'Adalet gecikti, darbeciler akli melekelerini yitirmeden önce ceza almalıydı'

12 Eylül darbesi döneminde öğrenci olaylarına karıştığı gerekçesiyle Diyarbakır Cezaevi’nde 3 yıl işkence gören Dr. Sinan Olcan, darbecilere verilen ceza için, "Geciken adalet adalet değildir." ifadesini kullandı. Olcan, "Yani gerçekten...

Google Haberlere Abone ol
'Adalet gecikti, darbeciler akli melekelerini yitirmeden önce ceza almalıydı'

12 Eylül darbesi döneminde öğrenci olaylarına karıştığı gerekçesiyle Diyarbakır Cezaevi’nde 3 yıl işkence gören Dr. Sinan Olcan, darbecilere verilen ceza için, "Geciken adalet adalet değildir." ifadesini kullandı. Olcan, "Yani gerçekten gecikti. 34 yıl sonra akli melekelerini tamamen yitirmiş insanlara bu ceza verildi. Bu insanların cezaevine girmesi ya da girmemesi çok önemli değil. ‘Akli melekelerin yerinde olması durumunda bir gün bile cezaevlerine girmeleri çok önemli olurdu’ diye düşünüyorum. Tüm dönemin mağdurları kararın geciktiğinden şikayetçiler, ben de şikayetçiyim." dedi.

12 Eylül darbesi döneminde öğrenci olaylarına karıştığı gerekçesiyle Diyarbakır Cezaevi’nde 3 yıl boyunca dayanılmaz işkence gören, insan dışkısı yedirilen ve Co isimli bir köpeğe selam durdurulan Dr. Sinan Olcan, Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya’ya verilen müebbet cezayı değerlendirdi. Sapanca ilçe hastanesinde acil serviste doktor olarak görev yapan Olcan, Evren ve Şahinkaya’nın bu cezayı almasının 12 Eylül dönemindeki bütün mağdurlar için sevindirici bir olay olmakla birlikte adaletin geciktiğini söyledi. Kendisinin de darbeciler hakkında şikayetçi olduğunu hatırlatan Olcan, Olcan, "Ancak adalet gecikti. Yani geciken adalet adalet değildir. Gerçekten gecikti. Olay 34 yıl sonra akli melekelerini tamamen yitirmiş insanlara bu cezanın verilmesi belki bu cezayı alan kişiler bunun farkında değil. Akli melekeleri yerinde olmayan insanların cezaevine girmesi ya da girmemesi çok önemli değil. ‘Akli melekelerin yerinde olması durumunda bir gün bile cezaevlerine girmeleri çok önemli olurdu’ diye düşünüyorum biz mağdurlar açısından. Tüm dönemin mağdurları buna sevinmekle birlikte kararın geciktiğinden şikayetçiler, ben de şikayetçiyim." diye konuştu.

Yaşlı olması sebebiyle Evren ve Şahinkaya’nın cezaevinde yatmasının ya da herhangi bir ceza verilmesinin zaten kanunen doğru olmadığını dile getiren Olcan, sözlerine şöyle devam etti: “Cezaevinde yatmayacak, ama bu olay bir daha böyle darbenin yaşanmaması için, bir daha insanlık suçunun oluşmaması açısından çok önemlidir. Gerçekten çok değer biçiyorum bu karara. Bu karar çok çok önemli. Demokratik güçler için önemli, Türkiye halkı için önemli, gençler için önemli."

12 Eylül’de bir vahşet olduğunu vurgulayan Olcan, sağcısı solcusu demeden herkese aynı vahşet uygulandığını anlattı. Bu vesile ile caydırıcı olması yönüyle bu karara değer verdiğini ifade eden Olcan, şöyle konuştu: “Kenan Evren ve ekibi, Tahsin Şahinkaya kendisine verilen kakarın idamın bilincinde değil. Kanımca bunların akli melekeleri yerinde değil. Eğer bu insanlar daha önce yargılansalardı bu ceza onlara verilseydi daha mantıklı olurdu diye düşünüyorum. Ama sembolik açıdan çok önemli. Akli melekelerin yerinde olması durumunda bir gün bile cezaevlerine girmeleri çok önemli olurdu diye düşünüyorum. Eski mağdurlar açısından.”

'CO İSİMLİ KÖPEĞE SELAM VERDİRİYORLARDI'

Diyarbakır cezaevinde yaşananların gerçekten anlatılamayacağını belirten Olcan, 3 yıl boyunca yaşadığı işkenceleri şöyle anlattı: “Co’ya (Köpek) selam vermek, 170 kişilik koğuşta 3 tuvaletin anahtarını alıp kapatıp cebinde götürmek, pencereleri kapalı tutmak, insanların insanlarla konuşmasını yasaklamak, gece hazırolda yatırmak, günde 16 saat eğitim adı altında işkence etmek, hamama gidip sabunlayıp coplamak, hortumlamak, yüzünüz gözünüz sabun içinde, emirle sabunlanmışınız, dayağın nerden geldiğini bilmiyorsunuz. Yüzlerce asker içeri giriyor 100 kişiden 70’i koma durumunda. Öbürleri de bu arkadaşlarını sırtında koğuşa götürüyor."

Diyarbakır cezaevinde yaşananların belki Şili’de, Viatnam’da, Filistin’de yaşanmadığını söyleyen Olcan, “Bir vahşetti yani. Çağ dışıydı, insanlık dışıydı, insan onuru ayaklar altındaydı. Kişilik bitmişti. Yani ben kendim 3 yıl yattım ne kadar yattığımın farkında bile değilim. Çünkü ileriyi düşünemiyorsun, dışarıyı düşünemiyorsun, sadece günlük yaşıyorsun o gün ölmemeye çalışıyorsun. Öğrenci olaylarına karıştığım için suçlamışlardı. Benim bir suçum yoktu. Neticede beraat ettim. Zaten bir suçum olsaydı Yargıtay, askeri mahkeme bana o cezayı verirdi. Köpeğe defalarca selam durdum Co’ya, ‘Sinan Olcan Şanlıurfa Emret Komutanım.’ Bir köpeğe selam durduk. Ondan sonra hadi kaç, sonra Co’ya saldırtıyor. Co artık uzmanlaşmış bir durumda, arka yapışıp yere düşürüyor. Zaman zaman 6 kişiye bir bardak su. 6 kişiye bir tabak yemek. Gelen paralarımıza el konuyordu.” ifadelerini kullandı.

'VERİMLİ KOĞUŞUNDAN GELEN KAŞIKLARLA YEMEK YEDİRDİLER'

Verem hastalarının bulunduğu koğuşta kullanılan kaşıkların yıkanmadan, bu kaşıklarda kendilerine de yemek yedirildiğini anlatan Olcan, ayrıca insan pisliği de yedirdiklerini dile getirdi. Olcan, o günleri şöyle anlattı: “Bir verem koğuşu vardı. O koğuşta kullanılan kaşıklarla bize yemek yedirtiyorlardı. Havalandırmada yat, kalk, sürün zaten bir deri bir demir kalmıştık. 50 derece Diyarbakır sıcağında çimentonun üzerinde süründürüyor seni. Yeni gelen en güçlü insanlara lağım suyunun geçtiği şeyi kaldırıyor. Herkes tek tek sırayla elini oraya batıracak b..k yiyecek özür dilerim şimdi. Çoğu arkadaşımız ishalden koleradan öldü."

'MAHKEMEYE GİTMEK BİLE İŞKENCEYDİ'

Sinan Olcan, o dönemde mahkemeye gitmenin bile bir işkence olduğunu, bu sebeple mahkemeye gitmek istemediklerini ifade ederek “Mahkemelere gitmek için sabahın 6’sında duvar dibine diziliyorduk, yerinde sayarak marşlar söyleniyordu, ayaklarımızda prangalar, göğsümüzde zincir öndeki ve arkadaki arkadaşlarımıza bağlanıyorduk, başımız önde eğik, çöktürürlerdi nefes alamazdık. Jandarma postallarıyla sırtımızda, başımızda, coplardı. Mahkemede hakim heyetin üst tarafından ‘Adalet müykün temelidir’ tek oraya bakacaksın. Kımıldaman duracaksın, sağına, soluna bakmayacaksın, avukatla göz göze gelmeyeceksin. Bunların olması durumunda bu ölüm gerekçesiydi. Mahkemeye bile gitmek istemiyordum. Mahkemeye gidip gelmek bile bir işkenceydi. Çok kötüydü." diye konuştu.

'ALİ SARIBAL’I GÖZÜMÜZÜN ÖNÜNDE ÖLDÜRDÜRDÜLER, YAŞI KÜÇÜK ÇOCUKLAR ALTINA İŞEDİ'

Cezaevinde aynı koğuşta kaldıkları Ali Sarıbal'ı döve döve öldürdüklerini, bunu gören yaşı küçük çocukların korkudan dizlerinin titrediğini gördüğünü, bazılarının altına işediğini anlatan Olcan, ölüm düzeni alındığında bir kişinin mutlaka öldürüldüğünü belirtti. Olcan şunları kaydetti: “Bir gün ölüm düzeni al dediler koğuşta. Zaman zaman dayak düzeni, zaman zaman ölüm düzeni al diyorlardı. Ölüm düzeni al dediklerinde mutlaka bir kişiyi öldürüyorlardı. Ölüm düzeni al dediler, biz de ölüm düzeni aldık. O zaman çocuk koğuşu ayrı değildi, çocuk yaştaki arkadaşlarda bizim koğuşta vardı. Ben o zaman 22 yaşlarındaydım. Ölüm düzenine baktığım zaman yaşı küçük olan çocukların dizlerinin titrediğini gördüm. Hatta işeyeni gördüm. Geldiler 3 kişinin ismini söylediler. Onlardan biri de Ali Sarıbal’dı. Ali Sarıbal andımızı okurken buradaki damarları şişmemiş. Yemek duasını içten okumuyormuş. Ölüm sebebi buydu. Demir sandalyeler ile dövdüler. 7 kişilik bir ölüm timi vardı. Başlarında ‘Kara Bela’ tabi bunlar kot isimler. Birisinin ismi Horoz’du, birisinin isli Lusi idi., birisinin ismi Pinoşe idi. Girdiler içeri, herkesin elinde demir sandalye cop, Ali Sarıbal’ı gözümüzün önünde komalık durumuna getirdiler. Bir arkadaş daha o duruma geldi, üçüncü ismini söyledikleri arkadaş mahkemedeydi. O arkadaş kurtardı. Ali Sarıbal öldü, öbür arkadaş ölmedi.”

'BU GÜNLERİ GÖRECEĞİMİZİ HİÇ DÜŞÜNMEDİK'

Olcan, o günkü şartlarda bu günleri göreceğini hiç düşünmediğini dile getirerek açıklamasını şöyle bitirdi: “Dışarıyı bile ailemizi bile hiçbir yeri görmüyorduk. İnsanoğlu ölmedikçe, ben 3 yıl kaldım ölmediysem demek ki bir umudumuz vardı. En azından o gün ölmemek, o gün yaşamak, geleceğe mutlaka umut vardı. Bu gün o günler mukayese edildiğinde Türkiye’nin şartları çok çok daha güzel. Ben mutluyum. Hele hele Kenan Evren ekibinin ceza alması daha daha mutluluk verici. En azından Türkiye’de bir daha darbe olmaması yönünden emsal teşkil edecek diye düşünüyorum. Ben de davacı olmuştum." CİHAN

Yorumlar