FETÖ davalarını sulandıran ibretlik bir ihbar hikayesi

FETÖ davalarını da Ergenekon davaları gibi sulandırma girişimlerinden duyulan endişeler giderek haklı çıkıyor. Son olarak bir avukat hiç tanımadığı, hayatında yüzünü dahi görmediği birisi tarafından FETÖ'cü bahanesiyle ihbar edilerek hapse atıldı. Ancak ve onu tutuklayan savcının gayretleriyle ihbarın asılsız olduğu, ihbarı yapan kişinin avukatı ne tandığı ne de hayatı boyunca gördüğü ortaya çıktı.

Google Haberlere Abone ol
FETÖ davalarını sulandıran ibretlik bir ihbar hikayesi

Sonhaberler | Haber Merkezi 

15 Temmuz darbe girişiminden sonra FETÖ mensuplarına yönelik başlatılan operasyonlar beraberinde bazı riskleri de getirmeye devam ediyor. Ergenekon davalarında olduğu gibi FETÖ davalarının da sulandırılacağı endişelerini haklı çıkaran birçok gelişme yaşanıyor. Son yaşanan olay ise bir avukatın en yakın arkadaşı olan savcı tarafından, FETÖ'cü olmadığı halde tutuklanmasına neden olan asılsız ihbarla ilgili. Büyük bir şirketin avukatlığını yapan ismi açıklanmayan avukat, hayatı boyunca kendisini görmemiş, kendisini tanımayan kimliği açıklanmayan, bir ihbarcı tarafından FETÖ'cü suçlamasıyla ihbar edildi. Aynı zamanda avukatın arkadaşı olan savcı ise ilk başlarda çaresiz bir şekilde avukatı tutuklatmak zorunda kalıyor; ancak daha sonra yaptığı tetkikte ihbarcının haksız yere ihbarda bulunduğunu ortaya çıkarıyor ve avukatı serbest bıraktırıyor. 

FETÖ davalarının sulandırılmasına neden olaylardan sadece bir tanesi olan bu olayı bugün Etyen Mahçupyan Karar gazetesindeki köşesinde gündeme getirdi. İşte Mahçupyan'ın yazısından ilgili bölüm: Anlatacağım hikaye Orta Anadolu kentlerinden birinde geçiyor ama Türkiye’nin herhangi bir yerinde yaşanmasına mani bir durum olmadığı gibi, benzerlerinin birçok farklı yerde yaşandığına dair fazlasıyla bilgi ve söylenti duymaya devam ediyoruz. Büyük işyerlerinden birinin avukatına günlerden bir gün savcı bir arkadaşından telefon gelir. Savcı avukatın kendisine en kısa zamanda uğramasını ister. Avukatın ziyaretinde çoluk çocuk sohbetinin ardından savcı avukatla ilgili bir soruşturma açılmış olduğunu, kendisinin o şehirdeki astsubayların FETÖ imamı olarak suçlandığını söyler…

Avukat savcıya yıllardır tanıştıklarını, birbirlerini ailece tanıdıklarını, bu iddianın saçmalığın daniskası olduğunu dilinin döndüğünce anlatmaya çalışır, ama zaten savcı da aynı görüştedir. Ne var ki avukatı tutuklamak zorunda olduğunu, çünkü aksi halde başına bir bela gelme ihtimalinin yüksek olduğunu söyler. Avukat ise kendisini kimin ihbar ettiğini ısrarla sormasına karşın cevap alamaz. Savcı bu bilgiyi kendisine vermekle mezun olmadığını vurgular…

Nitekim savcı yakın arkadaşı olan avukatı tutuklayıp hapse gönderir. Birkaç gün sonra avukat arkadaşlığın verdiği imkanla savcıyla yeniden konuşma şansı yakalar. Kendisini kimin ihbar ettiğini öğrenmek için yalvar yakar olur. Nihayet savcının yüreği yumuşar ve ihbarcının adını söyler. Avukat bu ismi ilk kez duymaktadır. Ailesinin yaptığı araştırmadan da bir şey çıkmaz. Ailede kimse bu kişiyi tanımamaktadır…

Hapis macerası birkaç haftayı bulmuşken, avukatın aklına bir girişimde bulunmak gelir. Savcı arkadaşını uzun bir uğraş sonucunda şuna razı eder: Savcı ihbarcıyı çağıracak ve önüne aralarında avukatınki de olan beş fotoğraf koyarak ihbar etiği kişinin hangisi olduğunu soracaktır. Savcı ihbarcıyı davet edip önüne fotoğrafları koyar… Ve ihbarcı avukatın hangisi olduğunu bilemez. Avukatı tanımamaktadır ve hayatında hiç görmemiştir.

***

Bu sayede avukat hapisten kurtulur… İhbarcı ise niçin ihbar etiğini, buna kendisini kimin teşvik ettiğini söylemez. Olayın ardından ne avukat ne de savcı ihbarcının peşine düşmezler. Ne olur ne olmaz başlarına bir şeyler gelir diye korkarlar. Avukat bütün bunların başına niye geldiğini hala bilmiyor. Eğer mesleğinden ötürü fotoğraf göstermeyi akıl etmeseydi ve savcı da arkadaşı olmasaydı bugün bayramı hapiste karşılayacak ve ‘ulusal egemenlik’ üzerinde uzun uzun düşünme fırsatı olacaktı.

Yorumlar