FETÖ'nün "çatı iddianamesi" kabul edildi (6)

- İddianameden: - "Türkiye'de bu cemaat yapılanması, vesayetin yeni versiyonudur. Paralel devlet, millet ve devlet üzerindeki cemaat vesayetidir" - "Örgüt, polis ve özel yetkili mahkemelerde görevli hakim ve savcılar eliyle yapmak istediği her şeyi yargı üzerinden usulsüz olarak yaptırmıştır" - "2007'de FETÖ'nün kadrolaştığı özel yetkili savcılar (mahkemeler), militarizm ve cuntalarla, kirli geçmiş ile hesaplaşma, faili meçhul olaylarla yüzleşme adına soruşturmalar başlatmıştır. 'Türkiye demokratlaşıyor, kirli mazisini ve bağırsaklarını temizliyor' algısı oluşturulmuş, bu beklenti toplumdan önemli destek almıştır" - "Özel yetkili mahkemelerin cemaat egemenliği sağlamak için haksızlık yaptığı ve cemaati egemen kılmak için devlet sistemine sızan Truva atları olduğunun fark edilmesi üzerine bu davalar aldığı desteği kısa sürede yitirip toplumsal tepkiye yol açmıştır"

Google Haberlere Abone ol
FETÖ'nün "çatı iddianamesi" kabul edildi (6)

ANKARA (AA) - Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının "Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY)" ile ilgili iddianamesinde, "Türkiye'de bu cemaat yapılanması, vesayetin yeni versiyonudur. Paralel devlet, millet ve devlet üzerindeki cemaat vesayetidir." ifadeleri kullanıldı.

Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesince kabul edilen iddianamede, FETÖ'nün dini maske olarak kullanıp, dine hizmet ettiği gerekçesiyle kendisini meşrulaştırmak istediği belirtildi.

İddianamede, cemaatin, "İslam'ın yayılmasına hizmet eden, dindar gençlik yetiştirilmesine, ülkesine, devletine bağlı, çalışkan, hayırsever bir topluluk oluşturulmasına, ülkeyi barışa, huzura ulaştırmak için çalışan, okul ve yurt açarak gençlerin okuması ve ülkenin kalkınmasına adayan, gariban ülkelere ilim, irfan götüren, ülkemizin milli marşını, dilini, kültürünü öğretmek için çabalayan topluluk olarak topluma algılatıldığı" kaydedildi.

Gerçeklerin ise hizmet hareketinin masum olmadığını, devlet ve toplum nazarında devleti ele geçirme amacını başarılı şekilde gizlediğini gösterdiği bildirilen iddianamede, Gülen cemaatinin, başlangıçta devletin pek ilgi göstermediği din eğitimine önem vererek, toplumda genel kabul gördüğü ifade edildi.

Cemaatin, modernite ile İslam'ı bağdaştırmış gibi yaparak hem dindar ve hem modern kesimlerinden destek ve ilgi gördüğü vurgulanan iddianamede, "Cemaat, bir yanda içki içenleri, kumarbazları, tefecileri bünyesine alırken, diğer yanda dindar ve muhafazakar kesimlere hitap etmiştir. Toplumdaki her kesime veya kişiye nabza göre şerbet verilerek meşruluk sağlanmıştır. Din, onlara toplum nezdinde önemli bir meşruluk alanı sağlamıştır." değerlendirmeleri yer aldı.

İddianamede, cemaatin, meşruluk kazanmada yurt içi ve dışındaki eğitim faaliyetini etkili şekilde kullandığına işaret edilerek, bu yolla meşruluk kazandığı, toplumun örgüte olumlu bakmasını sağladığı anlatıldı.

Öğrenci çocukların eğitim bahanesiyle evlere alıştırılıp militanlaştırıldığına işaret edilen iddianamede, başı dara düştüğünde, eğitim ve yurt dışı okullarının faaliyetini öne çıkararak engellerden sızmayı beceren cemaatin, yurt dışında okullar açarak devlet nezdinde prestijini artırdığı, bir yandan devlet ve kamuda kadrolaştığı, bir yandan bu hizmetlerin devamı için şirketlerine ihaleler aldığı, devlet imkanlarını sınırsız kullandığı, bedelsiz arsa, para, ekonomik kaynak topladığı bildirildi.

İddianamede, şu ifadelere yer verildi:

"Cemaat şirketlerinin her yıl olağanüstü büyümesinin altında yatan sebep, cemaatin meşruluk kazanıp mali kaynak toplamasıdır. Cemaat, okulları, yurtları, dershaneleri, basın yayın kuruluşları, haber ajansı, bankaları ile örgüt için istihdam alanı yaratmıştır. Bu alanlarda çalıştırdığı kişiler üzerinden de meşruluk kaynağı sağlamaktadır. Cemaat bu yolla ülke ekonomisine katkı sağladığını iddia ederken, kendi mensuplarına da eserleriyle övünen her yer ve alanda cemaatin var olduğu ifade edilerek gurur duymaları sağlanmaktadır. Cemaat, bilgisayar ve teknik işlerde uzmanlaşmaya önem vermiştir. Devletin hemen her konudaki teknik personelini ve bilişim uzmanlarını yetiştirmiştir. Örgüt, devletin ihtiyaç duyacağı bütün alanlarda teknik personel yetiştirmiş, kalifiye eleman için kendisi dışında hiç kimse kalmamasına özel bir özen göstermiştir. Bu durum ona bir meşrulaşma alanı açmıştır. Toplu olarak kopya çekip devlette kadrolaşana kadar Fetullahçıların özellikleri, kamu kaynakları ve devlet imkanlarını kullanan, iyi eğitim almış, yüksek lisans veya doktora yapmış, yurt dışını görüp tanımış veya yaşamış, yabancı dil bilen, kamu idarelerinde verilen emre sonuna kadar itaat eden, en iyi şekilde çalışan, işini iyi yapabilen, disiplinli, işi için elinden gelen gayreti gösteren, en sorunsuz, kalite ve kalifiye bakımından meziyetli, kabiliyeti yüksek ve zeki, teknolojiye meraklı, çağın bilgisini öğrenmeye çalışan, açıktan olmasa bile dini vecibelerini yerine getirmeye çalışan kimselerdir. Ancak bir abinin talimatıyla, bu kadar zeki ve donanımlı kimselerin her türlü tehlikeye atılan, suç işleyebilen, örgüt menfaati için her türlü ahlaksızlığı, hukuksuzluğu, çirkinliği, günahı, ayıbı işleyebilir hale gelmeleri anlaşılamamaktadır. Asker disiplinine sahip örgütte zamanla bozulma başlamış, kadrolar devlete düşman bir kitle haline getirilmiştir. Bu durumu fark edenler susturulmuştur. Örgütün işlediği suçlar, başka suçlar işlenerek üzeri örtülmüştür."

Örgütün genellikle yargı, silahlı asker ve emniyeti araç olarak kullandığı vurgulanan iddianamede, FETÖ'nün, "başbakan ve bakanlara suikastları önlemiş" gibi propaganda yaptığı, hükümete karşı askeri bürokrasinin darbe yapacağı iddiasıyla birçok "sözde darbe planı" ortaya çıkardığı ve hükümet nezdinde vazgeçilmez bir güç olduğunu ortaya koyarak mükafat beklediği belirtildi.

Bütün bunların FETÖ'yü toplum gözünde meşrulaştırırken, sivil siyasetin güçlendiği ve askeri bürokrasinin vesayetinin kırıldığı iddiasıyla kamuoyu desteği sağladığı bildirilen iddianamede, örgütün, onları kendi amaçları için kullanmak isteyen siyasi parti ve kurumların desteğini aldığı, birçok kişi ve kuruma boyun eğdirip üstünlüğü ve gücünün büyüklüğünü kabul ettirdiği kaydedildi. Dünya görüşü olarak ters gibi görünen kişi ve siyasi partilerin kurumsal desteğini almasının, FETÖ'ye meşruluk kazanmada katkı sağladığı aktarılan iddianamede, "Toplumun her kesiminde örgütle baş edilemeyeceği, çok organize oldukları ve gücüne erişilemeyeceği kanaati oluşmuş ve hemen herkes ülkedeki iyi veya kötü her şeyi örgütten bekler hale gelmiştir." ifadeleri kullanıldı.

- Yargıdaki cemaat operasyonları

Türkiye'nin yakın geçmişinin, askeri darbe ve askerin siyaset üzerindeki etkisi altında geçtiği hatırlatılan iddianamede, askerin 2002 seçimleri sonrası siyaset üzerindeki gölgesinin açıkça hissedildiği bildirildi. AK Parti'nin Kasım 2002'de iktidara gelmesiyle askerin, hükümete karşı fiili tavır alacağına ilişkin emareler üzerine, FETÖ'nün Türk Silahlı Kuvvetlerindeki kadrolarının, dışarıya sürekli bilgi, belge taşıdığı, hükümete askeri belgeleri gösterip, bilgi vererek, onları bu faaliyetlere inandırdığına işaret edildi. Cemaatin sahte askeri belgelerle hükümetin şüphesini pekiştirdiğine dikkati çekilen iddianamede, belgelerin sahteliğinin uzun süre tespit edilemediği belirtildi.

Askeri yetkililer ve bazı komutanların "Müdahale ederiz, rejimi değiştirtmeyiz, laiklikten taviz vermeyiz, rejimin sahibiyiz" türü konuşma ve açıklamaları, "Genç subaylar rahatsız" gibi gazete beyanları, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının parti kapatma dosyasının askerlerce verilen belge ve bilgilerden oluşması, askerin ölçüsüz bir tavır içerisinde hükümete karşı olduğunu belirtmesi, 27 Nisan 2007 bildirisi, Cumhurbaşkanlığı seçimine askerin engel olmaya çalışmasının bu kanıyı güçlendirdiği vurgulanan iddianamede, Cumhurbaşkanlığı seçimlerine 27 Nisan 2007'da askerin doğrudan müdahale ederek, muhtıra verdiği, "sözde değil, özde cumhuriyete bağlılık" siyasi sözleriyle seçimi yaptırmayacağını ilan ettiği anlatıldı.

İddianamede, şu bilgiler paylaşıldı:

"Bu ortamda, 2007'de FETÖ'nün kadrolaştığı özel yetkili savcılar (mahkemeler), militarizm ve cuntalarla, kirli geçmiş ile hesaplaşma, faili meçhul olaylarla yüzleşme adına soruşturmalar başlatmıştır. 'Türkiye demokratlaşıyor, kirli mazisini ve bağırsaklarını temizliyor' algısı oluşturulmuş, bu beklenti toplumdan önemli destek almıştır. Başlayan davaların geçmişle hesaplaşacağı, bu sayede demokrasi standardının yükseleceği, hukukun egemen olacağı, askerlerin batı ülkeleri gibi asıl mevzilerine çekileceği, sivil siyasetin hakim olacağı düşünülmüştür. Böyle ortamda sivil toplum, demokratlar ve aydınlar bu gelişmeleri başlangıçta genel olarak desteklemiştir. Özel yetkili mahkemelerin hukuka aykırı bazı işleri bile 'Bu tip şeyler olabilir, gelip geçicidir, düzeltilebilir, mesafe alınması, demokratik adım atılması ve büyük bir hesaplaşma içerisinde küçük hata olabilir' düşüncesiyle desteklenmiştir. Bütün bunların cemaat operasyonu olduğu, temelinin haksız olduğu su yüzüne çıkana kadar toplumun geniş kesimleri gelişmeleri desteklemiştir. Özel yetkili mahkemelerin cemaat egemenliği sağlamak için haksızlık yaptığı ve cemaati egemen kılmak için devlet sistemine sızan Truva atları olduğunun fark edilmesi üzerine bu davalar aldığı desteği kısa sürede yitirip toplumsal tepkiye yol açmıştır."

- "Cemaat yapılanması, vesayetin yeni versiyonudur"

Türkiye'de vesayetin, toplum mühendisliğine duyulan istek anlamına geldiği belirtilen iddianamede, "Türkiye'de bu cemaat yapılanması, vesayetin yeni versiyonudur. Paralel devlet, millet ve devlet üzerindeki 'cemaat vesayetidir'. Bu yeni tip vesayet, askere karşı oluşturulan nefret ve toplum algısıyla yönetilmiştir." ifadeleri kaydedildi.

Cemaatin, TSK'ya karşı hükümeti kendi yanına çekmek için, askerin hükümet yetkililerine karşı suikast yapacağı iddiasını yayarak, kozmik odada arama yaptığı, "Başbakana suikast yapılacağı" iddiasıyla operasyonlar düzenlediği aktarılan iddianamede, şu değerlendirmelere yer verildi:

"Başbakanın evinin yakınındaki cami minaresine kazaen uçak çarpması, bazı askeri yetkililerin eşi başörtülü olduğu için bakanlara selam vermek istemediğinden tavır ve davranış geliştirmeleri, cemaatin usulsüz dinlediği kişilerin abartılı, ölçüsüz ses kayıtlarını kamuoyuna servis etmesi, askerin hükümeti istemediği ve ihtilal yapabileceği kanaatini kuvvetlendirmiştir. Örgüt, hükümete karşı karşıya olunan tehlikeyi ileri sürerek, toplumu bile bir tür kendisine mahkum etmiştir. Operasyonlar sonrası polis ve savcılar el altından medyaya dağıtıp yaptıkları yayınlarda karanlık örgütlerin hükümeti devireceği, suikast yapacağı, sabotajlar olacağı, bunları illegal örgütlerin yönettiği havası ile hükümet algı olarak idare edilmiştir. Örgüt, polis ve özel yetkili mahkemelerde görevli hakim ve savcılar eliyle yapmak istediği her şeyi yargı üzerinden usulsüz olarak yaptırmıştır.

FETÖ, kamu idarelerinde ülkedeki bütün kurumlarda hakimiyet sağlamak üzere kadrolaşmıştır. Muhtemel bir askeri müdahalede kadrolarının ezilmemesi için tedbirli hareket etmiş 2003 ila 2007 yıllarında pasif durumda kalmıştır. Örgüt, 2007'den sonra örgütlenmesini tamamlamış, güç dengesini lehine çevirmiş ve operasyon hünerini ortaya koymuştur. Anayasa değişikliği, örgütü devlet içinde çok ileriye taşımıştır ve 12 Eylül 2010 sonrasında artık örgüt kendini devletin tek fiili hakimi olarak görmeye başlamıştır. Bu durum 17 Aralık 2013 gününe kadar devam etmiştir."

İddianamede, Türkiye'nin, sırf Fetullah Gülen cemaatinden olmanın kamuda atama ve yükselmede yeterli tek kriter olduğu bir dönem yaşadığı belirtildi.

(Sürecek)

Yorumlar