"Üniversitelerimiz yönetilemez hale geliyor"

- Prof. Dr. Erdoğmuş: - "5 bin öğrencisi olanla 100 binden fazla öğrencisi bulunan üniversiteler aynı şekilde yönetilemez. Bunların kültürleri, ölçekleri ve ihtiyaçları çok farklı. Bu durum üniversiteleri yönetilemez hale getiriyor" - "Ölçek büyüdükçe ve odaklanma olmadıkça ayrılan kaynaklar heba oluyor, yayın da ortaya çıkmıyor. Dolayısıyla kaynak ayıran siyasi irade, yükseköğretimin yönetiminde etkin olan aktörler, hoca ve öğrenciler artık bunu ciddi şekilde sorgulamaya başlamıştır. Ancak karar vericilerin iyileşme yönünde adım atması hızlanmalıdır" - "Üniversitelerin teker teker ele alınarak sahip oldukları kapasitelerinin performansa ne ölçüde yansıdığı artık irdelenmeli" - "Koca bir yapı oluşmuş, ciddi kaynak ayrılıyor ancak ortada üretim yok. Öğretim elemanı sayısı az olmamasına rağmen, bilimsel üretim konusunda dünyadaki sıralamalarda üst sıralarda üniversitemiz ya hiç yok ya da çok az"

Google Haberlere Abone ol
"Üniversitelerimiz yönetilemez hale geliyor"

İSTANBUL (AA) - ADEM DEMİR - Yıldız Teknik Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümü Örgütsel Davranış Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Nihat Erdoğmuş, 5 bin öğrencisi olanla 100 binden fazla öğrencisi bulunan üniversitenin aynı şekilde yönetilmesinin ciddi risk oluşturduğunu belirterek, "Bunların kültürleri, ölçekleri ve ihtiyaçları çok farklı. Üniversitelerimiz yönetilemez hale geliyor." dedi.

Erdoğmuş, İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Murat Esen ile "Türkiye'de Üniversitelerin Hiyerarşik Kümeleme Analizine Göre Sınıflandırılması" araştırmasına imza attı.

Araştırmanın sonuçlarına ilişkin AA muhabirine bilgi veren Erdoğmuş, Türkiye'deki üniversiteleri, büyüklük ve yayın performansına göre incelediklerini söyledi.

Üniversiteleri; "devlet" ve "vakıf" olarak ayırarak, hiyerarşik kümeleme yöntemini tercih ettiklerini anlatan Erdoğmuş, araştırmada, üniversitelerin kuruluş yılları, akademik birim, öğretim elemanı, öğrenci ve akademik program sayısı gibi niceliksel veriler ile WEB of Science kapsamındaki bilimsel üretkenliklerin baz alındığını aktardı.

Yükseköğretim alanının son 10 yılda ciddi şekilde değişmeye başladığını vurgulayan Erdoğmuş, şunları kaydetti:

"Bu değişimin bir tarafı Türkiye'nin koşullarıyla alakalı, diğer tarafı dünyadaki gelişmelerle ilgili. Yükseköğretim ile ilgili tartışmalar şu noktaya geldi: Yükseköğretim hızla büyüyor. Talep çok fazla, arz bunu karşılamıyor. Siyaset bir tercihte bulunarak çok sayıda üniversite açtı. O büyüme süreci bir noktaya geldi. Şu anda yükseköğretimde niceliksel olarak epey de mesafe aldı Türkiye. Peki niceliksel büyüme oldu ama niteliksel büyüme ne durumda? Artık yükseköğretimin temel gündemi; nitelik ve kalite olmak zorunda. Türkiye'de üniversiteler akademik ortam, eğitim-öğretim kalitesi, araştırma kalitesi ve performansı, öğretim üyesi niteliği, öğrenci niteliği ve topluma katkı bakımından nitelik artışı yapmak mecburiyetiyle karşı karşıya. Bunun en önemli ön koşullarından birisi yükseköğretimi ve üniversiteleri akademik gerekleri dikkate alarak, yönetilebilir biçimde yapılandırmaktır."

- "Kaynaklar heba oluyor, yayın ortaya çıkmıyor"

Prof. Dr. Nihat Erdoğmuş, 193 üniversiteden 40-50 yıl önce kurulmuş olanla iki yıl önce eğitim-öğretime başlayanın aynı mantıkla yönetildiğini, bunun son derece yanlış ve riskli olduğunu aktararak, şu değerlendirmelerde bulundu:

"5 bin öğrencisi olanla 100 binden fazla öğrencisi bulunan üniversite aynı şekilde yönetilemez. Çünkü bunların kültürleri, ölçekleri ve ihtiyaçları çok farklı. Yönetilebilir olması uzun süreli olamaz. Üniversitelerimiz yönetilemez hale geliyor. Üniversitelerin teker teker ele alınarak sahip oldukları kapasitelerinin performansa ne ölçüde yansıdığı artık irdelenmeli. Maalesef ölçek büyüdükçe ve odaklanma olmadıkça ayrılan kaynaklar heba oluyor, yayın da ortaya çıkmıyor. Dolayısıyla kaynak ayıran siyasi irade, yükseköğretimin yönetiminde etkin olan aktörler, hoca ve öğrenciler artık bunu ciddi şekilde sorgulamaya başlamıştır. Ancak karar vericilerin iyileşme yönünde adım atması hızlanmalıdır.

Üniversiteleri sınıflandırarak karar vericilere ve diğer sorumlu makamlarda bulunan insanların eline, üniversitelerle ilgili politika geliştirirken kullanabilecekleri bilimsel veri sunmuş olduk. Aynı zamanda çok çalışılmış bir konu değildi, araştırmacılar için bir zemin oluşturuyoruz. Bu tür çalışmaların daha da artması lazım."

- En üretken üniversiteler

Araştırmanın, üniversitelerin kapasitelerini ve bilimsel üretim performansını da ortaya koyduğuna dikkati çeken Erdoğmuş, şu bilgileri verdi:

"Öğretim üyesi başına üretilen yayın sayısı olarak baktığımızda en iyileri; Gebze Teknik Üniversitesi ile ODTÜ. Bunları; Boğaziçi, Hacettepe ve İstanbul Teknik üniversiteleri takip ediyor. Bu üniversiteler öğrenci, öğretim elemanı, akademik birim ve program olarak en yüksek kapasiteye sahip değiller. Bunlar makul ölçekte, çok genişlememiş, akademik gelenekleri olan üniversiteler. Bunlarda bilimsel üretim daha iyi. Bu iyi örneklerin yanında bazı dikkati çekici düşük performans örneklerini de görüyoruz. Bazı üniversitelere baktığımızda girdiler bakımından iyi değerlere sahipler ancak performans düşük. Örneğin bir öğretim üyesi başına 15 öğrenci düşen bir üniversite. Bu istatistik Avrupa üniversiteleri ortalamasının bile üstünde. Yukarıdaki koşullara sahip ama bilimsel üretkenlik bakımında en zayıf üniversiteler kategorisinde. Bu durum sürdürülebilir değil. Burada performans sorgulanmalı, performans düşüklüğünün sebepleri irdelenmeli."

- "Ciddi kaynak ayrılıyor ancak ortada üretim yok"

Erdoğmuş, şu anda yükseköğretimde finansman ve kaynak üretiminin dünyadaki en temel problemlerden biri olduğunu söyledi.

Türkiye'de de gelecek yıllarda yükseköğretim ciddi maliyet oluşturacağından tartışmaların başlayacağını aktaran Erdoğmuş, "Önlem alınmazsa, sınırlı kaynaklar daha da yetersiz hale gelecektir. Üniversitelerin öz değerlendirme yapmaları, karar alıcı ve politika geliştirici makamların da akademik koşulları gözeten performans izleme ve artırma sistemleri oluşturarak, kaynakların iyi kullanılmasını sağlamaları gerekir. Koca bir yapı oluşmuş, ciddi kaynak ayrılıyor ancak ortada üretim yok. Bazı üniversiteler yönetilebilir olmaktan çıkmış durumda. Adı çıkmış büyük üniversitelerin önemli bir kısmı yönetilebilir olmaktan çıkmışlar." görüşünü dile getirdi.

Vakıf üniversitelerinden Sabancı, Bilkent ve Koç gibi kurumlarda bilimsel üretkenliğin yüksek olduğunu belirten Erdoğmuş, sözlerini şöyle tamamladı:

"Vakıf üniversitelerini, devlet üniversiteleriyle kıyaslayamayız. Zira devlet üniversiteleri hem kuruluş yılları hem öğrenci hem de öğretim üyeleri bakımında yüksek kapasitelere sahip. 193 üniversitede 156 bin 478 öğretim elemanı görev yapıyor. Bunların 88 bin 896'sı erkek, 67 bin 582'si kadınlardan oluşuyor. Türkiye'de 22 bin 400 profesör unvanı taşıyan kişi var. Öğretim elemanı sayısı az olmamasına rağmen, bilimsel üretim konusunda dünyadaki sıralamalarda üst sıralarda üniversitemiz ya hiç yok ya da çok az. İstanbul Üniversitesi ilk 500 listesine girmişti. Bu sonuç toplam performansı ile değil, mezunları arasında Nobel Ödülü sahibi olduğu için..."

Yorumlar