Askeri darbelerde gördüğümüzden 10 kat daha fazla...
Fethullah Gülen, uzun süren sessizliğine son verdi ve kamuoyunda çok tartışılan konularla ilgili ilk kez konuştu.
17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk soruşturmasından Ergenekon
tahliyelerine, Başbakan'ın kendisine yöneltilen sözlerinden 30 Mart
yerel seçimlerine kadar her konuda açıklamalarda bulundu. Bu arada
röportaj sırasında çekilen fotoğrafta üzerinde görülen ceketi
Gülen, 1999’da Türkiye’den ayrılırken giymiş. Döneceği gün için
sakladığı ceketin cebinde o gün okuduğu Cevşen de duruyormuş.
Zaman Gazetesi'nde Ekrem Dumanlı'nın Fethullah Gülen ile yaptığı ve
5 gün sürecek röportajın bugün yayınlanan ilk bölümünde öne çıkan
satırbaşları şöyle:
KENDİSİ HAKKINDA SÖYLENEN SÖZLER:
YAKIŞTIRAMADIM
* Elbette çok üzüldüm, canım sıkıldı. Ellerindeki hangi delile
dayanarak bunları kendilerinden emin bir şekilde telaffuz
ediyorlar, doğrusu çözemedim. Burada ifadeden kaçınacağım o galiz
tabirleri, atf-ı cürümleri, mü’minlere karşı ehl-i küfrün bile
tarih boyunca kullandığını hatırlamıyorum. Kullananlara asla
yakıştıramadım. Yalan söylüyorlar demeyeceğim. Hilâf-ı vâki
hususlarla insanları yanıltıyorlar demeyi tercih edeceğim.
* Herkes kendi karakterinin gereğini yerine getirir. Zulmetme
kabiliyeti olanlar zulmederler. Sizin üslubunuzda ısıran dişler
olmadığı için ısıramazsınız. Böylesi daha iyi. Varsın onlar
zulmetsinler, zulme devam etsinler, biz de temkin ve teyakkuz
içinde istidadı olanlara Cenâb-ı Hakk’ın rahmet ve mağfiretini
dileyelim, yanlış yolda yürümeden onları kurtarmasını isteyelim.
İftiraya maruz kalma, komplolarla karşılaşma her zaman bu yolun
yolcularının kaderi olmuştur ve olmaya da devam edecek. Zaman
içinde basiret ve feraset her şeyi silip-süpürüp atmıştır. Basiret
karşısında, hiçbir komplo, hiçbir iftira tutunamaz. Keşke bu komplo
ve vehimlere kendilerini kaptıranlar gittikleri yolu Kur’an ve
sünnetin ışığında gözden geçirmeyi bir deneselerdi...
İYİ GÜN DOSTU OLMAYI BAZI İNSANLARA
YAKIŞTIRAMADIM
* Arkadaşlarımızın neredeyse tamamı vefalarını ortaya koydu. Hatta
onca tezvirata rağmen arkadaşlarımız, dostlarımız arasında sarsıntı
neredeyse hiç yaşanmadı.Yaşını başını almış, güngörmüş bazı kadim
dostlarımızın hakperestlik adına ortaya çıkıp bir şeyler demesini
beklemeye hakkımız var mı bilemiyorum. Ancak en azından şunu
demekle iktifa edeyim: İyi gün dostu olmayı bazı insanlara
yakıştıramadım.
ASKERİ DARBELERDE GÖRDÜĞÜMÜZDEN 10 KAT DAHA
FAZLA
* 12 Mart Muhtırası’nda ‘devlete sızmak’ suçlamasıyla 6 buçuk ay
hapis... 163. madde o günlerde, rahmetli Özal kaldırıncaya kadar
bir giyotin gibi Müslümanların başındaydı. 12 Eylül’de (1980) 6
sene bir şakî gibi takip edildim. Baskınlar yapıldı. Arkadaşlarımız
taciz edildi. Bir açıdan baktığımızda darbe ve tarassut altında
yaşamak bir hayat tarzı haline geldi. Şu an gördüğümüz şey askerî
darbelerde gördüğümüzden 10 kat daha fazladır...
'CEMAAT FENERBAHÇE'Yİ ELE GEÇİRİYOR' İDDİASININ BİR İFTİRA
OLDUĞU ANLAŞILDI... İZAH EDİLEMEYEN HER ŞEYİ CEMAAT'E YIKMA GİBİ
BİR REFLEKS VAR
* Fenerbahçe güzide bir kulübümüz. Müşahede ettiğim
kadarıyla yönetimi, seyircisi ve taraftarıyla çok ciddi bir
kenetlenme içinde. Bu imrendirici bir durum. Bundan kim rahatsız
olur ki? Fenerbahçe’yi ele geçirme, Galatasaray’ı ele geçirme gibi teşebbüsleri
siyaset harici emellerle nasıl izah edeceksiniz?
Kamuoyuna izah edilemeyen her hususu Cemaat’e yıkma, kendini temize
çıkarma gibi bir refleks var. Şimdi ortaya çıkan yeni bilgiler
ışığında bunun da bir iftira olduğu anlaşıldı.
ERGENEKON TAHLİYELERİ: 'KUMPAS' LAFZI, BİR AYAK
OYUNUYDU
* Kumpas lafzı, bir ayak oyunuydu. Kendi yaptıklarını Cemaat’e
fatura etmeye kalktılar. Bir kişi için Meclis’i toplayıp yasa
çıkardılar. Aynı duyarlılığı bu insanlar için de gösterebilirlerdi.
Tahliye başka, yargı süreci başka. Yargılanmaları devam ediyor.
Hukukun kararını saygıyla karşılamak lazım.
28 ŞUBAT'TA ÇIRPINDIM
* Refah Partisi’nin seçimlerden birinci çıkmasıyla birlikte Türk
Silahlı Kuvvetleri (TSK) içinde bir hareketlenme olduğu hemen
herkesin şahit olduğu bir husustu.Sonra 28 Şubat yaşandı. Ve o
malum bildirinin ikinci maddesi, okulların Tevhid-i Tedrisat
çerçevesinde devletleştirilmesini talep ediyordu. Gerilimin had
safhaya çıktığı o dönemde milletimiz adına en az zararla
kurtulmanın yollarını ararken birçok insan gibi erken bir seçimin
çare olabileceğini telaffuz ettim. Yeni bir seçim kanunu ile erken
seçime gidilmesi gerektiğini dile getirdim. Ülkede oluşan darbe
havasını o günün Çalışma Bakanı rahmetli Necati Çelik Bey’e
anlattım. Şahitlerim de var. Alaeddin Kaya Bey ve Melih Nural Bey o
görüşmede beraberdiler. “Hükümeti bertaraf etmeyi planlıyorlar...”
dedim. Anti-demokratik bir hadisenin zuhur etmemesi için
çırpınıyordum. Necati Bey endişelerimi heyecanla dinledi, kalktı
gitti. Rahmetli Erbakan Hoca’ya durumu nakletmiş. Fakat oradan
‘hadisenin önüne geçelim’ şeklinde bir yaklaşım sergilenmedi.
ERKEN SEÇİM OYUNLARINI BOZABİLİRDİ
* Eğer sine-i millete dönmek daha büyük badireleri önleyecekse -ki
bu 27 Mayıs için, 12 Eylül için de söylenebilir- tercih edilmeli.
Nitekim 27 Nisan Muhtırası’ndan sonra Ak Parti hükümeti, bir hafta
içinde erken seçim kararı alarak bu badireyi atlatmıştı. 28 Şubat’a
benzer usullerle devrilmeye çalışılan iktidar, sine-i millete
dönerek, sandığı ortaya getirerek oyunu bozmuştu. Benim de
söylediğim buydu: “Seçim kanununu değiştirerek ülkeyi erken seçime
götürün.”
Yorumlar