"Camiayı belgesiz suçlamak ve seçim malzemesi yapmak görülmemiş bir durum"

Demokraside Birlik Vakfı ve İnsanı Değerler Derneği Genel Başkanı Muhammet Bozdemir, hiçbir yargı kararı, bir belge, delil, bir mahkûmiyet olmadığı halde camianın, vatan haini ve ajanlıkla, casuslukla suçlanması, tehdit edilmesi ve bu durumun bir seçim m.

Google Haberlere Abone ol
"Camiayı belgesiz suçlamak ve seçim malzemesi yapmak görülmemiş bir durum"

Demokraside Birlik Vakfı ve İnsanı Değerler Derneği Genel Başkanı Muhammet Bozdemir, hiçbir yargı kararı, bir belge, delil, bir mahkûmiyet olmadığı halde camianın, vatan haini ve ajanlıkla, casuslukla suçlanması, tehdit edilmesi ve bu durumun bir seçim malzemesi hale getirilmesinin bugüne kadar Türkiye'de hiç görülmemiş, duyulmamış bir durum olduğunu söyledi.

    Bozdemir yaptığı yazılı açıklamada Türkiye’nin siyasi tarihinin en karmaşık, son derece gergin, çatışmacı bir seçim dönemini yaşadığını belirtti. Başbakan’ın bu seçimleri 'İstiklal Mücadelesi' olarak tanımladığını ve kendisine karşı olan herkesi de düşman ve vatan haini ilan ettiğini vurgulayan Bozdemir, “17 Aralık operasyonlarından sonra Türkiye’nin bütün siyasi ve sosyal dengeler bozuldu. Özellikle halkın psikolojisi büsbütün bozuldu. Savcı atamaları, binlerce emniyet mensubunun ve kamu görevlilerinin tayinleri, yargıya yapılan müdahaleler, Meclis'ten alelacele çıkarılan internet, HSYK yasaları ile demokrasi ve hukuk önemli ölçüde askıya alındı. Siyaset meydanlarında uçuşan kelimelere baktığımız zaman ahlakın ve insani değerlerin de askıya alındığı açıkça görülüyor. Edebimizden çoğunu buraya alamadığımız kin ve nefret söylemlerinden bazıları: hainler, hırsızlar, şerefsizler, alçaklar, haşhaşiler, sülükten daha değersiz yaratıklar, sinsi virüsler, kan emiciler, casuslar, din sömürücüleri, dış güçlerin içerideki ajanları ve taşeronları, vatan hainleri ve diğerleri. Bütün bu ikazlarımıza rağmen 17 Aralık krizi daha da büyüdü, gelişmeler oldu, kapsamlı hale geldi, demokrasi, hukuk ve ahlak askıya alındı, hatta toplumsal barışı ve devletin bekasını tehdit eder hale geldi.” dedi.

    "BU YASALAR ANAYASA MAHKEMESİ'NDEN DÖNERSE CUMHURBAŞKANIMIZ MAHCUP OLACAK MIDIR?"

    Bir ülkenin yargısının ve emniyet güçlerinin itibarsızlaştırıldığı ve zaafa uğradığı zaman o ülkenin bekasının tehdit altında olduğunu dile getiren Bozdemir, “Ülkemizde yapılan darbeler ve kesintiler demokrasimizin ve ülkemizin gelişmesini engellemiş, fakat devletin bekasını tehlikeye sokmamıştır. Hükümetlerin el değiştirmesi her zaman olağandır. Elbette siyaset kurumunun ve siyasetçilerin itibarsızlaşması da ülkemize zarar verir. Siyasilerin her zaman alternatifleri vardır. Fakat yargının ve güvenlik güçlerinin alternatifi yoktur. Devletin ve demokrasinin temeli hukuktur ve herkesin bütün söylem ve eylemleri hukuka uygun olmak zorundadır. Evrensel hukuka, hatta anayasaya aykırı kanunların ısrarla TBMM’den çıkarılması demokrasimizi de özürlü hale getirmiştir. Eğer bu yasalar Anayasa Mahkemesi'nden dönerse Sayın Cumhurbaşkanımız mahcup olacak mıdır?” ifadelerini kullandı.

    "FETHULLAH GÜLEN HEM ÜLKEMİZDE HEM DE BÜTÜN DÜNYADA SAYGIN BİR İSLAM ALİMİ OLARAK TANINMAKTADIR"

    Devletin bekasını ve toplumsal barışı tehdit eden diğer önemli bir hususun da sosyal grupların, sivil toplum kuruluşlarının, kanaat önderlerinin itibarsızlaştırılmaya çalışılması olduğunun altını çizen Bozdemir açıklamasına şöyle devam etti: “Bizzat Sayın Başbakan tarafından bir camiaya yapılan suçlamalar, hakaretler, tehditler toplumu çok ciddi bir şekilde germiş ve ülkemizde ayrışmalara ve kutuplaşmalara sebep olmuştur. Eğer bu gerginlik ve düşmanlıklar devam ederse bu ayrışmalar ve kutuplaşmalar Allah korusun toplumsal çatışmalara dönüşebilir. Ülkenin birlik ve beraberliğini ve huzurunu sağlama görevi anayasa ve kanunlarla kendisine olarak verilmiş bir Başbakan'ın buna dikkat etmemesi gerçekten hayret vericidir. Ülkemizin en büyük zenginliği inançlarımız, örflerimiz, tarihimiz, kültürümüz, bilim adamlarımız, kanaat önderlerimiz, STK’larımız ve cemaat dediğimiz sosyal gruplarımızdır. Özetle bizi ayakta tutan en büyük zenginliğimiz sosyal sermayemizdir. Ülkemizdeki bu sosyal sermayeyi oluşturan sosyal gruplardan birisi olan hizmet camiası ve onun önderi olan Fethullah Gülen’in itibarsızlaştırılmaya çalışılması ve bunun bizzat Sayın Başbakan tarafından yapılması toplumun moral değerlerini çökerttiği gibi, toplumsal barışı ve devletin bekasını tehdit eder hale gelmiştir. Hizmet Hareketi, vatandaşlarımızın büyük bir çoğunluğu tarafından bizim medeniyetimizi bütün dünya ile tanıştırmaya çalışan ve önemli eğitim hizmetleri olan bir sivil toplum hareketi olarak algılanmaktadır. Aynı şekilde Fethullah Gülen de hem ülkemizde hem de bütün dünyada saygın bir İslam alimi olarak tanınmaktadır. Hiçbir yargı kararı, bir belge, delil, bir mahkumiyet olmadığı halde bu camianın, vatan haini ve ajanlıkla, casuslukla suçlanması ve tehdit edilmesi ve bu durumun bir seçim malzemesi hale getirilmesi bugüne kadar ülkemizde hiç görülmemiş, duyulmamış ve hayretler uyandıran bir durumdur. Sayın Başbakan bu yanlışından bir an önce vazgeçmelidir. Bu anlayış yol olursa, Sayın Başbakan veya daha sonra gelecek başbakanlar başka sosyal grupları, mesela ülkücüleri, Süleymancıları, Nakşileri, Kadirileri, Milli Görüş hareketini, Menzil cemaatini, Nurcuları, akıncıları, solcuları, devrimcileri, imam hatip mezunlarını haşhaşi, harici, paralel devlet veya çete ilan edebilir. Bunun bizzat hükümetler tarafından yapılması toplumsal barışı bozar ve devletimizin bekasını tehlikeye sokar. Geçmişte yıllarca bu sosyal grupların tehdit ve iç düşman olarak algılanması demokrasimizin ve ülkemizin gelişmesinin önündeki en büyük engel olmamış mıdır? Bunlar ne çabuk unutuldu. Eğer gerçekten ülkeyi tehdit eden, hükümeti devirmeye çalışan bir paralel yapılanma varsa buna yargı karar vermeli ve gereğini yapmalıdır.”

    İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yaptığı yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarından sonra toplumda farklı bir algılamanın meydana geldiğini söyleyen Bozdemir, “O da yolsuzlukların örtülmeye, karartılmaya çalışılması. Savcıların tayini, binlerce emniyet memurunun yer değiştirmeleri, adli kolluk yönetmeliğinin değiştirilmesi, internet kanunu, HSYK kanunu, ertelenen MİT kanunu, fezlekelerin TBMM’ye geç getirilmesi ve hükümetin yaptığı bazı icraatlar bu kuşkuları daha da artırmıştır. Bunun bizzat Sayın Başbakan ve hükümet tarafından yapılıyor gibi bir görüntünün oluşması toplumda çok büyük bir rahatsızlık meydana getirmiştir. Sonunda internet kanalıyla yayımlanan Sayın Başbakan ve oğlu olduğu iddia edilen kişi ile yaptığı telefon görüşmeleri bu algılamaları ve endişeleri daha da artırmıştır. Bu dinleme ve daha sonra yayımlanan telefon dinlemeleri toplumda infial uyandırmıştır. Sayın Başbakan bütün bu dinlemelerin kanunsuz olduğunu, dublaj ve montaj olduğunu ifade etse de toplumu ikna edememiştir.” dedi.

    "BU DEVLET BİR HUKUK DEVLETİ İSE BU DURUMDA BAŞBAKAN'IN İSTİFASINDAN BAŞKA BİR ÇÖZÜM BULUNMAMAKTADIR"

    İnternete düşen ses kayıtlarına da değinen Bozdemir açıklamasını şöyle tamamladı: “Bu telefon dinlemelerinin sahte, düzmece veya doğru olduğunu ispat etmek oldukça kolaydır. Muhalefet parti liderlerin de kabul edeceği bir teknik kurum veya teşkil edilecek bir teknik kurul tarafından bu kayıtların incelemeleri yapılmalı, neticesi topluma açıklanmalıdır. Bu teknik kurum veya kurul yurt dışından da seçilebilir. Bu işlem derhal en kısa zamanda yapılmalıdır. Bu inceleme yaptırılmadığı takdirde Sayın Başbakan hemen Başbakanlıktan ve AK Parti Genel Başkanlığı'ndan istifa etmeli ve yargı önünde aklanma işlemlerini derhal başlatmalıdır. Böylece hem toplumdaki gerginlikler önemli ölçüde yatışacak, hem de hükümetin ve AK Parti’nin yıpratılmasının önü alınmış olacaktır. Eğer ülkemizde azıcık demokrasi varsa ve bu devlet bir hukuk devleti ise bu durumda Sayın Başbakanın istifasından başka bir çözüm bulunmamaktadır. Sayın Başbakan'ın ve muhalefetin yürüttüğü bu yüksek gerilimli politikalarla sadece yerel seçimleri değil, önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı seçimini ve 2015 de yapılacak genel seçimleri barış ve huzur içerisinde neticelendirmenin mümkün olmadığı açıkça görülmektedir. Genelde ülkelerdeki kavgalar ve savaşlar din, mezhep, ırk, ideoloji farklılıklarından olduğu söylense de, tarihteki bütün savaşlar ve iç savaşlar ülkeyi yöneten basiretsiz ve hırslı siyasetçilerin yanlış yönetim ve kararlarından kaynaklanmıştır. Siyasetçilerin iktidar olma, güçlü olma hırslarını frenleyen, dengeleyen ve denetleyen kurumların en başında parlamentolar gelir. Ayrıca yargı, hür basın ve sivil toplum kuruluşları da bu frenleme, dengeleme ve denetleme görevini ifa ederler.” CİHAN

Yorumlar