlerin düzenlediği bir iftar yemeğinde içki içildiğine dair söylemlere de cevap veren Yıldırım, şunları söyledi: “Hocaefendi içkiye cevaz verecek biri değildir. Hizmet Hareketi çerçevesinde olan insanlar çok geniş kitlelerle diyalog içinde oluyorlar. Onlarla görüşme, yemek yeme olabilir. Moskova’da uluslararası toplantıda, belki Ramazan imiş, yemekte içilmiş. Tabi yemek programında içki dağıtılmıyor, içki yer almıyor. Yemek yendikten sonra gayrimüslimlerden bir iki kişi içki istemiş olabilir ve böylece içki sofraya gelmiş olabilir. ‘İçkiye cevaz’ verdi şeklinde yansıtmak hakkaniyetten adaletten uzak, iftira olur. Belki o misafir gayrimüslim böyle bir istekte bulunmuş olabilir. Kimse kalkıp Hocaefendi içkiye cevaz veriyor diyemez.”


‘BİR TAKIM İFTİRALARLA HOCAEFENDİ’Yİ SİLEMEZLER’

Fethullah Gülen Hocaefendi ve Hizmet Hareketi’ni yönelik ithamları değerlendiren Prof. Dr. Suat Yıldırım, bunun sebebinin çekememezlik ve bir takım yanlış telkinler olabileceğini söyledi. Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü: “30 senedir gerek Türkiye içinde gerek Türkiye dışında devlet adamlarının test etmeleri neticesinde, liyakatlerini kabul ettikleri hareketi, böyle bir takım karalamalarla bir takım iddialarla ortadan kaldırmak öyle kolay değildir, hiç de inandırıcı olmaz. Çünkü bu kadar test edilmiş. Toplumu inandırmak zor ama buna rağmen yapıyorlar. Yapan da kendisine yapar. Bu kadar geniş bir yapıya, 50 senedir dünyanın test ettiği, yakından tanıdığı bir yapıya, özellikle onların sembolü olan Hocaefendi’ye kim bu ithamları yaparsa kesinlikle inandırıcı olamaz. Halkımızın ona sahip çıkacağı kesindir. Bazen bunu fazla dile getiremeyebilir ama gönlünde zihninde o yerleşmiştir, bir takım iftiralarla kimse onu ortadan silemez.”

‘HOCAEFENDİ, KARDEŞLERİNİN BİLE MAL MÜLK SAHİBİ OLMAMASI İÇİN DUA EDİYOR’

Bir kısım medyada, Hocaefendi için malikane hazırlandığı yönündeki haberleri değerlendiren Suat Yıldırım, bu haberlerin tamamen maksatlı olduğunu belirtti. Yıldırım, Hocaefendi’nin dünya malına tamah etmediğini şu sözlerle anlattı: “Kestane Pazarı’nda caminin içinde bir tahta kulübede kaldığını görmüşler. Edirne’de caminin penceresini kendisine ev edindiğini görmüşler. Onun, 50 sene evvelki hayat tarzı hala devam ediyor. Şu anda bile kendisinin dikili bir ağacı yok. Sadece kendisinin değil, kardeşlerinin de dünyalık bakımından mal mülk sahibi olmalarını istemeyen, hatta bunun için dua eden birisi olduğunu da görüyoruz. Hocaefendi’nin çevresinde çok geniş bir çevre, çok geniş iş adamları, çok geniş imkanlar var. Bunlardan en ufak bir çıkar sağlama, en ufak bir imkan sağlamaya gittiklerini görmüyoruz. Hakkında malikaneler yapıldığına dair haberler var. Tamamen yalan ve iftira. Zaten bizzat ilişkilendirilenlerin de tekzip ettikleri bir yalan. Akın İpek Bey de bunu yalanladı. Son zamanda bir kısım medyanın yaptığı habercilik anlayışı o kadar düşük bir seviyeye indi ki; bunlarla ‘halka tercüman’ ilişkisini kurmak gerçekten çok zor. Bunlar iftira ve hakaret makinesi olarak çalışmaktalar. Bir insan o gazetelerin birinci sayfalarına baksa hükmünü verir ki; maksatlı yalan ve iftira dolu olduğunu hemen fark eder.”

‘EĞİTİM, EN DEĞERLİ İHRAÇ MALIMIZ’

Hocaefendi ve Hizmet Hareketi’nin başta eğitim olmak üzere insanı yetiştirmeye yönelik faaliyetlerde bulunduğunu kaydeden Yıldırım, “Hocaefendi’nin çevresinde halelenen sosyal yapı, memleketimizin eğitim hayatına çok büyük zenginlikler kazandırdı. Hatta dünyada bir numaralı bir hadise haline geldi. 160’dan fazla ülkede 1000’den fazla okul, Türkiye içinde gene yüzlerce, binlerce dershane, yurt okullar… 15 kadar yurt dışında üniversite, yurt içinde 10 kadar üniversite. Bu sosyal yapı bu şekilde gelişince memleketin hem devlet adamlarının hem iş adamlarının hem üniversite gençliğinin dikkatini çekti. Turgut Özal’dan itibaren Ecevit, Tansu Çiller, Süleyman Demirel, şimdiki başbakanımız Sayın Tayyip Erdoğan, bütün devlet adamları ilgilenmek ihtiyacında gördüler kendilerini. Bu ilgilenme sonucu hepsinin takdirleri oldu. Yurt dışında kendini ispatlamak kolay değil, her bir ülkenin kendine göre kanunları var, prosedürleri var. Buradan giden eğitim gönüllüleri kendilerini kabul ettirdi. Bizden bazıları zannediyor ki; sanki oralar köy, çorak yerler. Giderseniz ne yaparsanız yapın onlar memnun olur. Öyle değil. O ülkelerdeki eğitim seviyesi bizimkinden geri değil. Buralarda kendini kabul ettirmek ispatlamak hele bir yabancı için çok zordur. Çünkü yabancılar için çok değişik ön yargılar var. Türkleştirmek mi istiyorlar, gizli misyonerler mi diye düşüneneler var. Kendisine rakip olarak görenler var. İşte bu eğitim müesseseleri dünyaya takdim edeceğimiz en değerli ihraç malımız.” şeklinde konuştu.




CİHAN

Yorumlar