"Umuda kapanan kapı, Avrupa'nın mültecilere bakışı" raporu

- Uluslararası Mülteci Hakları Derneğinin Avrupa'daki mülteci kamplarına dair gözlemleri içeren rapor, basınla paylaşıldı - Uluslararası Mülteci Hakları Derneği Başkanı Yıldırım: - "Türkiye'de yaklaşık 53 bin refakatsiz çocuk var. Avrupa'da ise 150 bin refakatsiz çocuk var. Refakatsiz çocuk, hukuken velisi olmayan çocuk demek. Bu çocuklardan 12 bininin de kayıp olduğunu, Avrupa kendisi resmi rakamlarla açıkladı." - "Gezdiğimiz kampların hiçbirinde mescit görmedik. İzin verilen kamplar ise biraz dışarıya reklamı yapılabilecek güzel kamplardı." - "Mültecinin önüne gelen yemekte 'helal mi haram mı' diye sorgulama lüksü yok. Onu yiyerek hayatta kalmak zorunda ayrıca o yemekler de yetersiz."

Google Haberlere Abone ol
"Umuda kapanan kapı, Avrupa'nın mültecilere bakışı" raporu

İSTANBUL (AA) - Uluslararası Mülteci Hakları Derneğinin Avrupa'daki mülteci kamplarına dair gözlemleri içeren "Umuda kapanan kapı, Avrupa'nın mültecilere bakışı" raporu basınla paylaşıldı.

Güngören'deki bir restoranda düzenlenen basın toplantısında konuşan Uluslararası Mülteci Hakları Derneği Başkanı avukat Uğur Yıldırım, rapora ilişkin ayrıntıları paylaşarak, Almanya, Fransa, Belçika ve Hollanda'yı ziyaret edip buradaki mültecilerin durumlarını incelediklerini anlattı.

Yıldırım, Türkiye'nin yıllardır göç alan, mülteci konusunda belli bir sisteme sahip olan Avrupa’dan ne alabileceğini, Avrupa’da mültecilerin durumu anlamında neler yaşandığını görmek istediklerini belirterek, "Bu manada, mültecilerin olduğu her yeri görebilmek anlamında gittik. Bunların içinde resmi kamplar da vardı, spor salonları da vardı, otel olarak kullanılan fakat kampa çevrilmiş yerler de vardı. Mültecilerin kendi çabalarıyla oluşturdukları kamplar da vardı. Almanya'da 1. ve 2. derecede kamplar var. 1. derecedeki kamplarda eğitimli, dil bilen ve meslek sahibi kişiler alınırken, 2. dereceli kamplara, bunlar genelde spor salonları ve oteller oluyor, vasıfsız, eğitimli olmayan, dil bilmeyen ve meslek sahibi olmayan kişiler alınıyor. 2. dereceli kamplarda kalanlar, dil kurslarına ve mesleki eğitim kurslara gönderilerek, hayata dahil edilmeye çalışılıyor." ifadelerini kullandı.

- "Avrupa'ya geçen 150 bin refakatsiz çocuktan 12 bini kayıp"

Avrupalıların kendi insan gücüyle yapamadıklarını mülteciler üzerinden yapmak istediğini söyleyen Yıldırım, şöyle devam etti:

"Almanya, dünyanın en fazla yaşlı nüfusa sahip 2. ülkesi. Bu yüzden mülteciler için kıstasları var. Öncelikli olarak makbul mülteci istiyorlar, yani okumuş nitelikli, yetenekli, genç olsun istiyorlar. Türkiye'de mesela mültecilerin yüzde 54'ü, 18 yaş altı çocuklar, Almanya'ya gittiğinizde ise çoğunluğun erkek ve genç olduğunu görüyorsunuz. Şöyle bir baktığınızda, hastaların, yaşlıların, özürlülerin, dil bilmeyenlerin Türkiye'de kaldıklarını, beklentisi yüksek olanların ise Avrupa’ya yöneldiğini görüyoruz. Avrupa'nın doktorları, mühendisleri, öğretmenleri, çok net şekilde istediğini biliyoruz. Refakatsiz çocukları istiyorlar. Türkiye’de yaklaşık 53 bin refakatsiz çocuk var. Avrupa'da ise 150 bin refakatsiz çocuk var. Refakatsiz çocuk, hukuken velisi olmayan çocuk demek. Bu çocuklardan 12 bininin de kayıp olduğunu, Avrupa kendisi resmi rakamlarla açıkladı."

Yıldırım, bu çocukların kaydı yapıldıktan sonra kaybolduğuna dikkati çekerek, "Yolda öleni, kalanı, kaybolanı söylemiyorum. 3 bin de kadın kayıp. Bunlar, hangi organ mafyasında, hangi fuhuş mafyasında, bilmiyoruz. Avrupa’da birçok yerde gay, lezbiyen, trans çiftler, aile olarak kabul ediliyor. Bunların da çocuk yapmaları biyolojik olarak mümkün olmadığı için çocuk edinebiliyorlar, bunlar mülteci çocuklar da olabiliyor. Almanya gay, lezbiyen dahil mülteci çocukları evlat edinenlere, 900 avro aylık veriyor. Fakat bu ciddi şekilde ahlaki dejenerasyona neden oluyor. İnsan unsurunun devşirildiğini görmemek mümkün değil. Müslüman ailelerden evlat edinenler ise yok denecek kadar az." değerlendirmesinde bulundu.

- "Avrupalı Müslümanlar, mültecilerle ilgilenmiyor"

Avrupa'daki Müslüman vakıf ve derneklerin mültecilerle ilgilenmediğini, hatta kendi içlerinde bile bir diyaloglarının olmadığını savunan Yıldırım, kamplardaki duruma ilişkin şu bilgileri verdi:

"Gezdiğimiz kampların hiçbirinde mescit görmedik. İzin verilen kamplar ise biraz dışarıya reklamı yapılabilecek güzel kamplardı. Fakat birçok yerde insanlar maalesef toplu olarak namaz kılamıyorlar. Cuma ve bayram namazını kılamıyorlar. Bizim gittiğimiz bir yerde, bir alanın mültecilere 'sınıf mı olsun mescit mi?' diye sorulduğunu, mültecilerin de sınıf olsun cevabını verdiğini söylediler. Mültecilik zaten sıkıntı bir durum, mülteciye ne verirseniz onunla yetinmek zorunda, mültecinin bundan fazlasını isteme gibi bir şansı, hakkı veya ihtimali zaten yok. O yüzden, mültecinin önüne gelen yemekte 'helal mi haram mı' diye sorgulama lüksü yok. Onu yiyerek hayatta kalmak zorunda ayrıca o yemekler de yetersiz. Yine aynı şekilde namaz da sıkıntı. Bize gösterilen kampta birçok imkan vardı fakat mescit yoktu. Eğer Müslümanlığı yaşarlarsa dışlanacağı gibi bir durum da var. DAEŞ dolayısıyla zaten Müslümanlara terörist algısı da yönetiliyor. Avrupa'da bu manada Müslümanlar ibadetlerini yapamıyor. Hristiyanlar çok rahat çalışıyorlar, kiliseler keza öyle hatta Arapça İnciller var. Bunların okunması veya LGBT’den olunması durumunda eve geçiş sürecinde daha rahat olacakları söyleniyor. Hollanda’da mesela yeni yasa çıktı, 'LGBT iseniz kamplardan alınıp daha özel koşullarda barınabileceksiniz' diye, hatta milletvekillerimiz karşı çıkmıştı buna. Bir milletvekilimiz bu durum hakkında bana mülteciler arasında eşitsizlik olduğunu, insanların böyle olmaya doğru itildiğini, önceden alttan alta aşılanırken şimdi aleni şekilde söylendiğini belirtti."

- "Avrupa'daki mülteci sayısı, çoğu ülkeden daha az"

Uğur Yıldırım, başı kapalı olup haç şeklinde kolye takanları gördüklerini dile getirerek, "Bu, aslında bu bulunduğu ülkeye şirin görünmek çabası. Orada devlet korumasa, mültecilerin durumu harap olur, Türkiye’de ise mesela tam aksine kışın toplanır evsizler, spor salonlarına sonra serbest bırakılırlar fakat halkımız kucak açar. Orada görüştüğümüz mülteciler de o yüzden pek dışarıya çıkmadıklarını, tedirgin olduklarını söylediler. Almanya Köln'de kahvaltı yapıp dışarıda sigara içerken bir kadın bize doğru bağırıp çağırıyordu. 'Ne diyor' diye sorduğumuzda, bizi Suriyeliye benzettiğini, bu yüzden hakaret ettiğini söylediler." diye konuştu.

Yıldırım, Avrupa'daki kamplarda sadece Suriyelilerin kalmadığını, Avrupa'nın kabul ettiği mülteci sayısının da dünyadaki çoğu ülkenin kabul ettiği sayıdan daha az olduğunu söyleyerek, sözlerini şöyle sürdürdü:

"28 ülkenin oluşturduğu AB'de 1 milyon mülteci geçişi olduğu söyleniyor fakat dünyanın en fakir ülkelerinden biri olan Bangladeş'te bile 1,5 milyon Arakanlı mülteci var. Ama bu gerçekliği Avrupa’da biraz daha fazla görüyorsunuz. Çünkü o kampların sadece Suriyeliler’den oluşmadığını, Eritrelilerin, Afganların, Somalililerin, Cibutililerin yani değişik yerlerden farklı insanların olduğunu görüyoruz. Balkanlar'dan gelenleri de görüyoruz. Avrupa’daki mülteci sayısında Balkanlılar da var. Hani 1 milyon mülteci dendiğinde bu çok farklı milletlerden oluşuyor ama Suriyeli mülteci dediğimizde bu sayı çok çok aşağılarda, 350-400 bin dolayında."

- "6 bin kişinin bulunduğu kampta 3 tuvalet var"

Manş Denizi yakınında bir kampa gittiklerini aktaran Yıldırım, "Burada bulunan 6 bin mültecinin yaklaşık bin 500’ü Suriyeliydi. Bu insanlar genel itibarıyla İngiltere’ye geçmek isteyen fakat Manş Tüneli'nden ya da ilticai yoldan geçiş yapamayan insanlardı. İngiltere'yi istemelerinin nedeni oranın diline aşina olmaları hem de orada akrabalarının bulunması. Bu kamp, insanlığın utanç yerlerinden biri, naylon poşetli çadırlardan, derme, çatma, elleriyle yaptıkları yerlerden oluşan bir kamp. Mülteciler hep kendi çabalarıyla oluşturdular, buraları. Hiçbir ulusal ya da uluslar arası gücün buraya desteği olmadı. Bu koca kampta sadece 3 tane tuvalet gördük. Söylentiye göre, İngilizler sırf mülteciler burada kalsın, ülkelerine gelmesin diye bu tuvaletleri yapmış." değerlendirmesini yaptı.

Söz konusu kampta insanların soğuk havayla da mücadele etmeye çalıştığını vurgulayan Yıldırım, "Hava o kadar soğuk ki insanların banyo yapma ihtiyacı duymadığını düşünüyorum. Dışarıdan, ormandan topladıkları dalları yakarak ısınıyorlar, gece çadırın içinde ateş yakma ve ısınma şansları da yok. Biz Somali'de de bulunduk ama oralar sıcak iklime sahip yerler, fakat burası eksilere inen bir yer. Bu manada düşünüldüğü zaman, insaniyetin en berbat yeri aslında. Medeniyetin beşiği, demokrasinin, kültürün, sanatın, edebiyatın ve uygarlığın beşiği olarak lanse edilen Fransa ile İngiltere'nin tam ortası. Mevzu bahis olan kişi sayısı, 6 bin." dedi.

Yıldırım, Türk toplumunun da mültecilikle ilgili yeterli bilgiye sahip olmadığını savunarak, "Bizim hukuk, ilahiyat, psikoloji ve sosyoloji gibi alanlarda eğitim veren üniversitelerde, mülteciler ile ilgili bir başlık yok. Toplum olarak bilmiyoruz ve yabancıyız. Suriye'den bize sığınanlarla bu kavramla karşılaştık. Dolayısıyla bunun giderilmesi lazım." şeklinde konuştu.

Yorumlar