Gülen: Kimsenin bir Müslümanı kündeye getirme düşüncesi yok
Fethullah Gülen Hocaefendi , herkul.org'da yayınlanan en son sohbetinde, geçtiğimiz günlerde 'yolsuzluk' isimli sohbetindeki açıklamalarını ve 'beddua etti' şeklinde yapılan yayınları, ''Bir tavzihte bulunmak istiyorum'' sözleriyle tekrar açıkladı.
Fethullah Gülen Hocaefendi , herkul.org'da yayınlanan en son
sohbetinde, geçtiğimiz günlerde 'yolsuzluk' isimli sohbetindeki
açıklamalarını ve 'beddua etti' şeklinde yapılan yayınları, ''Bir
tavzihte bulunmak istiyorum'' sözleriyle tekrar açıkladı.
İşte Hocaefendi'nin o yeni sohbeti: "Arkadan yeni bir nesil,
topraktan başını dışarıya çıkaran rüşeymler gibi başını dışarıya
çıkarır, başağa yürür. Bir müddet de o ceditlerle cedit bir dünya
oluşur. İman, yeni gökten inmiş gibi duyulur. Herkes meseleyi
Hazreti Ebu Bekir gibi, Hazreti Ömer gibi, Hazreti Osman gibi,
Hazreti Ali gibi duyar. Aşere-i mübeşşere gibi duyar. Hak dostları
gibi duyar. Sanki böyle gökten yeni inmiş şebnemler gibi ruh
yapraklarına dökülmüş de tazeliğiyle onu duyuyor ve heyecana
geliyor gibi hissederler ve din gerçek manada, İslamî ruh ve mana
gerçek manada, mefkuremiz gerçek manada, ruh abidemizin ikamesi de
gerçek manada ancak o cedid nesille gerçekleşir. Yoksa birbirinin
ayağını kaydıran, istemediği insanlara çelme takan, nâsezâ nâbecâ
sözlerle insanları karalayan insanlar, Müslümanlık deseler de ondan
fersah fersah uzaktırlar. Din deseler de ondan fersah fersah
uzaktırlar.
MÜSLÜMANA 'ÇETE' DİYEN, 'ŞEBEKE' DİYEN, 'EŞKİYA' DİYEN...
Müslümana “çete” diyen, “şebeke” diyen, “eşkıya” diyen ve onları
inlere sığınmış goriller gibi, maymunlar gibi gören.. bunlar
partallaşmış düşüncelerin sözlere, düşüncelere, ifadelere
aksedişinden başka bir şey değildir ve bunlarla hiçbir eğri
düzeltilemez. İnsanlığın beklediği o hakikatler hiçbir zaman bunlar
sayesinde kazanılamaz. Emekler durur insanlık ve sürekli beklediği
ümitlerinin inkisarıyla bir kere daha asâ gibi bükülür iki büklüm
olur. Bir kere daha inler, bir kere daha inkisar yaşar. Bir kere
daha ateş böceklerini Sirüs yıldızı gibi alkışlamış olmanın
aldanmışlığı içinde hicap duyar, başını önüne eğer, “Affet beni
Allahım!” der.
Hakka-hakikate hizmet edenler, adanmışlar.. Ömürlerini bazıları
itibarıyla cami pencerelerinde -iffetlerine toz kondurmamak için-
geçiren insanlar.. O cami pencerelerini “in” şeklinde görme; iki
metre genişliğindeki tahta kulübeleri “in” şeklinde görme, sırf
halka el açmamak, dilenmemek, hak yememek için hayatlarını belli
bir darlık içinde o darlığa mahkum ederek geçirmek isteyen
insanların o darlıklarını “in” gibi görme, esasen “in”in neden
ibaret olduğunu bilmemenin ifadesidir. Evet, böyle diyecekler ve
sizi bu tür düşüncelerle mâşerî vicdanda belli şeylere mahkum etmek
isteyecekler ama bunların hepsi seviyesizliğin ifadesidir.
BETAHSİZ 'DENSİZ' TABİRİNİ KULLANMADIM
Betahsis “densiz” tabirini kullanmadım. Hakka gönül vermiş
insanlar, Ruh-u Seyyidi’l-Enâm’ın yolunda olanlar, bence aynı
şeylerle de mukabele etmemeli. Hatta gözleriyle görseler bile..
Nitekim benim, velayetinden, hakka karşı gözünün açık olduğundan
şüphem olmayan birisi, birisinin genel mefkuremize ve
düşüncelerimize, gaye-yi hayalimize ve ideallerimize ters
insanların arkasına takılıp -onlara takılmak suretiyle bir yere
varacağını zanneden bir insan- onlar girdikleri yerde gorillere
dönüşmüşlerdi, o da arkalarından girince, o da gorile dönüşmüş. Ama
ben bunu kimseye söylemedim. Bunu kimseye söylemek bir insanı içine
düştüğü o çamur içinde “Oh müstehak!..” demek gibi bir
densizliktir. Mü’mine öyle bir densizlik yakışmaz.
KİMİN 'İN'DE OLDUĞUNU ALLAH GÖRÜYOR...
Kimin “in”de olduğunu Allah görüyor. Hazreti Ruh-u Seyyidu’l-Enâm
da onu görüyor. Mele-i A’lânın sakinleri de şahittir. Fakat siz bu
türlü şeyler karşısında, Kur’an’a gönül vermiş insanlar.. her
kategoride.. bir mefkurede, bir gaye-i hayalde, bir Kur’anî
mantıkîlikte, bir Din-i Mübîn-i İslama ait mâkûliyette bir araya
gelmiş insanlar.. (Bunları kategorilere ayırdığınız zaman şöyle
olabilir: Kardeş seviyesinde olabilir; çok rahatlıkla, Sahabenin
birbirini kucakladığı gibi kucaklayabileceğiniz insanlar. “Canım,
ırzım, her şeyim sana feda olsun!” diyecek kadar yakındır. Dost
olur, meselenin makuliyetinde sizin yanınızda olur. Taraftar olur,
“Yapılan bu şeyler milletimizin geleceği adına çok faydalı
şeylerdir!” der. Muhib olur, “Bu insanları sevgi alanının dışında
tutmamak lazım”. Beyne beyne olur, ârafta olur; sağa bakar, sola
bakar, bir yönüyle mâkulü orada görür ve mâkule göre karar verir,
“Bu isabetli bir iş!..” der; “Mabede gitmek gibi isabetli bir iş!”
der, “Dünyanın yeniden bir hakikat üzerinde bir ba’s u ba’de’l-mevt
yaşaması ancak bu sayede olacaktır!” der o âraftakiler. İşte
böylesine gayr-i mütecânis fertlerden müteşekkil bir heyet…) Bunlar
bir şey yapıyorlardır ve bunlar bu yaptıkları şeylerden dolayı ta’n
u teşnîye maruz kalabilirler. “İnlerdeki maymunlar, goriller,
ayılar, sırtlanlar, yılanlar, çıyanlar gibi…” “İn” deyince onlar
anlaşılır. Bu türlü töhmetler, ittihamlar karşısında kalabilirler.
Fakat böylesine seviyesizliğe böyle seviyesizce mukabelede
bulunmamak lazım. “Allah bizi de sizi de affetsin!”, “Allah
kalblerimizi ıslah eylesin!” demekle mukabelede bulunmak lazım.
BİR ŞEYE GÜVENEREK 'ALLAH EVLERİMİZE ATEŞ SALSIN' DEDİM
Bir tavzihte daha bulunmak istiyorum. Siz şahitsiniz ben burada
dedim ki: “Eğer birileri.. biz de dâhiliz buna ve bize nisbet
edilen insanlar da.. -nisbetleri ne kadar doğru.. şu arz ettiğim
kategori içinde olabilir- ve bunların binde birini ben tanımıyorum.
Eğer onlar ve biz, bir yanlışlık yapıyorsak, Allah’ın ahkâmına
göre, Cenâb-ı Hakk’ın murâd-ı Subhânîsine göre, adalet-i
Kur’aniye’ye göre, modern hukukun adalet sistemine göre, bir
yanlışlık yapıyorsak şayet, topluma hıyanet sayılacak bir yanlışlık
yapıyorsak şayet, geleceğimizi karartma adına bir yanlışlık
yapıyorsak şayet, Allah evlerimize ateş salsın, bizi yerin dibine
batırsın!..” Bir şeye güvenerek böyle dedim. İnanıyorum ki, sizin
içinizde, şu farklı kategorilere rağmen, şu gayr-i mütecânis
toplumun değişik kategorilerdeki farklı renk, desen, şekil ve
şivelerine rağmen, böyle bir şeye sukût etmiş insan yoktur
inşaallah ve dolayısıyla da inşaallah Allah onların evlerine ateş
salmaz. Sonra da dedim: “Hakka ve hakikate karşı saygısızlığı kim
yapıyorsa, harâmîliği kim yapıyorsa, hırsızlığı kim yapıyorsa,
milletimizin halâsı adına, arınması adına, aklanması adına, aklık
peşinde koşanların aklanması adına, Allah onların evlerine ateş
salsın.” Ama görüyorum ki sadece bu son kısmı bir yönüyle
İnternette, “tweet”lerde, gazetelerde neşretmek suretiyle meseleyi
çarpıtma hıyanetini irtikâb eden, kara ruhlu, kara düşünceli, kara
vicdanlı, kara kalemli bir sürü kara-kapkara insan var. Meseleler
böyle çarpıtılınca, bir kesime de meseleler öyle gidiyor;
dolayısıyla toplumun değişik kesimleri birbirinden kopuyor ve
uzaklaşıyor. Tavzihte bulunma lüzumunu hissettim; çünkü çirkin,
densiz, seviyesiz bir iftira ve çarpıtmaydı.
HAZİRAN FIRTINASINDA MONTAJLAMA İLE BANTLARI PİYASAYA SÜRDÜLER
Haziran fırtınasında dine-diyanete karşı gelenler, kesme, biçme,
yapıştırma, montajlama şeklinde o türlü bantları öyle yaptı,
piyasaya sürdü ve bir şeyi karartmaya çalıştılar. Fakat oyunları
tutmadı. O adliye içinde hakkaniyete bağlı, adalete bağlı,
kalbiyle, ruhuyla, latîfe-i rabbânisiyle dipdiri hâkimler de vardı.
İnşaallah hepsi öyle olsun, inşaallah hepsi öyledir. Ve Cenâb-ı Hak
onlara o mevzuda doğruyu, isabeti gösterdi ve doğru ve isabetli bir
karar verdiler, sıyrılma imkânı oldu.
Buraya da geldi 300 sayfalık iddianame. “Bakarken, sağa bakman
gerekirken sen sola bakmışsın, niye sola baktın?!. Efendim öne
bakman lazım gelirken bazen dönüp arkaya da bakmışsın?!.” falan.
Buradaki savcı, New Jersey’in başsavcısı, hezeyan sayılabilecek bu
iddianamenin değişik paragrafları, maddeleri hakkında, meseleyi o
kadar çok komik bulmuştu ki, hakkâniyetli davranmıştı. Falanın
filanın bu mevzuda yardımı ile değil, hiç tanımadığımız,
etmediğimiz bir insan, vicdanın sesini ve soluğunu dinleyerek
burada, meseleleri yerinde değerlendirmiş ve ona göre bir rapor
göndermiş, oradaki insaflı hâkimler de ona göre karar vermişti.
HİÇ KİMSEDEN HAKKIMIZ DIŞINDA TALEPTE BULUNMADIK
Hiç kimseye karşı medyûniyetimiz yok, hiç kimseden hakkımızın
dışında da bir talepte bulunmadık. Ancak din-iman hizmeti adına,
mefkûre donanımı adına, gâye-i hayâli ikâme etme adına, insanlığın
kalbde, gönülde, ruhta, sırda, histe, hafîde, ahfâda bir ba’s u
ba’de’l-mevt yaşaması adına verilen hizmeti dinamitlemeye karşı da,
karşı çıkmak, bunu tasvip etmemek, ama centilmence, ama efendice,
kimseyi kırmadan incitmeden.. bu da Hakkın hatırına bir vazifedir.
Bunu yapmamak, Hakk’a karşı saygısızlık olur. Allah’a hesap
veririz. Burada da dimdik durma bizim vazifemizdir. Misyonumuzun
gereğidir.
KİMSENİN HIYANETİNİ DEŞİFRE ETME VAZİFEMİZ YOK
Kimsenin hıyanet ve denâetini deşifre etme gibi bir vazifemiz yok.
Fakat birileri onu yapmışsa, yapıyorsa şayet, ele almışsa, üzerine
yürümüşse, o da bizi aşan bir mevzu. O mevzuda müdahale etme
durumunda değiliz. Elli defa değiştirmeden sonra, operasyondan
sonra, hâlâ birileri çıkıp böyle yapıyorsa, deriz ki: “Ne yapalım
değiştirdiniz, aynı adamlar aynı şeyleri yapıyorlar.
Değiştiriyorsunuz yine aynı şeyleri yapıyorlar. Ne yapalım!..”
ŞAHSÎ AYIPLARI SETRETMEK GÖREVİMİZ
Başka türlü konuşamayız zaten. Şahısları söz konusu edemeyiz. Şahsî
ayıpları setretmeyi vazife biliriz. Ve onunla Cenâb-ı Hakk’ın bize
lütufta bulunacağına inanırız. Onu dinimiz adına bir sorumluluk
biliyoruz, dinimiz adına önemli bir vazife biliyoruz. Ama birileri
tarafından bazı şeyler deşifre edilmişse ve onu önleme bizim
elimizden gelmiyorsa şayet, o mevzuda isnâdât karşısında herhalde
tavzih adına, tashih adına bir şey söylemek.. kendini dine, imana,
hizmete vakfetmiş bu insanların itibarı adına, onların
karalanmaması adına onu da bir vecibe biliyoruz.
Altmış senesinden bu yana, bugün şunu bunu tenkit eden insanlar,
ekmeğe “pepe” dedikleri dönemde polisler tarafından tazyik
ediliyor, ölümle tehdit ediliyor, bazen birisi imdata yetişmezse
şayet bir suikaste maruz bırakılıyorduk…. Askerlik öncesi… Askerde
de içeri atılıyorsunuz, sadece Allah, Peygamber dediğinizden
dolayı. Ondan sonraki hizmet hayatında, vazife hayatında başımıza
gelen şeyleri sizler biliyorsunuz. Onda birine maruz kalan
insanlar, onu destanlaştırdılar, onu bir kahramanlık saydılar. Biz
bütün hayatımız boyunca hep aynı şeyleri yaşadık.
KİMSENİN BİR MÜSLÜMANI KÜNDEYE GETİRME DÜŞÜNCESİ YOK
Kimsenin bir müslümana karşı -hafizanallah- çelmeye getirme, onu
elenseye alma, onu kündeye getirme gibi bir düşüncesi yok. Allah
herkesi istediği şeyde payidar eylesin. Daha ilerisine, daha
ilerisine, daha ilerisine… Türkiye’de zirveyi tutmanın dışında,
isterse Avrupa’da da zirveyi tutsunlar, Asya’da da zirveyi
tutsunlar, Afrika’da da zirveyi tutsunlar; liyakatleri varsa ve
mâşerî vicdanın kabulüne mazhar iseler olsunlar, öyle dua edelim.
Allah payelerini artırsın, arş-ı kemalata yükseltsin onları.
ALLAH HUKUKUNA TAALLUK EDEN MESELELER VAR...
Fakat bizim öyle bir derdimiz hiç olmadı, hiç olmaz. O türlü
şeyleri söylemeden hicap duyuyorum. Bir insanın dünyaya en çok
meyledeceği zaman, gençlik zamanıdır. Yirmi yirmibeş yaşındayken o
türlü şeyler ayağımın ucuna kadar geldiği halde ittim, bugünleri de
görmeden ittim. Allah’a hamd ederim dünyaya karşı hiçbir talebim
olmadı. Bir tane dikili taşım olsun, onu bile taleb etmedim. Onun
için ömrüm cami penceresinde, tahta kulübede, şimdi de sürgünde
geçiyor. Kirasını vererek bir vakfın mekanının bir odasını
kullanıyorum burada. Mâşerî vicdan da bunu böyle bilsin. Su-i zan
edenler su-i zanlarından vazgeçsinler. Ben hakkımı helal ederim
yerden göğe kadar. Fakat Allah hukukuna taalluk eden meselelerde
ahirette paçalarını kurtaramazlar, yakalarını kurtaramazlar.
AKLANMAK, YENİLENMEKTİR
Ben kirli demiyorum, mâşerî vicdanın kirli diye kabul ettiği bazı
durumlar olmuşsa, onlardan arınmanın yolu, kursaklardaki,
kolonlardaki o şeyleri atmak suretiyle aklanmaktır. Aklanmak
suretiyle itibarımızı bir kere daha yenilemektir. Millet ruhunda
vahdeti temin etmek, vifak ve ittifak yollarını araştırmaktır.
Vifak ve ittifak yollarına müteveccih her hamle, Allah’ın izni ve
inayetiyle tevfik-i ilâhinin en önemli vesilesidir.
BİRİLERİNE ÇETE, 'İN'DEKİ GORİL, MAYMUN GİBİ BAKARSANIZ...
“Girmeden tefrika bir millete düşman giremez / Toplu çarptıkça
yürekler, onu top sindiremez.” Yüreklerin toplu çarpmasını sağlamak
lazım. Birine çete, birine eşkıya, birine “in”deki goril, maymun
gibi bakarsanız, gönüller bu ölçüde yıkılırsa, bunlar bir yönüyle
mantık ve maslahatın gereği iltizamlarını devam ettirseler bile
kalben sizi duadan dûr ederler. Ama biz etmeyeceğiz, duadan dûr
etmeyeceğiz. Allah topyekun milletimizi payidar eylesin. Payesini
ta arşa çıkarsın. Efradı beyninde adaletin teessüsüne onları
muvaffak kılsın. “Milletin efradı beyninde olmazsa adalet / Çakılır
zemine arşa çıkan paye-i devlet.” Ona meydan vermemek için milletin
efrâdı beyninde adaletin tesisine bakmak lazım.
CİHAN
Yorumlar