Hrant Dink cinayeti davası

- Dönemin İstanbul Jandarma İstihbarat Görevlisi Yüzbaşı Demirkale: - "Savcı hakkımda, 'FETÖ'nün altın çocuğu' diye ifade koymuş iddianameye. Altın çocuğuyum çok şükür ama ailemin, vatanımın altın çocuğuyum" - "O gün namussuzu, kendisini izleyenleri fotoğraftan teşhis ediyor. Bu katil teşhis ediyor. İyi de biz değiliz ama sen yazıyorsun oraya" - "Benim personelimi koordine ettiğim yazıyor, nasıl etmişim? Bunca 80-90 kişinin girdiği bir cinayet mi olur?" - Eski Emniyet Müdürü Güler: - "Muharrem Demirkale, Ali Fuat Yılmazer ve Erol Demirhan'ın alışılmışın biraz ötesinde ilişkileri vardı" - Eski Emniyet Müdürü Yılmazer: - "Biz koordinasyon gereğini yaparız. Akıl ve mantık da bunu gerektiriyor. Bir ilde istihbarat birimleri koordineli çalışmak zorundadır. Bu şahıs (Ahmet İlhan Güler) Şanlıurfa istihbarat müdürlüğü döneminde kaç kaçakçılık, silah ve uyuşturucu operasyonu yapmıştır? Çok fazla yasa dışı iş olmasına rağmen, sıfır operasyon yapmıştır" - "Erol Demirhan diyelim FETÖ'cü. Ahmet İlhan Güler, Demirhan'ı Şanlıurfa'dan kendi aldı İstanbul'a ve dinlemelerin başına koydu. Niçin görevlendirdi böyle bir Fetullahçıyı. Tanıyamamış mı? Urfa'daki kadroyu da İstanbul'daki kadroyu da o şekillendirmiştir"

Google Haberlere Abone ol
Hrant Dink cinayeti davası

İSTANBUL (AA) - Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink'in öldürülmesine ilişkin 85 sanığın yargılandığı davada savunma yapan tutuklu sanık Muharrem Demirkale, "Savcı hakkımda, 'FETÖ'nün altın çocuğu' diye ifade koymuş iddianameye. Altın çocuğuyum çok şükür ama ailemin, vatanımın altın çocuğuyum." dedi.

İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmada savunma yapan dönemin İstanbul Jandarma İstihbarat TİM Komutanı Yüzbaşı Muharrem Demirkale, askerlik görevine yıllarını verdiğini ancak darbe davalarında rütbelerinin söküldüğünü söyledi.

- "Dink'in öldürülmesi katillerinin umurlarında değil"

Hrant Dink'i öldüren katillerin yüzüne SEGBİS ile bağlandıklarında bakılması gerektiğini ve Dink'in ölmesinin umurlarında olmadığının görüleceğini öne süren Demirkale, "bugün cinayetle ilgili katillerin yakalanması gerektiği yönünde yazan kimi gazetecilerin de ziyaretine gittiği eski savcı Zekeriya Öz ile konuşurken ağızlarından salyalar akıttıklarını" savundu.

Demirkale, iddianamenin ispatlanmamış iddialar üzerine yazıldığını ve savcının iddialarını delilleriyle ortaya koyamadığını ileri sürerek, "Hakkımda çok ağır ithamlar var. Hangi eylemin hangi suçla ilgili olduğu, hangi suçun delilinin olduğu hukuki olarak belirtilmeliydi. 'Suçu işlemedik' diyoruz, 'yok' diyoruz, bunu ispatlamaya çalışıyoruz, anlatamıyoruz." diye konuştu.

Mahkeme heyetinin savcıya iddianamesini haklı gerekçelerle iki kere iade ettiğini ve suç olduğu iddia edilen eylemlerin dahi iddianamede belirtilmediğini söyleyen Demirkale, Ogün Samast'ın "takip edildiğini" iddia ettiği görüntülerde yer almadığı halde, o görüntülerdeymiş gibi yansıtıldığını ve bu konuda tutanak yazan polislerin mahkemede dinlenilmesini talep ettiğini de dile getirdi.

- Zekeriya Öz ile ilişkisi

İstihbaratçı asker olduğu için diğer istihbarat birimleriyle ilişkileri olduğunu anlatan Demirkale, savcı Zekeriya Öz'ü Mutki'de görev yaptığı dönemde tanıdığını, küçük bir yer olduğu için devlet görevlilerinin ortak bir yerde buluştuklarını, Öz'ün görevinde teröristlerle giriştiği çatışmayı kendisine sorduğunu, sonra Tatvan'da çalıştığını, o bölgede çalışan kamu görevlilerinin genelde Tatvan'a geldiğini, Öz'ün de bu vesileyle 2-3 kez buraya uğradığını ve geldiğinde de birkaç kez görüşüp çay içtiklerini iddia etti.

Görevli olduğu 1999 yılında Mersin'e tayin olduğunu ve Öz'ün ne zaman ayrıldığını hatırlamadığını da belirten Demirkale, şöyle devam etti:

"Ayrıldıktan sonra 2006 yılına kadar görüşmedim zaten Zekeriya Öz'le. Gittiğim her yerde telefonumu değiştiriyorum. İlişkilerimi bırakıp çıkarım, taşımam. Burada yine ilk işim istihbaratımızla koordineli çalışmaktı. Emniyet istihbaratıyla ilişki kuramadık, sağlıklı bir şekilde ama TEM şubeyle iyi ilişki kurduk. Mersin lağvolduktan sonra Ankara istihbarat komutanlığına TİM komutanı olarak tayin oldum. Yine görüşmüyorlardı istihbarat birimleri. Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığı personeliyle çok sağlıklı ilişki geliştirdim. Burada da 2 yıl kaldıktan sonra Şanlıurfa'ya gittim, çıkar amaçlı suçlarla ilgili. Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığı'ndan Ali Fuat Yılmazer'in ismini de verdiler. O şekilde selamını aldım. Engin'le birlikte Ali Fuat Bey'in yanına gittim. Urfa'da çalışmaya başladıktan sonra benim karşıma korkunç şeyler çıktı. PKK'ya ağır silahlar gidiyordu. Vahim tabloyu görünce hem emniyet hem MİT'le paylaşmak istedim. 2005 döneminde ilişkiler çok sıkıntılıydı. İki çok önemli şahsın Türkiye'ye Suriye ve Irak'tan silah, mermi soktuğunu gördüm. Rapor tutup Engin'le konuyu paylaştım, Ali Fuat Bey'in yanına gittim. Bir fotokopisini istihbarat şubeye teslim ettim. Aynı fotokopiyi MİT'e de verdim. Ne yapılıp yapılmadığını bilmiyorum. Sistemle ilgili yardımları oldu bana. Çalışmalardan 10 gün sonra bir kamyon yakalandı. İnsanların samimiyetinize inanması lazım."

- "Beşiktaş Adliyesi'ndeki bütün savcılarla çalıştık"

Davanın sanığı olan personelle nerelerde tanıştığını anlatan Demirkale, jandarma istihbaratının emniyet istihbaratı gibi olmadığını, işlemleri takip etme zorunluluklarının olduğunu ve bu yüzden Beşiktaş Adliyesi'ndeki savcılarla muhatap olduklarını söyledi. Savcıların kendilerine haklı bir şeklide, 'kıdemli arkadaşlarınızı gönderin' dediklerini ve adliyeye işlemler için genelde subayların gittiğini de vurgulayan Demirkale, Beşiktaş Adliyesi'nde hemen hemen bütün savcılarla çalıştıklarını ve bunlardan birinin de Zekeriya Öz olduğunu dile getirdi.

Zekeriya Öz'den Ergenekon operasyonundan sonra uzaklaştığını ve zaten Öz'ün o dönem ulaşılmaz bir adam olduğunu anlatan Demirkale, iddianamede yanlışlıklar ve çarpıklıklar olduğunu ileri sürdü.

- "80-90 kişinin girdiği bir cinayet mi olur?"

Muharrem Demirkale, Hrant Dink'in evinin bulunduğu belirtilen Bakırköy'e gitmediği halde HTS kayıtlarına göre orada bulunduğunun iddianamede yer aldığını ve bunun basit bir hata olmadığını savunarak, "Ogün namussuzu, kendisini izleyenleri fotoğraftan teşhis ediyor. Bu katil teşhis ediyor. İyi de biz değiliz ama sen yazıyorsun oraya." dedi.

Dink'i takip eden personelin 9 kişi olduğunun belirtildiğini ve bunu gazeteci Nedim Şener'in de yazdığını vurgulayan Demirkale, "Nasıl 9 kişi diye yazıyorsunuz? Bambaşka yerdeler bu kişiler. Nasıl yazıyorsunuz bunları? Sinyal bile vermiyorlar. Benim personelimi koordine ettiğim yazıyor, nasıl etmişim? Bunca, 80-90 kişinin girdiği bir cinayet mi olur? Hakkımda, savcı 'FETÖ'nün altın çocuğu' diye ifade koymuş iddianameye. Altın çocuğuyum çok şükür ama ailemin, vatanımın altın çocuğuyum. Haramilerin altın çocuğu değilim." ifadesini kullandı.

Mahkeme heyeti başkanı Ali İhsan Horasan'ın, Ahmet Güler'in savcılığa verdiği, "Muharrem Demirkale'nin Ali Fuat Yılmazer ve Erol Demirhan ile irtibatı normal değildir. Bütün bu şahısların ortak özelliği FETÖ sanıkları, şüphelileri olmalarıdır. Erol Demirhan bana Demirkale'yi, 'üsteğmen Selçuk' olarak tanıttı. Seslendiğimde, 'emirlerinizi bekiyorum' demişti. Çok yakın çalışmışlardır." şeklindeki beyanı hatırlattı.

Söz alan tutuksuz sanık, dönemin İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler de beyanıyla ilgili şunları dile getirdi:

"Şanlıurfa'da il jandamayla yakın diyalogum oldu. Bu diyalog da yukarıdan aşağıya doğru irtibatlanır, geliştirilir. Şube müdürü şube müdürüyle, alt rütbedeki alt rütbedekiyle görüşür. Orada çalışan jandarma istihbarat şube müdürlerini tanırım. Onlarla diyalogum vardı ama Muharrem Demirkale ile Erol Demirhan vasıtasıyla tanışmış olduk. Hrant Dink gelişmeleri üzerine, 'Bu arkadaş kim?' dedim. O sırada Muharrem'in fotoğrafını gördüm, hem Urfa'da hem İstanbul'da yanımda çalışan polise sordum. 'Urfa'dan, Erol Demirhan ve Ali Fuat Yılmazer ile çok samimi olduğunu' söyledi. Benim gördüğüm ilişki tarzından farklıydı. Erol Demirhan teknik dinleme kısmındaydı. Muharrem de PKK'ya bakıyordu. İş ilişkisiyse normal değil, onun dışında samimi olabilirler tabii. Söylemek istediğim oydu. Kod adı kullanmasını da ben çok anlayamadım. Biz bazı pozisyonlarda kendimizi gizleme durumunda değiliz emniyet olarak jandarmaya karşı. Çok yoğun ilişkileri olmuştur ama ilişkilerin formatlı olması lazım. Alışılmışın biraz ötesinde ilişkileri olduğunu düşündüğümü söyledim savcıya."

- Yılmazer: "İlişki mevzuatlara dayanıyor"

Bu beyanlara karşılık söz alan tutuklu sanık Ali Fuat Yılmazer de, Güler'in, "normal ilişki değil" yorumunun kişisel yorum olduğunu ve aksine ilişkinin mevzuatlara dayandığını belirterek, şunları söyledi:

"Biz koordinasyon gereğini yaparız. Akıl ve mantık da bunu gerektiriyor. Bir ilde istihbarat birimleri koordineli çalışmak zorundadır. Bu şahıs, (Ahmet İlhan Güler) Şanlıurfa istihbarat müdürlüğü döneminde kaç kaçakçılık, silah ve uyuşturucu operasyonu yapmıştır? Çok fazla yasa dışı iş olmasına rağmen, sıfır operasyon yapmıştır. MİT ile koordine kurmazsanız, yapamazsınız operasyonları. Terör, uyuşturucu alır başını gider ve gitmiştir orada. Yasalara ve mevzuatlarımıza aykırı olan bu kopukluktur. O yapamadığını anlatıyor. Demirkale'nin altyapısını hazırladığı çalışmayı yapması için ben gerekli talimatı verdim ve operasyonlardan alınan bir dünya sonuç da ortada. Nezaketen bana ziyarete geliyordu işle ilgili gelirken. Bu usul değilse Allah aşkına nedir usul? O dönem Türkiye'nin en büyük operasyonlarını yaptık, müşterek yakaladık, basın açıklaması da müşterek yapıldı. Örneği yok. Bunun nesi eleştiriliyor anlamakta güçlük çekiyorum. Özel ilişki değil, yükümlü olduğumuz mesleki ilişkidir bu."

Başkan Horasan'ın "Cemaatten kaynaklanan bir irtibattan bahsediliyor?" hatırlatması yaptığı Yılmazer, "İma o ama altı dolmuyor iddianın. Erol Demirhan diyelim FETÖ'cü, Urfa'dan kendi aldı İstanbul'a ve dinlemelerin başına koydu. Niçin görevlendirdi böyle bir Fetullahçıyı. Tanıyamamış mı? Urfa'daki kadroyu da İstanbul'daki kadroyu da o şekillendirmiştir. Ben bir tane bile rütbeli almadım. Nasıl özel ilişki?" dedi.

Savunmasına devam eden Demirkale, Türkiye'nin kumpasa getirildiğini düşündüğünü belirterek, "Ateş çemberinden geçiyoruz. Ergenekon'u olsun, Balyoz'u olsun, 'her şey kumpas' deniyor. 15 Temmuz gerçek mi? Emniyette bize işkence edileceğine, el svapları alınsaydı mahkemede top çevrilmez, kim ateş etti sorgulanmazdı." dedi.

Mahkeme heyeti başkanı Horasan'ın, "15 Temmuz'un darbe olmadığını mı söylüyorsunuz?" diye sorduğu Demirkale, "(15 Temmuz darbedir) diyorum ama bunun arkasındaki tezgahı merak ediyorum. Bir tezgah var bu işin içinde. Ergenekon'un yüzde 10-15'i gerçek zaten. Evrakları görmüştük. Şimdiyse 'yok' diyorlar. Bunu anlatmaya çalışıyorum." ifadesini kullandı.

Demirkale, "15 Temmuz'un arkasında bir unsurun olduğunu mu söylüyorsunuz?" diye soran başkan Horasan'a, "Arkasında bir değil, birçok unsurun olduğunu düşünüyorum." yanıtını verdi.

Tutuksuz sanıklarından Bekir Yokuş da savunma yaparak, görüntülerde görünen kişinin kendisi olmadığını, cinayet günü Yavuz Karakaya ile göreve çıktığını, Muharrem Demirkale mahiyetinde çalışmadığını, HTS kayıtlarında olay yerinde olmadığının belli olduğunu ve cinayetle hiç bir alakasının olmadığını öne sürdü.

Duruşma perşembe gününe ertelendi.

Yorumlar