Aktif Eğitim Sen: Dershane tasarısı problem çözmüyor, siyasi kaygı güdüyor

Aktif Eğitimciler Sendikası (Aktif Eğitim-Sen) Başkanı Osman Bahçe, TBMM Milli Eğitim Komisyonu’nda görüşülmeye başlanacak olan ‘dershanelerin kapatılmasıyla’ ilgili düzenleme ile ilgili önemli açıklamalarda bulundu.

Google Haberlere Abone ol
Aktif Eğitim Sen: Dershane tasarısı problem çözmüyor, siyasi kaygı güdüyor

Aktif Eğitimciler Sendikası (Aktif Eğitim-Sen) Başkanı Osman Bahçe, TBMM Milli Eğitim Komisyonu’nda görüşülmeye başlanacak olan ‘dershanelerin kapatılmasıyla’ ilgili düzenleme ile ilgili önemli açıklamalarda bulundu. 12 yıldır iktidarda bulunan siyasi iradenin tutarlı bir eğitim politikasının olmadığını anlatan Bahçe, “Siyasi iradenin bu düzenleme ile eğitiminin problemlerine çare aramaktan ziyade siyasi kaygılar güdüyor, Milli Eğitim Bakanlığı uzun, orta ve kısa vadeli eğitim politikaları ile yönetilmesi gerekirken günü birlik ve tepkisel uygulamalarla yönetildiği görülmektedir. Bakanlığın görev tanımları aynı olmakla birlikte, sadece unvanlarda yapılan isim değişiklikleri sonucu gerçekleştirdiği tasfiyeler, milletimizin, hükümetin eğitim politikalarına ve bakanlığın iyi niyetine olan inancını yok etmektedir.” diye konuştu.

Dershanelerin kapatılmasıyla ilgili düzenleme Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu’nda görüşülecek. Dershanelerin kapatılmasını da içeren Milli Eğitim Temel Kanunu ile bazı kanun ve KHK'lerde değişiklik yapan yasa tasarısı ayrıca Milli Eğitim Bakanlığı'nda müsteşar dışında tüm kadronun değişmesini öngörüyor. Dershanelerin kapatılması ile ilgili Aktif Eğitimciler Sendikası (Aktif Eğitim-Sen) Başkanı Osman Bahçe değerlendirmelerde bulundu. Milletin tüm bireyleriyle paydaşı olduğu Milli Eğitim Bakanlığı’nın eğitimi milli bir mesele olarak ele alıp değerlendirmesi gerektiğini belirten Bahçe, “Bakanlık, son yıllarda siyaset kurumlarının varlığını ispat ve güç gösterisi için kullandığı yap-boz tahtası haline gelmiştir. Bakanlık, dershaneleri halka rağmen ‘dönüştürme’ kılıfıyla ‘kapatmaya’ çalışması, fişleme iddiaları, tasfiye ve kıyımlar, tayin ve terfilerin ‘liyakat’ yerine siyasi, sendikal vb. referanslar ön planda tutularak yapılması, milletin kabulü olmadan ‘ben yaptım oldu’ mantığıyla bir gecede gizlice yapılan köklü sistem değişiklikleri gibi sağlıksız uygulamalarıyla tartışılır hale gelmiştir.” şeklinde konuştu.

KADROYA GEÇİŞTE YAPILMASI ÖNGÖRÜLEN SÖZLÜ SINAV UYGULAMASI İPTAL EDİLMELİDİR

Bakanlar Kurulu'nun imzalaması sonrası TBMM’ye sevk edilen ve kamuoyunun ‘dershaneler kanun tasarısı’ olarak bildiği torba kanun, gündemde sadece ‘dershanelerin zorla dönüştürülmesi/ kapatılması’ ile ilgili düzenlemelerle yer aldığını kaydeden Bahçe, “Aslında içinde en az dershaneler konusundaki dayatma kadar keyfiliğe açık, demokrasinin gereklerine aykırı ve milletin talep ve beklentilerini hiçe sayan pek çok değişikliği de beraberinde getirmektedir. En az dört yıllık fakülteyi bitirdikten sonra KPSS’yi kazanarak atanan öğretmen adaylarının, kriterleri net olarak çizilememiş performans değerlendirmesine tabi tutulacak olmaları, ardından -objektif olmadığı gerekçesi ile- öğrencilere dahi artık uygulanmayan sözlü sınava alınacak olmaları, bürokratik kademelerde yüzlerce eğitimcinin maruz kaldığı tasfiye ve kıyımlara on binlercesinin daha ekleneceğinin işaretidir. Adaylığının birinci yılında başarısız olan öğretmenlerin, ikinci yıl bir başka ilde görevlendirilmesi uygulamasının bir cezaya dönüşecek olması, göreve yeni başlayan öğretmenlere baskı yapılmasına ve mesleki heyecanlarının yok olmasına neden olacaktır. Göreve yeni başlayan öğretmenlere uygulanan adaylık eğitimlerinin niteliği arttırılmalı ancak, kadroya geçişte yapılması öngörülen sözlü sınav uygulaması iptal edilmelidir.”

EĞİTİM HÜRRİYETİ İLE TEŞEBBÜS HÜRRİYETİN ENGELLEMESİ ULUSLARARASI HUKUKA AYKIRI

Bahçe, yurtdışına gönderilecek öğrencilerin seçiminde yazılı sınav sonuçlarının yeterli görülmemesi gerektiğini veya sözlü sınavlar hazırlık ve uygulama süreçleri açısından objektif ve bilimsel gerekliliklere uygun hale getirilmesi gerektiğini ifade etti. Yüzbinlerce insanı ilgilendiren düzenlemelerin, milletin talep ve beklentileri doğrultusunda, hakkaniyet ilkelerine uygun olarak yapılması gerektiğini vurgulayan Bahçe, “Dönüşüm programına dahil olacak dershanelere hazineye ait taşınmazların tahsisi hususunda aynı taşınmazın birden fazla istekli tarafından talep edilmesi halinde aynı ilde bir başka dershanenin şubesi olmaksızın faaliyet gösteren birden çok dershanenin kurucusunun bir araya gelerek kurdukları şirket tüzel kişiliklerinin başvuruları öncelikli değerlendirilir hükmü, sektörde daha büyük paya sahip grup/zincir dershaneleri devre dışı bırakarak cezalandırmaya yönelik keyfi uygulamalara zemin hazırlamaktadır. Ayrıca dönüşüm sonucu sunulacak teşvikler ile ayrıntıları belirtilmeyen temel düzenlemelerin hazırlanacak yönetmeliklere havale edilmesi idarenin keyfi uygulamalarının devam edeceğinin işaretidir. Eğitim hürriyeti ile teşebbüs hürriyetin engellemesi nedeniyle Anayasamız ve devlet olarak tarafı olduğumuz uluslararası hukuka aykırı bu anlamsız düzenlemeden derhal vazgeçilmelidir. Özel dershanelerde çalışan personelden sadece öğretmenlerin MEB bünyesinde istihdam edilecek olması ve diğer personel hakkında herhangi bir öngörünün bulunmaması öğretmen dışı personelin durumunu belirsiz kılmaktadır. Milli Eğitim Bakanlığı'nın, halen atama bekleyen yaklaşık 300 bin öğretmen adayı varken dershanelerde çalışan on binlerce öğretmenin atamasının yapılacağını söylemesi gerçekçi görülmemektedir. Ayrıca, MEB’in yaptığı sözlü sınavlardaki keyfi uygulamaların tartışıldığı bir dönemde MEB bünyesinde istihdam edilecek dershane öğretmenlerinin sözlü sınava tabi tutulacak olmaları, keyfi uygulamaların artarak devam edeceği, dershanelerin zorla dönüştürülmelerine karşı çıkan kurumlarda çalışan öğretmenlerin MEB tarafından cezalandırılabilecekleri endişesini arttırmaktadır.” ifadelerini kullandı.

Tasarı ile Talim ve Terbiye Kurulu'nun karar organı olma yetkisi elinden alınarak sadece danışma organı olarak düzenlendiğini vurgulayan Bahçe şunları söyledi; “Kurulun ‘karar organı’ olma misyonunun yüklendiği genel müdürlükler arasında koordinasyon eksikliklerine sebep olacak ve eğitim sistemimizi olumsuz yönde etkileyecektir. Okul ve Kurum Müdürleri, İl Milli Eğitim Müdürünün teklifi üzerine, Müdür Başyardımcısı ve Yardımcıları ise Okul veya Kurum Müdürünün inhası ve İl Milli Eğitim Müdürünün teklifi üzerine Vali tarafından dört yıllığına görevlendirilecek olması nedeniyle mevcut yöneticilerden bulundukları görevde dört yılını dolduranların derhal, dört yılını henüz doldurmayanların da bu sürenin dolmasını müteakip görevleri sona erecektir. Böylece halen görevde olan yöneticilerin müktesep hakları ellerinden alınacak ve bu durum yaklaşık 100 bin okul ve kurum yöneticisini etkileyerek eğitim kurumlarında büyük bir kaosa neden olacaktır. Bu durum yöneticilerin sürekli baskı altında tutulmasına, okul ve kurumların siyaset müessesinin vesayetine girmek zorunda kalmasına neden olacaktır. Milli Eğitim Bakanlığı merkez teşkilatında Talim ve Terbiye Kurulu Başkan ve Üyesi, Müsteşar Yardımcısı, Genel Müdür, Strateji Geliştirme Başkam, İnşaat ve Emlak Grup Başkam ve Grup Başkam kadrolarında bulunanlar ile Bakanlık taşra teşkilatında İl Müdürü kadrolarında bulunanların görevleri bu maddenin yayımı tarihinde hiçbir işleme gerek kalmaksızın sona ermesi, Talim ve Terbiye Kurulu Başkanı ve üyesi, Müsteşar Yardımcısı, Genel Müdür ve Strateji Geliştirme Başkanı kadrolarında bulunanların bakanlık müşaviri kadrolarına, diğerleri ile şahsa bağlı Daire Başkanı, Şube Müdürü ve İl Müdürü kadrolarında bulunanların Eğitim Uzmanı kadrolarına halen bulundukları kadro dereceleriyle hiçbir işleme gerek kalmaksızın atanmış sayılmaları düzenlemesi ile bir önceki Bakan Ömer Dinçer’in marifetiyle çıkartılmış olan 652 sayılı KHK ile kıyıma uğrayan eğitim bürokratlarına yenileri eklenerek MEB’in hafızası bir kez daha sıfırlanacaktır.”

12 yıldır iktidarda bulunan siyasi iradenin tutarlı bir eğitim politikasının olmadığını anlatan Bahçe, “En temel konularda bile her bakan döneminde farklı uygulamaların yapılageldiği ve “bir bakan döneminde doğru kabul edilerek gerçekleştirilen uygulamaların bir sonraki bakan tarafından yanlış kabul edilip iptal edilmesi dikkate alındığında bu son uygulamanın da uzun ömürlü olmayacağı açıktır. Siyasi iradenin bu düzenleme ile eğitiminin problemlerine çare aramaktan ziyade siyasi kaygılar güttüğü, Milli Eğitim Bakanlığının uzun, orta ve kısa vadeli eğitim politikaları ile yönetilmesi gerekirken günü birlik ve tepkisel uygulamalarla yönetildiği görülmektedir. Bakanlığın görev tanımları aynı olmakla birlikte sadece unvanlarda yapılan isim değişiklikleri sonucu gerçekleştirdiği tasfiyeler, milletimizin hükümetin eğitim politikalarına ve bakanlığın iyi niyetine olan inancını yok etmektedir.” şeklinde konuştu.
CİHAN

Yorumlar