Dumanlı: 'Paralel devlet'e de hayır, 'Parti devleti'ne de

Zaman Gazetesi Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı, son günlerdeki 'paralel devlet' tartışmalarına değinerek, devlet hizmetinde çalışan insanların kültürel kimliğinden hareketle ya da ideolojilerini bahane ederek yaftalanmalarının kabul edilemeyeceğini ifad.

Google Haberlere Abone ol
Dumanlı: 'Paralel devlet'e de hayır, 'Parti devleti'ne de

Zaman Gazetesi Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı, son günlerdeki 'paralel devlet' tartışmalarına değinerek, devlet hizmetinde çalışan insanların kültürel kimliğinden hareketle ya da ideolojilerini bahane ederek yaftalanmalarının kabul edilemeyeceğini ifade etti.

Dumanlı, Zaman'da yer alan köşe yazısında konuyla ilgili olarak, "Somut bir delil olmaksızın atılan her adım cadı avıdır ve tarih bunun hesabını mutlaka sorar. Çok ilginç; paralel devlet diye suçlamalar yapanları dinlediğinizde yeni bir paralel devlet projesi ile karşı karşıya kaldığınızı anlıyorsunuz. Bu resmen parti devletidir. Aynen tek parti yönetiminde olduğu gibi her şeyi partiye havale etmek, il ve ilçe teşkilatları, kadın ve gençlik kollarının karar mekanizmasında etkin rol oynamasını sağlamak, bir çeşit parti devleti özlemini çağrıştırıyor." değerlendirmesini yaptı.

Dumanlı, yazısında bazı medya organlarında yayınlanan hakaret içerikli haberlere tepki göstererek, "Sarf edilen sözler tarihe geçecek, birileri bir gün mutlaka çok utanacak; hatta belki de helalleşmeden öbür aleme kalacak yalan ve iftiranın hesabı kendilerinden sorulacak. İtiraf etmek zorundayım ki 28 Şubat'ta da, 27 Nisan'da da, Ergenekon'da da hiç bu kadar nezaket dışı ifadeler görmemiştik. Adamlar bizimkilerden daha beyefendi çıktı. Gel de kahrolma!" dedi.

Dumanlı'nın gündemi değerlendirdiği yazısı şöyle: Birileri sabahtan akşama tezvirat yaparak 'paralel devlet'ten bahsediyor. Devlet hizmetinde çalışan insanların kültürel kimliğinden hareketle ya da ideolojilerini bahane ederek böyle yaftalamaları kabul edilebilir değil. İnsanlar Alevi'dir, Sünni'dir, cemaate sempati duyar, tarikata katılır, sağcı olur, solcu olur... Önemli olan işyerine girdiğinde amirlerinin verdiği işi doğru yapmasıdır. Görevini ihmal ederse kanuni süreç bellidir; inceleme yapılır, soruşturma açılır... Sen şu görüşe sempati duyuyormuşsun diye insanları fişlerseniz anayasal suç işlemiş, insanlara zulmetmiş olursunuz. 28 Şubatçıların yaptığı zulüm de tastamam bu idi. Bugün benzer bir metodun kullanılması asla kabul edilemez. Bir kişi devlet hiyerarşisini aşıyor, başka yerlerden talimat alıyorsa bunu ispat eder ceza verirsiniz. Somut bir delil olmaksızın atılan her adım cadı avıdır ve tarih bunun hesabını mutlaka sorar.

Çok ilginç; paralel devlet diye suçlamalar yapanları dinlediğinizde yeni bir paralel devlet projesi ile karşı karşıya kaldığınızı anlıyorsunuz. Bu resmen parti devletidir. Aynen tek parti yönetiminde olduğu gibi her şeyi partiye havale etmek, il ve ilçe teşkilatları, kadın ve gençlik kollarının karar mekanizmasında etkin rol oynamasını sağlamak, bir çeşit parti devleti özlemini çağrıştırıyor. Konuşmalardan çıkan sonuç bu! Eminim AK Parti tabanı da İsmet Paşa zamanından kalma 1940'ların parti devlet modeline razı olmaz, olmayacaktır.

Türkiye'nin ne paralel devlete, ne de parti devletine ihtiyacı var. Alelacele uydurulmuş kavramların istikbale yansıyan mahzurlarını anlamak için 'Aynştayn' olmaya gerek yok. Türkiye'nin daha çok demokrasiye, daha çok özgürlüğe ihtiyacı var; gerisi palavra…

Devlet tağut mu, mabud mu?

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, tarihe geçecek skandal bir cümle kullandı. "Allah şirk, devlet şerik kabul etmez." deyiverdi. Hem ayıp hem yanlış. Aylardır bu endişe dile getiriliyor, devletin tanrılaştırılması ile girilen yolun korkunç hatalara sebep olacağı söyleniyordu. Ne var ki tevhid akidesine yürekten inanan insanlar bu başkalaşmaya ihtimal vermiyordu. Buyurun, manzara ortada.

Entelektüel birikimi ile hep takdir toplamış Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu bile 'devlet geleneğimiz' olduğunu 'devlet için evlatların bile feda edildiğini' ballandıra ballandıra anlatıyor. Hiç kimse çıkıp da sorgulamıyor: Değerli hocam ne diyorsunuz Allah aşkına! Günlerdir evlatların feda edilmesini, kardeş katlini, 'ürpertici devlet refleksi'ni konuşuyoruz. Bu devlet geleneği kutsaması ile demokrasinin ne tür bir ilişkisi var, derin ve kirli devletten tevarüs alınan kriterler mi devreye girdi, diye sormak gerekiyor.

Modern dünyada devlet, geçirdiği değişim ve tecrübe sürecinin tabii sonucu olarak paydaşlarla yönetilen bir mekanizmadır. Halk vergi verir, devletten güvenlik, adalet ve hizmet ister. Sadece talep etmez, denetler, eleştirir, alternatifler sunar, yönetime katkıda bulunur. Devleti Tanrı, insanları da onun kulları gibi görürseniz İslam'ın devlet anlayışına da modern devlet tecrübesine de ters düşersiniz. Devletin sahibi millettir; milletin her bir ferdi, sadece oy vererek değil, yönetimin her aşamasına (kanunlar çerçevesinde) dahil olarak devletten hesap sorar. Sivil toplum da bunun içindir, medya da, yargı da. Hatta devletin kendi iç mekanizmaları da (ombudsmanlık gibi, Sayıştay gibi) devleti denetler ki tekebbür ve orantısız güç olmasın. Daha ötesi devlete uluslararası kurum ve kuruluşlar da (AB gibi, AİHM gibi) çekidüzen verir. Ve siz o kontrol sistemini kabul etmek suretiyle şeffaf ve demokratik bir ülke unvanını kazanırsınız. Hal böyleyken 'Allah'a şirk, devlete şerik koşulmaz' denmez. Daha da ötesi, devlet soyut bir kavram, bir aygıttır. Dolayısıyla bu aygıtın kutsanması, aslında onu kullananların dokunulmaz kılınmasıdır.

Son sözü bin yıl önce Müslüman Türk devlet geleneğinin teorisyeni olan Nizamü'l Mülk'e verelim en iyisi: "Küfür ile belki amma, zulüm ile abad olmaz devlet."

Gel de kahrolma...

Bazı dost ve kardeş medyada yer alan ifadelere bakınca gerçekten büyük üzüntü duyuyorsunuz. Sosyal medyadaki ne idüğü belirsiz saldırılardan bahsetmiyorum; gazetelere yansıyan, editör eli değmiş evrak-ı perişandaki vahşi tarzı kastediyorum. Bir arkadaşıma rica ettim; uzun zamandan beri devam eden bu hakaretamiz; hatta bazen küfürbaz gazeteciliği derlemeye başladı. Yalan haberleri de. İftira dolu bilgileri de. Alt alta yazınca karşıma korkunç bir tablo çıkıyor ve bizim gazete çok beyefendi kalıyor. Kalsın n'apalım. Sarf edilen sözler tarihe geçecek, birileri bir gün mutlaka çok utanacak; hatta belki de helalleşmeden öbür aleme kalacak yalan ve iftiranın hesabı kendilerinden sorulacak. İtiraf etmek zorundayım ki 28 Şubat'ta da, 27 Nisan'da da, Ergenekon'da da hiç bu kadar nezaket dışı ifadeler görmemiştik. Adamlar bizimkilerden daha beyefendi çıktı. Gel de kahrolma!
CİHAN

Yorumlar