Bekir Bozdağ, ÖYM Hakkında Bilgi Verdi
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, 'Özel Yetkili Mahkemelerin Kaldırılması ve Soruşturma Usullerinde Değişiklik Öngören Kanun Teklifi'nin görüşüldüğü TBMM Genel Kurulu'nda, teklif bilgiler verdi.
Bugün çok önemli bir kanun teklifini hep beraber müzakere
edildiğini belirten Bozdağ, "Pek çok yenilik getirilmektedir.
Bunlara dair elbette söylenecek çok söz vardır, yapılacak
eleştiriler vardır, değerlendirmeler vardır. Ben yapıcı mahiyette
olan bütün eleştirilere gönülden teşekkür ediyorum. Zira hem Adalet
Komisyonu sıralarında hem de Genel Kurul görüşmelerinde bilgi
yüklü, yapıcı eleştirilerden hep istifade ettik, ona göre
düzeltmeler de yaptık. Genel Kurul sürecinde de bunun başka
örneklerini hep beraber görebiliriz. Bu kanun teklifinin en önemli
maddesi, hiç şüphe yok ki TMK 10'a göre görevli mahkemeler ile CMK
250'ye göre görevli mahkemelerin kaldırılmasıdır. Esasında, bu
yargı içerisinde bulunan 3 ayrı tür Ağır Ceza Mahkemesi
uygulamasına, yargı içerisinde bulanan hakimler ve savcılar
arasındaki farklı hakim ve savcı algısına, soruşturma ve kovuşturma
konusunda özel soruşturma ve kovuşturma uygulamasına son
vermektedir. Bundan sonraki süreçte bütün soruşturmalar ve
kovuşturmalar aynı usulde yürüyecek ve aynı şekilde yapılacaktır.
Hakimler ve savcılar arasında herhangi bir farklılık da özel veya
genel mahkeme hakimi, savcısı gibi bir algı da asla olmayacaktır.
Bu, önemli bir adım. Neden bugün olmadı, bugün oldu da dün olmadı
tartışmaları bir yana, yapılan iş büyük bir iş çünkü Türkiye
Cumhuriyeti'nde 1973 yılından bu yana DGM'lerle başlayan bir özel
görevli mahkeme var ve özel soruşturma ve kovuşturma usulü var.
Esasında, bugünkü kanunla, kabul edilmesi halinde yasalaşacak olan
şey, 1973 yılından bu yana ismi değişerek de olsa devam eden bir
özel yargılama usulüne son vermekte, özel mahkeme uygulamasına son
vermektedir. Hayırlı uğurlu olsun diliyorum"dedi.
Bozdağ, "Tabii 'Bunların kalkması Türkiye'nin terörle mücadelesini
zayıflatır mı?' sorusu çok sorulmaktadır. Terörle mücadelede veya
bazı suçlarla ilgili mücadelede zafiyet olur değerlendirmesi
yapıldı. Şunu açıklıkla ifade etmek isterim ki, bunların varlığı,
esasında, terörle mücadelede fazla bir mesafe alamadığımızın da
görüntüsüdür çünkü terörün var olduğu günden bugüne bu mahkemeler
vardı, terörle ilgili soruşturma ve yargılamalar bu mahkemelerde
yapılıyordu. Türkiye'nin geldiği nokta ortadadır. Bu mahkemelerin
bu konuda aldığı mesafe ortadadır. O nedenle, terörle mücadele
konusunda ben, bu mahkemelerin soruşturma ve kovuşturma usulünün
Türkiye Cumhuriyeti Devletine bir imkan veya daha farklı bir durum
sağladığı kanaatinde değilim. O yüzden de bunların kalkması terörle
mücadeleye de bir zafiyet oluşturmayacaktır. Ayrıca, bir mahkemenin
terörle mücadele kapsamında bir mücadele aracı olarak kullanılması
da, işin doğrusu, hukuk devleti anlayışı ve adalet anlayışıyla da
uygun düşmez. Mahkemeler yargılama yaptığı kişilerle mücadele
etmez, yargıladığı kişilerin hakkında kanuna, Anayasa'ya, hukuka ve
vicdanına uygun kararlar vermek suretiyle görevini yerine getirir.
Eğer adalet dağıtan yerleri terörle mücadelenin bir vasıtası gibi
değerlendirirsek bu da büyük bir yanlış olur. O nedenle, bu
mahkemelerin kalkması Türkiye'nin terörle mücadelesine asla zarar
vermeyecektir, bir zafiyet oluşmayacaktır. Zira, bu suçlar, yine,
Türkiye Cumhuriyetinin hakimleri ve savcıları tarafından
yargılanacaktır, gerekli usul kuralları uygulanacaktır, bundan hiç
kimsenin şüphesi olmasın" dedi.
DİNLEME KONUSU
Dinleme konusuna da değinen Bozdağ, "Tabii, burada önemli bir başka
husus, o da şu. Dinleme konusunda, teknik takip konusunda yeni bir
usul getirilmektedir. Bu usul üzerine büyük eleştiriler yapıldı.
Türkiye'de herkes dinlemeden şikayet etmektedir. Şikayet etmeyen
kimse de kalmadı. Benim bildiğim 23'üncü Dönem Parlamentosunda
dinleme konusunda bir komisyon kuruldu. 24'üncü Parlamento
döneminde de yine bir komisyon kuruldu, her iki komisyon da rapor
verdi. Herkes bu dinlemelerin keyfiliğinden ve bu dinlemelerin
herkesi rahatsız ettiğinden, insanların telefonlarını yanında
taşıyamadığından bahseder hale geldi, adeta "Hepimiz dinleniyor
muyuz?" diye bir şüpheye kapıldık. Başbakanın, Cumhurbaşkanının,
Meclis Başkanının, bakanların, milletvekillerinin, siyasi parti
temsilcilerinin, herkesin dinlendiğine ilişkin toplumda yaygın bir
kabul varsa Parlamentonun bu kabul karşısında tedbir alması ve bu
şüpheyi ortadan kaldıracak adımları atmasında kuşku yoktur.
Dinlemeler konusunda yapılan düzenlemeler esasında bu kabulü
ortadan kaldırmaya dönük sağlıklı, hukuka uygun bir adımdır. Adli
dinlemeler konusunda daha fazla kişinin bir arada karar vereceği
bir mekanizmaya geçiyoruz. Sulh Ceza hakimi yerine artık, Ağır Ceza
Mahkemesi karar verecek, oy birliğiyle karar verecek. Oy birliği
kararı çok eleştirildi. "Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası oy
birliğiyle verilmiyor, ama dinleme kararı oy birliğiyle veriliyor.
İkisine baktığınız zaman birbirinin aynısı olması lazım veya
birinin daha hafif olması lazım, dinlemenin ona göre daha hafif
olması lazım." şeklinde değerlendirmeler yapıldı" dedi.
Yargılama yapılırken sanık olan kişi kendisini doğrudan savunma
hakkına sahip olduğunu belirten Bozdağ, "Avukatı vasıtasıyla
kendisini savunma hakkına sahip, başka pek çok savunma
imkanlarından faydalanması mümkün. Kararlara karşı itiraz hakkı
var, temyiz hakkı var, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı
var ve AİHM'e müracaat ederek hakkını orada arama imkanı ve fırsatı
var ama dinleme kararı kişilerin hakkında gizli verilen bir karar,
böyle bir karardan haberi yok, böyle bir karara itiraz yapma imkanı
yok, böyle bir karar karşısında kendini savunma imkanı yok. Belki
bu karar sonucu çok ağır cezalarla karşılaşabilecek bir noktaya
gelebilecektir. O nedenle kişilerin hayatında çok önemli sonuçlar
doğuracak böylesi kararların önemli sonuçlar doğurmasından önce
daha sağlıklı bir gözle incelenmesi, elden geçirilmesi ve
oybirliğiyle karar vermesi önerilmiştir. Esasında, bu, dinlemeyi
zorlaştırıyor. Bunda hem fikiriz. Dinleme zorlaşsın istiyoruz.
İnsanlarımız dinlenmesin istiyoruz. Bunlar bir araya gelirse hiç
dinleme kararı çıkmaz. Bundan şikayetçi olan var mı? "Dinleme
kararı çıkmayacak." diye şikayetçi olan birisi varsa, ben onu
bilmem.Ama buradan, esas olarak dinlemeleri önlemek için işte "Şu
kadar mahkemeye siz. Efendim, birer tane hakim atarsanız bu
meseleyi çözersiniz." gibi bir yaklaşım siyasi bir yaklaşımdır.
Bunun mümkün olmadığını hepimiz biliyoruz" dedi.
Bozdağ, sözlerini şöyle sürdürdü: "Öte yandan, el koymayla ilgili
konuda son derece önemli bir değişiklik getirilmektedir.El koyma
konusunda insanların ekonomik hayatını yok eden sonuçlar ortaya
çıkıyor. Siz bir yatırım yapıyorsunuz. Soruşturma aşamasında sizin
şahsi mallarınıza, taşınmazlarınıza, alacaklarınıza tedbir konuyor.
Tedbir konunca bankalar size şüpheyle bakıyor, kredi ilişkisi varsa
onu gözden geçiriyor. Alacaklılar, başkaları, herkes sizinle olan
ilişkisini gözden geçiriyor. Belki sizin iflasınızla sonuçlanacak
bir sürecin daha soruşturma aşamasında başlamasına yol açıyor,
kişilerin ekonomik ölümünü temin edecek sonuçlar ortaya
konabiliyor. Böylesi bir durumda yatırım güvenliği bakımından,
teşebbüs güvenliği bakımından, içerideki, dışarıdaki sermaye
bakımından daha güvenlikli bir hukuki yapı kurmak elbette
Parlamentonun görevidir, elbette bizim görevimizdir. "El konmasın."
diyen yok, "Böyle bir tedbir alınmasın." diyen yok. Böyle bir
tedbir alınsın ama alınırken de keyfi bir usulle veyahut da "Ben
böyle istiyorum." diyerek değil, birtakım sağlıklı, sağlam veriler
üzerinden hareket ederek bunun yapılması son derece önemlidir."
ÖRGÜT DİNLEME KAPSAMINDAN ÇIKARILIYOR
Bozdağ, sözlerini şöyle sürdürdü; "Örgütü dinleme kapsamından
çıkarıyor bu teklif, aynı zamanda teknik takiple izleme kapsamından
da çıkarıyor. E, niye çıkarıyorsunuz? Herkes bunu soruyor.
Bakarsanız dinlemeyle ilgili katalog suçlara, teknik takiple ilgili
katalog suçlara, el koymayla ilgili kataloğa baktığınız zaman
esasında yer alan suçların neredeyse önemli bir kısmı bir örgütün
faaliyeti çerçevesinde işlenebilir nitelikte suçlardır. Örgütün
hedef olarak belirlediği veya faaliyet olarak, alanı olarak
belirlediği suçların tamamı zaten dinlenmektedir. Ayrıca da bir de
örgütten dinlenme yolu maalesef torba bir dinlemeye yol
açmıştır.Siz, insanlarla ilgili o katalog suçlardan dinleme kararı
alınamadığı zaman efendim, örgütten bir dinleme kararı alalım,
oradan başka başka sonuçlar çıkar.Örgütten dinleme kararı almak en
kolayı çünkü örgütün yapısıyla alakalı bizim yasamızdaki şartlar da
belli. "Burada bir örgüt var, şu şu işleri yapabiliyor ama hiçbir
delilimiz yok, biz bunu dinleyeceğiz." mahkeme de karar verdiği
zaman dinlenebiliyor Yargıtay'dan gelen değerli üye de Adalet
Komisyonunda ifade etti. Örgütle ilgili dinleme yapılırken pek çok
suçun daha soruşturma evresinde örgüt kapsamından çıktığını, önemli
bir kısmının kovuşturma evresinde, diğer önemli bir kısmının da
temyiz aşamasında örgüt kapsamından çıktığını, çıkarıldığını ifade
ettiler, hepimiz oradaydık. Bu ne demektir? Bu, şu demektir. Çok
kolaylıkla insanları dinlemek için torba bir madde yoluyla bir de
sonsuz dinleme imkanı getiriyor. Eğer dinleme bir örgütün faaliyeti
kapsamında işlenen bir suçla alakalıysa üç ay değil, altı ay değil,
her ay uzatma almak suretiyle sonsuza dek dinleme imkanı
olabiliyor. Allah aşkına, hangi hukuk devletinde "örgütün faaliyeti
çerçevesinde" deyip insanları daha şüpheli olduğu bir aşamada siz
sonsuza dek dinleyeceksiniz, böyle bir şey var mı? Şimdi yaptığımız
iş bunu düzeltmektir.Örgütün faaliyeti çerçevesinde de olsa
dinlemeleri sınırlayan bir adım atıyoruz. Sonsuz dinlemeye son
veriyor, dinlemeleri sınırlandırıyor, kişilerin haberleşme
hürriyetini, kişi hürriyeti ve güvenliğini, özel hayatın
gizliliğini daha güçlü bir şeklide teminata kavuşturuyor, önemli
adımları bu yasayla beraber atmış oluyoruz."
Bozdağ, "Diğer bir konu, tutuklulukla alakalı önemli bir adımı bu
yasa getirmektedir. O'da tutuklulukla ilişkin TMK kapsamındaki
suçlarla alakalı 2 kat tutukluluk süresinin uygulaması düzenlemesi
yürürlükten kaldırılmaktadır. Tutukluluk süresi konusunda
hükümetlerimiz döneminde önemli adımlar atıldı. Esasında 1412
sayılı Ceza Usul Yasası döneminde 7i yıl ve üzeri hapis cezasını
gerektiren suçlarda herhangi bir tutuklama sınırı yoktu,
tutuklamaya ilk defa sınırı 2004 yılında yaptığımız Ceza Muhakemesi
Yasası'yla biz getirdik. Başka bir adım attık tutuklama yerine adli
kontrol uygulamasına başvurabileceği uygulamasını getirdik ve
böylelikle tutuklamaya alternatif bir koruma tedbirini de ilk defa
hukukumuzun içerisine koyduk. Ayrıca, suçlarda da bir daraltmaya
gittik.Daha önce katalog yoktu, ilk defa katolog getirdik. Katolog
getirirken diğer alanlarda tutuklama konusunda mahkemelerin
tutuklama kararı vermesini zorlaştıran bir noktaya işi taşıdık. Öte
yandan, bir yıl hapis cezasını gerektiren suçlarda tutuklama
yasağını hukukumuza koyduk. Daha sonra bunu iki yıla çıkardık,
tutuklama yasağını. Adli kontrol uygulamasının üst sınırı vardı,
Daha sonra yaptığımız bir düzenlemeyle üst sınırın tamamını da
ortadan kaldırdık ve en son yaptığımız bu düzenlemeyle beraber TMK
kapsamındaki suçlarla ilgili olarak da 2 kat tutukluluk süresinin
uygulamasına son veriyor. Böylelikle tutukluluk süreleri konusunda
AİHM'in kabul ettiği çerçeveye Türkiye'nin tam uymasını sağlamış
oluyoruz. Zira AİHM kararlarında 5 yıl 4 ay gibi bir süre makul
tutukluluk süresi olarak değerlendirilmektedir, bizim en fazla
tutukluluk süremiz bundan sonra 5 yıl olacaktır. Tabii, Yargıtay
aşamasında geçen süreler tutukluluk süresinin hesabında dikkate
alınmamaktadır. Hem Ceza Genel Kurulumuzun hem Anayasa Mahkemesinin
bireysel başvuru üzerine verdiği kararlarında hem de AİHM'in
verdiği kararlarda tutukluluk süresi ilk derece mahkemesinin
mahkumiyet kararı verdiği tarih ile tutukluluğun fiilen uygulanmaya
başlandığı tarih arasında geçen süreyi kapsadığını ifade
etmektedir. Bu nedenle tutuklulukla ilgili getirilen bu
düzenlemenin temyiz aşamasında olan dosyaları kapsamadığını bir kez
daha ifade etmek isterim. Ayrıca bu yasa yürürlüğe girdiği zaman
bazı tutukluların bu yasa gereği tahliyelerinin yapılacağı da bir
gerçektir. Umarım ki bu tahliyeler olduğu zaman da "falanlar dışarı
çıktı, filan dışarı çıktı" değerlendirmeleri fazlaca yapılmaz çünkü
herkes bu tutukluluk süreleri konusunda olumlu kanaatlerini ortaya
koydu. Çünkü bazı suçları işledikleriyle alakalı davaları devam
eden kişiler bundan istifade edebilecektir. Bizim elimizdeki
rakamlara göre, arkadaşlarımın bana verdiği rakamlara göre 149
civarında vatandaşımızın bundan yararlanması söz konusudur. Tabii,
bu rakam değişebilir çünkü zaman ilerliyor, bu rakamın değişmesi de
normaldir. Bir başka konu, "Bu teklif devam eden davaları
etkisizleştirmek, devam eden davalara müdahale etmek, delillere
müdahale etmek teklifidir." demek büyük bir çarpıtmadır. Çünkü bu
teklifin devam eden davaların içindeki delilleri ortadan kaldırma
yönü kesinlikle yoktur. Bizim usul hukukumuz açıktır. Usule ait
düzenlemelerin geleceğe etki doğuracağı ve dosya içerisindeki
şeylere sirayet etmeyeceği çok açıktır. Kaldı ki bu teklifin
içerisinde dosyanın içindeki herhangi bir delilin geçersizliğini
ortaya koyan veya böylesi bir yoruma imkan verecek herhangi bir
düzenleme de söz konusu değildir. Onun için "Kanun yoluyla davalara
müdahale ediyor." değerlendirmesi fevkalade yanlıştır. Eğer görülen
bir dava var da Meclis bu nedenle kanun yapamaz dersek o zaman
Meclisi çalıştırmamamız gerekir.Çünkü biz Ceza Kanunu'nu
değiştirirken, Ceza Muhakemesi Kanunu'nu yeniden yaparken, Ceza
İnfaz Kanunu'nu yaparken, HUMK'u değiştirirken, Ticaret Kanunu'nu,
Borçlar Kanunu'nu değiştirirken yüz binlerce davanın yargılama
aşamasında olduğunu hepimiz biliyoruz. Esasında Parlamentoda
görüşülen her konunun yargıda bir karşılığı var, bir yansıması var.
O nedenle "Bunların yargıda karşılığı var, yansıması var." diyerek
düzenleme yapmama yolunu tercih edersek TMK 10'a göre görevli
mahkemeleri kaldıran bir düzenlemeyi Parlamento olarak yapmamamız
gerekir ama yapıyoruz. Neden? Çünkü bunlar soruşturma ve
kovuşturmaya müdahale anlamını taşımayan düzenlemelerdir."
Yorumlar