İzmir'deki Gizli Bilgi ve Belge Bulundurma davası

- "Askeri gizli bilgi ve belge bulundurma" suçlamasıyla aralarında muvazzaf askerlerin de bulunduğu 357 sanık hakkında açılan ve şubat ayında beraatle sonuçlanan davanın gerekçeli kararı açıklandı - Karardan: "İddiaya konu suçların işlendiğini gösteren hukuka uygun hiçbir delil mevcut olmaması nedeniyle, yüklenen suçların sanıklar tarafından işlendiği iddia edilemez. Bu itibarla, tüm sanıkların yüklenen suçları işlemedikleri sabit olduğundan ayrı ayrı CMK'nun 223/2-b maddesi gereğince beraatlerine karar verilmesi yönünde hakimler heyetinde tam vicdani kanaat hasıl olmuştur" - "Ceza yargılamasında delil toplamaya ilişkin usul ve esaslar süs olmaları için değil, adli makamlar tarafından uyulmaları için konulmuştur"

Google Haberlere Abone ol
İzmir'deki Gizli Bilgi ve Belge Bulundurma davası

İZMİR (AA) - İzmir'de "askeri gizli bilgi ve belge bulundurma" suçlamasıyla açılan ve şubat ayında beraatle sonuçlanan davanın gerekçeli kararında, delillerin usule ve hukuka aykırı olarak toplandığı bildirilerek, hakimler heyetinde tam vicdani kanaatle "beraat" kararı verildiği aktarıldı.

İzmir'de "askeri gizli bilgi ve belge bulundurma" suçlamasıyla aralarında muvazzaf askerlerin de bulunduğu 357 sanık hakkında açılan, İzmir 5. Ağır Ceza Mahkemesi'nce şubat ayında "beraat"le sonuçlanan davanın gerekçeli kararı açıklandı.

406 sayfalık gerekçeli kararda, "adli arama yapılma şartları ve icrası", "dijital verilerin elde edilmesi", "telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenme", "teknik araçla izleme konuları"na ilişkin kanunlar, AIHM, Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay kararlarından örneklerle değerlendirilerek, sanıkların ev ve işyerlerinde yapılan aramalarda dijital materyaller ve fiziki dokümanlar ele geçirildiği, bu verilerin ele geçirildiği aramaların "hukuka aykırı", dolayısıyla ele geçirilen materyallerin de "kanuna aykırı" delil oldukları, ayrıca aramalarda ele geçirildiği bildirilen dijital verilerin imajlarının alınmamış olmasının da hukuka aykırı bir durum oluşturduğu belirtildi.

- "Beraat yönünde hakimler heyetinde tam vicdani kanaat oluştu"

Soruşturmanın başlamasına temel teşkil eden ihbar sonrası başlatılan teknik takip ve iletişimin dinlenmesi kararlarının hukuka aykırı olarak alındığı, bu kayıtların iddiaya konu suçlara ilişkin delil niteliği taşımadığına dikkati çekilen kararda, "iddiaya konu suçların işlendiğini gösteren hukuka uygun hiçbir delil mevcut olmaması nedeniyle, yüklenen suçların sanıklar tarafından işlendiğinin iddia edilemeyeceği"ne vurgu yapılarak "Tüm bu hale göre, ölümü nedeni ile hakkındaki kamu davasının düşürülmesine karar verilen sanık Alaettin Parmaksız dışındaki tüm sanıkların yüklenen suçları işlemedikleri sabit olduğundan ayrı ayrı CMK'nın 223/2-b maddesi gereğince beraatlerine karar verilmesi yönünde hakimler heyetinde tam vicdani kanaat hasıl olmuştur." görüşüne yer verildi.

- "Delil toplamaya ilişkin usul ve esaslar süs değil"

Hukuka aykırı olarak elde edilen delillerin yargılamada kullanılamayacağı belirten kararda, şu ifadeler yer aldı:

"Hukuk kuralları da toplum düzeninin ve özellikle kişi hak ve hürriyetlerinin korunması için vardır. Ancak, bu koruma keyfi, sırf güce ve otoriteye dayalı şekilde uygulanamaz. Ceza yargılamasında delil toplamaya ilişkin usul ve esaslar 'süs olmaları için' değil, adli makamlar tarafından uyulmaları için konulmuştur. Suç işlediği iddia edilse bile şüpheli ve sanığa ithamda bulunulduğunda, bu sırada iş ve işlemleri yürüten adli makamların öncelikle hukuka uygun davranması gerekir. Aksi halde, hukuk kurallarına ihtiyaç yoktur. Hukuk kuralları istenildiğinde ihlal edilmeleri için değil, elbette uyulmaları için vardır. Hangi gerekçe ile olursa olsun hukuk kurallarını görmezlikten gelmek hem doğru değil hem de mevcut kuralları ihlal edip sözde adaletin yerine gelmesi adına adaletsizliğe yol açmak demektir. Hiçbir hukuka aykırılığa göz yumulmamalıdır. Bugün önemsiz hukuka aykırılığa göz yumulduğunu söyleyen, yarın da önemli hukuka aykırılıkları önemsiz gibi gösterip göz ardı edebilir. Bu mantık ve subjektif takdir yetkisi kullanımının kabulü mümkün değildir. Hukuka aykırılığı, önemli - önemsiz, hak ihlal eden - şekli ihlal biçiminde ayırabilecek somut bir ölçüt olmadığı gibi, böyle bir ölçüt koymak ve savunmak da hukuki açıdan mümkün değildir.

Delillerin toplanması ile ilgili normlar birer hukuk kuralı olarak, insan hak ve hürriyetlerini korumak amacıyla konulmuşlardır. Bu sebeple yargılama makamı tarafından bir delilin hukuka uygun elde edilip edilmediği mutlaka incelenmeli ve hukuka aykırı olduğu tespit edilen delil yargılama dışında bırakılmalıdır. Sadece hakim tarafından verilen arama, iletişimin denetlenmesi, teknik araçlarla izleme kararlarının varlığı o koruma tedbirinin ve sonuçlarının hukuka uygun olarak kabulü için yeterli görülemez. Yasanın aradığı şartların somut olayda gerçekleşip gerçekleşmediği incelenmeli, bu konuda yalnızca mevzuatın öngördüğü hükümlerin karar metinlerinde yer alması ile yetinilmemeli, söz konusu şartların somut olayda oluşup oluşmadığına bakılmalıdır."

- Delillerin hukuka ve usule aykırılığı örneklerle anlatıldı

Soruşturma dosyasında tüm sanıkların ev, iş yeri ve araçlarında yapılan aramalarda delillerin elde edilişine ilişkin örneklere yer verilen kararda, tespit edilen hukuka aykırılıklar, "Dijital verilerin bulunma anının kamera çekiminde yer almaması, delillerin nasıl ve kim tarafından bulunduğunun tespit edilememesi, görevlilerin fiziki dokümanları incelemeksizin delil torbasına koymaları gerekirken kamera kayıtlarında aksine hareket ederek fiziki dokümanları incelediklerinin görülmesi, materyallerin adli kopyalarının (adli imaj) alınmaması, dijital materyallere ekleme yapıldığı yönünde oluşacak ithamlara karşı alınması gerekli HASH değerlerinin tespit edilerek tutanağa geçirilmemesi" gibi, maddeler halinde sıralandı.

Telefon arama kayıtları ve sinyallerinin sanıkların suçu işledikleri yönünde somut kanıtlar olmaksızın tek başına delil olamayacağı vurgulanan kararda, bu kayıtların "yardımcı delil" olarak dikkate alınabileceği ve suçlamaya yönelik somut delillerin güçlendirilmesinin dayanağı olarak kullanılabileceği belirtildi.

- Davanın geçmişi

İzmir Emniyet Müdürlüğüne 10 Ağustos 2010'da gönderilen ihbar maili üzerine Asayiş Şubesi Ahlak Büro Amirliğinin başlattığı, Organize Suçlarla Mücadele Şubesince sürdürülen yaklaşık 3 yıllık araştırma sonunda 49'u muvazzaf asker 93 şüphelinin tutuklanmasına karar verilmişti. TMK 10. maddesiyle görevli Savcı Zafer Kılınç'ın "askeri gizli bilgi ve belgeleri ele geçirme, bulundurma" suçlamasıyla 49'u muvazzaf asker 357 sanık hakkında hazırladığı iddianamede, sanıklar hakkında 2 yıl ile müebbet hapis arasında değişen cezalar istenmişti. İddianamede adı geçen 831 mağdurdan, aralarında devlet memuru, asker ve MİT mensubunun da bulunduğu çok sayıda kişinin suç örgütü tarafından fişlendiği iddia edilmişti.

Örgüt lideri olduğu iddiasıyla suçlanan marina işletmecisi Bilgin Özkaynak ile Narin Korkmaz hakkında "suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, kişisel verileri kaydetmek, devletin güvenliğine ilişkin belgeleri temin etmek" suçlarından müebbet ve dokuzar yıl, sanıklar arasındaki, o dönem Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanlığı yapan Donanma Komutanı Oramiral Veysel Kösele hakkında da "suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olmak, yasaklanan bilgileri temin etmek" suçlamasıyla 2 ila 6 yıl hapis cezası talep edilmişti.

İzmir 12. Ağır Ceza Mahkemesinde 16 Nisan 2013'te görülmeye başlanan davada bugüne kadar 44'ü Bursa 6. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından olmak üzere tutuklu 69 sanık tahliye edilmişti.

Özel yetkili mahkemelerin kaldırılmasına ilişkin düzenlemenin ardından davanın İzmir 5. Ağır Ceza Mahkemesinde görülmesi kararlaştırılmış, 5'i asker 10 tutuklunun da bu mahkemece tahliye edilmesiyle 357 sanıklı davada tutuklu kalmamıştı.

Milli Savunma Bakanlığının 20 Ekim 2014'te görülen duruşmadaki müdahillik talebi, "suçtan zarar görme ihtimali bulunduğu" gerekçesiyle kabul edilmişti.

İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması'na (FETÖ/PDY) yönelik soruşturmada örgütün, TSK içindeki mensuplarını öne çıkarmak için terfi sıralamasındaki rakiplerine yönelik sahte delillerle kumpas kurduğu, bu kapsamda "askeri gizli bilgi ve belge bulundurma" davasının soruşturma sürecinde kasıtlı usulsüzlükler yapılmasını sağladıkları, davanın sanıklarını kamuoyunda itibarsızlaştırarak bürokrasiden ve TSK'dan tasfiyesini amaçladıkları iddiasıyla operasyon talimatı vermiş, bu kapsamda düzenlenen 2 operasyonda 71 kişi gözaltına alınmış, adliyeye sevk edilenlerden 27'si tutuklanmış ve Fetullah Gülen hakkında tutuklanmaya yönelik yakalama kararı çıkarılmıştı.

HSYK 2. Dairesi ise davanın iddianamesini hazırlayan Savcı Kılınç ve tutuklama kararı veren Hakim Serdar Ergül'ü geçici olarak görevden uzaklaştırma kararı verirken, başvuru üzerine Karşıyaka 1. Ağır Ceza Mahkemesi de bu kişiler hakkında "yurt dışı çıkış yasağı" getirmişti.

Cumhuriyet Savcısı Ali Ertan 15 Şubat 2016'daki duruşmada verdiği mütalaada, dijital verilerin delil niteliği taşımadığını ve örgütün varlığına dair kanıt olmadığını belirterek, tüm sanıkların "örgüt" suçundan beraatini ve hukuka aykırı işlemlerle ilgili sorumlular hakkında suç duyurusunda bulunulmasını talep etmişti.

İzmir 5. Ağır Ceza Mahkemesinde 26 Şubat'ta görülen davanın son duruşmasında Mahkeme Başkanı Orhan Kızıltaş, tüm sanıklar hakkında "yüklenen suçun sanık tarafından işlenmediğinin sabit olması" sebebiyle esastan beraatına karar vermişti. Kızıltaş ayrıca davayla ilgili soruşturma aşamasında görev yapan kamu çalışanları hakkında fezleke hazırlanarak Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulmasının kararlaştırıldığını açıklamıştı.

.

Yorumlar