'Beklentisi olmayan vatan evlatlarına iftiraları hangi vicdan kabul eder?'

İzmir’de 60 sivil toplum kuruluşunun oluşturduğu İzmir Demokrasi ve Hukuk Platformu, 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarının ardından vicdanları yaralayan linç kampanyalarına, nefret dili, ötekileştirici ve tahrik edici üsluba tepki gösterdi.

Google Haberlere Abone ol
'Beklentisi olmayan vatan evlatlarına iftiraları hangi vicdan kabul eder?'

İzmir’de 60 sivil toplum kuruluşunun oluşturduğu İzmir Demokrasi ve Hukuk Platformu, 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarının ardından vicdanları yaralayan linç kampanyalarına, nefret dili, ötekileştirici ve tahrik edici üsluba tepki gösterdi. Yapılanların, yalanlarla algı oluşturmak olduğuna belirtildi.

Platform sözcüsü Ömer Mustafa Aytekin, ülkede son dönemde demokrasi ve hukuk devleti konusunda çok kaygı verici gelişmeler yaşandığını, ifade özgürlüğünün sınırlandırılması, teşebbüs hürriyetinin engellenmesi, özel hayatın dokunulmazlığını ihlâl eden kanundışı dinlemeler, medyaya yapılan baskılar, ayrımcılık, internete getirilmek istenen yasaklar, yargıyı hükümetin kontrolüne alma çabalarının ülkeyi demokratik hukuk devleti olmaktan çıkaracağını söyledi. Derdi ve davası sadece Allah rızası, ülke ve kültürünü dünyaya tanıtmak olan Hizmet Hareketi ve onun ruh mimarı Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi üzerine son iki aydır yapılan linç kampanyasının kendilerini çok ciddi olarak incittiğini belirten Aytekin, “Bizleri çok ciddi olarak incitti, kırdı, rencide etti ve vicdanlarda derin yaralar açtı. Bunun üzerine platform olarak bir basın toplantısı düzenlemeyi, vicdani bir sorumluluk bildik.” dedi. Camianın ve Hocaefendi'nin cehalet, ayrılık ve fakirlikle mücadele şeklinde üç misyonu olduğunun altını çizen Aytekin, “Bu üç misyonu kendilerine vazife bilmiş gönüllüler, Kur'ân ve sünnet perspektifinde ve evrensel insani değerler makuliyetinde biraraya gelerek eğitim yuvaları, diyalog ve yardım kuruluşları kurarak, ayrım gözetmeksizin hem ülke insanımıza hem de dünya insanlığına hizmet etmektedirler.” diye konuştu. Bugün linç kampanyası sürdürenlerin, son üç aya gelinceye kadar camiaya ve Hocaefendi'ye övgüler ve methiyeler dizdiğini hatırlatan Aytekin, “Özellikle Türkçe Olimpiyatları’nda yaptıkları konuşmalarda yere göğe sığdıramıyorlardı ama son zamanlarda, özellikle de 17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonlarından sonra bu camiaya ve Hocaefendi'ye ağza alınmayacak iftiralarda, karalamalarda bulunuldu ve bulunulmaya devam ediyor. Israrla nefret dili kullanılıyor. Ötekileştirici ve tahrik edici bir üslup tercih ediliyor. Bu üslup savrulması, kendi içinde bir çelişki değil mi?” diye sordu. Haklarında birçok delil ve mahkeme kararı bulunan illegal yapılanmalar ve terör örgütleri bugün masum gösterilmek istenirken camianın üstüne gidilmesi, çete, örgüt, ananas cumhuriyeti, Haşhaşi, hain, dış güçlerin maşası, ajan, vaiz lobisi, piyon, âlim müsveddesi, paralel yapı gibi iftiralar atılmasını aklın ve mantığın kabul edemeyeceğini belirten Aytekin, aklıselim ve temiz vicdanların bunu reddedeceğini söyledi. Büyükelçilere, "Gidin, bunların örgüt olduğunu anlatın." şeklinde talimat verilmesinin acı ve yaralayıcı bir durum olduğunu belirten Aytekin, “Mefkuresi sadece insanlığa hizmet, ülkemizi tanıtmak olan ve hiçbir beklentisi olmayan adanmış vatan evlatlarına atılan bu iftiraları hangi vicdan kabul eder? Bu insanların anne ve babalarının yüzlerine nasıl bakacaksınız? Bu anne ve babaların kalplerini nasıl tamir edeceksiniz, hiç düşünmez misiniz?” şeklinde konuştu. Aytekin, şunları söyledi: “50 yıldır bu camia, çete, örgüt, Haşhaşi vs. değildi de 11 yıldır iktidarda olan sizlerin aklına, yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasından sonra mı geldi? En yetkili ağızların meydan meydan dolaşarak nefret söylemi kullandığı, iftiralar attığı, ‘Benim ülkemde örgüt var, çete var’ dediği bir yerde elbette ekonomi olumsuz etkilenir ve yabancı sermaye kaçar. Doğru, ortada bazı çete ve örgütler olabilir. Zannediyoruz ki bunların biri de rant çetesidir.”

Bugün iktidarın savunuculuğunu yapan Yeni Şafak Gazetesi’nin 18 Temmuz 2011 ve 13 Ekim 2013’te, Akşam Gazetesi’nin de 7 Ocak 2013’te gündeme getirdiği iddiaları, özelikle 18 Nisan 2013 tarihinde MİT'in Reza Zarrap’la ilgili Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a yazdığı yazıda, 29 yaşında bir adamın bakanlarla para trafiğinin olduğunu ifade edildiğinin, "Hükümetin başını ağrıtacak" uyarısında bulunduğunun ortaya çıktığını söyleyen Aytekin, “Asıl bunun üstüne gidilmeli değil miydi?” diye sordu. Paralel devletin, İçişleri eski Bakanı İdris Naim Şahin’in de ifade ettiği gibi hedefi ve niyeti belli olmayan dar bir oligarşik yapıda aranması gerekirken hiç günahı ve dahli olmayan temiz insanların sürekli karalanmaya ve aşağılanmaya çalışılmasının yanlış olduğunu ifade ederek, “İnsaf ve vicdana sığar mı? Bir bürokratın evinde 4,5 milyon dolar bulunması, bir bakan oğlunun yatak odasında kasalar ve para sayma makineleri bulunması, bir bakanın 700 bin liralık saati rüşvet alması, medyanın ihale alan işadamları yoluyla dizayn edilerek medya havuzu oluşturulması, sit alanlarındaki villalar gibi iddialar ortadayken bunlardan hiç söz edilmesin, yolsuzluk ve rüşvetten hiç bahis açılmasın, yalan yanlış meseleler gündeme getirilsin, meydanlarda ve salonlarda delilsiz mesnetsiz konuşulsun, dikkatler başka tarafa kaydırılsın ve bir perdeleme yapılsın. Bunlar, milletin zekasıyla alay etmek değil de nedir? Şu an yapılanlar, yalanlarla algı oluşturmaktır, bir algı yönetimidir.” şeklinde konuştu.

Ergenekon’da, Balyoz’da, Gezi olayları sırasında kahraman ilan edilen yargı ve emniyet mensuplarının birdenbire hain ilan edilmesinin izahı olmadığını dile getiren Ömer Mustafa Aytekin, şu ifadeleri kullandı: “Yolsuzlukların ve rüşvetin üzerine gittikleri için mi hain damgasını yediler? Sonra da yaklaşık 6 bin 500 kamu görevlisi tasfiye ve sürgün edildi, inanın bunları anlamak mümkün değil. Bu 6 bin 500 kişi hemen, birdenbire nasıl tespit edildi. Demek ki kendilerinden görmedikleri herkesi fişlemişler. İleri demokrasi vaatleriyle bugünlere gelen iktidarın, kendi halkını fişlemesi asla kabul edilemez. Hiçbir delili ve belgesi olmadan, hukuksuzca yapılan tasfiyeleri ise bu millet görmekte ve vicdanında bu yapılanları mahkum etmektedir.”

Aytekin, TÜSİAD Başkanı’nın ekonomiyle ilgili uyarılarının vatan hainliğiyle suçlanmasına kadar götürülmesi, Başbakan Erdoğan'ın, “Çanlarına ot tıkayacağız, inlerine gireceğiz, ellerini kıracağız.”, Bülent Arınç’ın, “Biz olmasak siz de olamazsınız. Biz gelmeden hiçbir şeyiniz yoktu.”, Ahmet Davutoğlu’nun, "Devlet için birkaç evlat feda edilebilir, bu bizim geleneğimizde vardır.”, Efkan Ala’nın, “Biz sizin ağababalarınızı yendik ağababalarınızı. Sen kimsin, kim?”, Muhyettin Aksak’ın, “Sizi bu ülkeden böğürte böğürte süreceğiz”, Orhan Atalay, Mehmet Metiner ve Muhyettin Aksak’ın söz birliği edercesine, hiçbir dönemde şiddete bulaşmamış bir camiayı terör örgütü KCK’ya benzetmelerinin, Türkiye siyaset tarihi açısından bir utanç tablosu olarak yerini alacağını söyledi.

Hükümet yetkililerinin, bir an evvel bu iftira ve karalama yarışından vazgeçip nefret söylemlerini terketmesini, hukuksuz fişlemeler ve tasfiyelerin, kıyımların durdurulması temenni ettiklerini belirten Aytekin, ülkede demokratik hukuk devletinin gereği olan kuvvetler ayrılığının yeniden tesis edilmesi gerektiği vurgusu yaptı. Bir soru üzerine de, Hizmet Hareketi’nin siyasi bir hareket olmadığını, sadece üzerlerine atılan çamurların defedilmesi için açıklama gereği duyduklarını dile getirdi. CİHAN

Yorumlar