"Tüketici Haklarının Korunmasında Gıda Güvenliği" paneli

- İKV Genel Sekreteri Nas: - "Üyelik sürecinde Türkiye'nin ekonomik ve sosyal hayatın bütün alanlarında olduğu gibi tarım konusunda da köklü ve somut reformlarla AB'ye uyum sağlaması gerekmektedir. Bu çerçevede tarım sektörü ile ilgili çeşitli yasal düzenlemeler yapılmış ve uygulamaya geçirilmiştir" - "Sektörün büyüklüğü, ülkemizin nüfusunun önemli bir bölümünü doğrudan ilgilendirmesi ve AB ortak tarım politikasının geçirdiği reform süreçleri, Türkiye'nin uyum çalışmalarını etkileyen unsurlar arasındadır. Bu nedenle ülkemiz tarım sektörü ile ilgili bütün kesimlerin, AB'de bu sektöre yönelik uygulamaları ve politikaları yakından takip etmesi gerekmektedir"

Google Haberlere Abone ol
"Tüketici Haklarının Korunmasında Gıda Güvenliği" paneli

İSTANBUL (AA) - İktisadi Kalkınma Vakfı (İKV) Genel Sekreteri Çiğdem Nas, üyelik sürecinde Türkiye'nin ekonomik ve sosyal hayatın bütün alanlarında olduğu gibi tarım konusunda da köklü ve somut reformlarla AB'ye uyum sağlaması gerektiğini belirterek, "Bu çerçevede tarım sektörü ile ilgili çeşitli yasal düzenlemeler yapılmış ve uygulamaya geçirilmiştir. Sektörün büyüklüğü, ülkemizin nüfusunun önemli bir bölümünü doğrudan ilgilendirmesi ve AB ortak tarım politikasının geçirdiği reform süreçleri, Türkiye'nin uyum çalışmalarını etkileyen unsurlar arasındadır. Bu nedenle ülkemiz tarım sektörü ile ilgili bütün kesimlerin, AB'de bu sektöre yönelik uygulamaları ve politikaları yakından takip etmesi gerekmektedir." dedi.

Nas, İKV, Tüketicinin ve Rekabetin Korunması Derneği (TÜRDER) ve Gıda Güvenliği Derneği (GGD) desteğiyle, Uluslararası Diplomatlar Birliği ve Türk Kuzey Kıbrıs Türk Ticaret Odası Derneği desteğiyle düzenlenen "Tüketici Haklarının Korunmasında Gıda Güvenliği" panelindeki konuşmasında, yaşamı devam ettirmek için hayati öneme sahip gıdaların insan sağlığı için zararlı olan maddelerden arınmasının, yaşam kalitesi ve halk sağlığı açısından önemli bir alan oluşturduğuna değindi.

Tüketiciye sunulan gıdaların kontamine olduğu, sağlığa zararlı katkı maddeleri eklendiği veya taklit, tağşiş edildiğine dair haberlerin gündemde olduğunu dile getiren Nas, "Nüfus ve refah artışına koşut olarak artan gıda talebi ve sanayileşmeyle, gıda ticareti global bir nitelik kazanmakta, gıda üretim ve dağıtım yöntemleri hızla değişmektedir. Gıdaların insan sağlığına zararlı üretim süreçlerinden geçtiği, katkı maddelerinin eklendiği gibi konulardaki bilgi kirliliği tüketicilerde artan bir endişe ve kaygıya yol açmaktadır." diye konuştu.

Nas, modernleşme sürecinin insan hayatını birçok açıdan daha rahat ve kolay hale getirirken, insan aktivitelerinden sonuçlanan sanayileşme, iklim değişikliği, artan tüketim, çevre kirliliği, doğal kaynakların yok olması gibi gelişmelerin, güvenliği tehdit eden yeni risklerin ortaya çıkmasına yol açtığın, tüketilen gıdaya yönelik tehlikelerin de modern yaşamın başta gelen risk alanlarından birini oluşturduğunu anlattı.

Gıda güvenliği ile ilgili riskleri ortadan kaldırabilmek için kamu, özel sektör, üretici ve tüketici derneklerinin de katılımıyla ortaya çıkacak düzenleyici mekanizmalara ihtiyaç duyulduğunu vurgulayan Nas, Türkiye'de bu alanda son yıllarda önemli ilerlemeler kaydedildiğini, tüketicinin korunması ve gıda güvenliği standartlarının yükseltilmesine yönelik gelişmeler sağlandığını belirtti.

Nas, AB ile yürütülen üyelik müzakereleri sürecinde tüketicinin ve sağlığın korunması faslının 19 Aralık 2007'de, gıda güvenliği, veterinerlik ve bitki sağlığı faslının 30 Haziran 2010'da müzakerelere açıldığını hatırlatarak, AB'nin gıda güvenliği politikasının, insan sağlığının ve tüketici çıkarlarının korunmasını temin etmek ve iç pazarın etkin şekilde işlemesini sağlamak üzere şekillendiğini söyledi.

Gıdanın çiftlikten sofraya kadar olan zincirinin tüm aşamalarında kapsamlı düzenlemeler ve denetimler içeren AB'nin gıda güvenliği anlayışının, hayvan sağlığı, hayvan refahı ve bitki sağlığını da temin eden bütünleşik bir yaklaşımı benimsediğini ifade eden Nas, "Yıllar içerisinde geçirdiği reformlarla 50 yılı aşkın süredir AB üye ülkeleri, vatandaşlarının güvenli gıdaya erişimini garanti altına almayı hedefleyen gıda güvenliğine ilişkin AB mevzuatı, gerek AB aday ülkelerini gerekse AB'ye gıda ihracatı yapan ülkeleri yakından ilgilendirmektedir. AB'nin ortaya koyduğu yüksek standartlara rağmen bugüne kadar yaşanan deli dana hastalığı gibi krizler konunun hassasiyetini gözler önüne sermektedir." değerlendirmesinde bulundu.

Çiğdem Nas, gıda güvenliği konusu temelinde yatan tarım ve kırsal kalkınma faslının 2006'da AB Konseyinin Kıbrıs sorunuyla ilgili olarak açılmamasına karar verdiği fasıllar arasında yer aldığına değinerek, şöyle konuştu:

"Tarım konusu, Türkiye-AB Gümrük Birliği'nin gözden geçirilmesi ve modernizasyonu sürecinde de yeniden gündeme gelmektedir. Gümrük Birliği'nin sanayi mamulleri ile sınırlı kalmayıp tarım ürünlerini kapsayacak şekilde genişletilmesi kuşkusuz ki tarım sektörümüzde kapsamlı bir reform ve dönüşüm sürecini tetikleyecektir. Bu süreçte ürettiğimiz gıdanın, AB standartlarına uygun olması sürdürülebilir tarım kavramının yerleşmesi, üretimde kullanılan tarım ilacı, gübre ve bunun gibi katkıların düzenlenmesi, dağıtım sürecinde insan sağlığına yönelik metotların geliştirilmesi üzerinde durulmasının gerekeceği konulardan yalnızca birkaçını oluşturmaktadır. Üyelik sürecinde Türkiye'nin ekonomik ve sosyal hayatın bütün alanlarında olduğu gibi tarım konusunda da köklü ve somut reformlarla AB'ye uyum sağlaması gerekmektedir. Bu çerçevede tarım sektörü ile ilgili çeşitli yasal düzenlemeler yapılmış ve uygulamaya geçirilmiştir. Sektörün büyüklüğü, ülkemizin nüfusunun önemli bir bölümünü doğrudan ilgilendirmesi ve AB ortak tarım politikasının geçirdiği reform süreçleri, Türkiye'nin uyum çalışmalarını etkileyen unsurlar arasındadır. Bu nedenle ülkemiz tarım sektörü ile ilgili bütün kesimlerin, AB'de bu sektöre yönelik uygulamaları ve politikaları yakından takip etmesi gerekmektedir."

- "Tüketicilerin Alo 174 hattını kullanarak uygunsuzlukları bakanlığa bildirmesi önemli"

Gıda Güvenliği Derneği Başkanı Samim Saner de "tarladan çatala" her alanda bulunan gıda güvenliğinin, gıdada her türlü işlemin ne şekilde yapılması gerektiğini anlatan bir disiplin olduğuna değinerek, gıda güvenliğine yönelik tehlikeleri "fiziksel tehlikeler", "kimyasal tehlikeler" ve "mikrobiyolojik tehlikeler" şeklinde sıraladı.

Son 2 ay içerisinde yaklaşık 700 kişinin gıda zehirlenmesi nedeniyle hastanelik olduğunu, 2 kişinin de yaşamını yitirdiğini kaydeden Saner, "21. yüzyıl Türkiyesinde bu gerçekten Türkiye'ye, insanımıza, tüketiciye yakışmayan bir şey." dedi.

Saner, tehlikelerle mücadelede "devlet", "üretici" ve "tüketici" ayakları olduğunu anlatırken, şöyle konuştu:

"Devlet mevzuatları yayımlıyor. Bunların yüzde 90 oranında AB ile uyumlu olduğunu söyleyebiliriz. Bir de mevzuatların kontrolü var. Kontrolde daha ilerlemeye açık çok noktalarımız var. Üretici, kontrolün çok sağlıklı olmadığı yerde kendisini boşta hissedebiliyor. İşini çok doğru yapan üreticiler olduğu gibi çok yanlış yapanlar var. Tüketicinin ne istediğini bilmesi gerekiyor. Tüketici dernekleri olarak tüketicilere, daima mevzuata uygun üretilen, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından ruhsatı, izni bulunan, kim tarafından, nerede ve hangi tarihte üretildiği belli olan ürünleri alması mesajını tüketiciye vermemiz gerekiyor. Bunun dışında tüketicilerin de Alo 174 hattını kullanarak uygunsuzlukları bakanlığa bildirmesi önemli."

Yorumlar