"Asırlık çınarlar" Atatürk'ü anlattı

- İzmir'de yaşayan 100 yaşındaki Onur: "Önderimiz okulumuza geldi, sonra bizim sınıfımıza girdi. Yer vermek istedim 'hayır' dedi, bizimle konuşurken saçlarımı okşadı. O anda çok heyecanlı ve çok mutluydum. Ziyaretin ardından arkadaşlarım saçlarımı ellemek istedi, izin vermedim. Atatürk dokunduğu için 15 gün boyunca saçlarımı yıkamadım" - "Çocuk aklı işte, Atatürk'ün hiç ölmeyeceğini düşünüyorduk. Acı haberi aldığımızda hem okulumda hem de evimizde herkes ağladı. Hatırlıyorum, babaannem o kadar üzülmüştü ki Atatürk'ü kendi evladı yerine koyuyordu adeta. Ama her 10 Kasım'da o günkü acıyı hatırlıyor, tekrar yaşıyorum" - 95 yaşındaki Yaylalı: "Atatürk'ü ilk kez 1926 yılında henüz 4 yaşındayken, Erzurum'a giderken Sivas'taki köyümüze uğradığı zaman gördüm. Atatürk, köylülerle sohbet etti, ben de diğer çocuklarla birlikte ziyareti ilgiyle, heyecanla takip ettim" - "Dolmabahçe'ye büyük kapısından girdik, toplantı salonu olan büyük bir avizesi bulunan yerde Atatürk'ün tabutu duruyordu, çevresinde 6 general nöbet tutuyordu. Halk katafalkın önünden 5'erli sıralar halinde geçiyordu, her geçen katafalktaki tabutun önüne geldiğinde saray ağlamadan inliyordu"

Google Haberlere Abone ol
"Asırlık çınarlar" Atatürk'ü anlattı

İZMİR (AA) - MERİÇ ÜRER / TEZCAN EKİZLER - Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü dünya gözüyle görme şansı yakalayan 100 yaşındaki Meziyet Onur ve 95 yaşındaki Şaban Yaylalı, yıllardır hafızalarında kalan anıyı ve Büyük Önder'in ebediyete kavuştuğu 10 Kasım 1938'de Türkiye'nin yaşadığı büyük acıya ilişkin hatıralarını anlattı.

İzmir'in Karantina semtinde yaşayan Onur, henüz 8 yaşında Atatürk'ü görme şansını yakalamış yaşayan nadir isimlerden biri.

Balkan Savaşları'nın ardından Türkiye'ye göç ederek ailesiyle İzmir'e yerleşen subay Şerafettin Bey'in 4 çocuğundan biri olan Meziyet Okur, o yıllarda çocukların Atatürk'ün kahramanlıklarını dinleyerek büyüdüklerini aktardı.

Kendilerinin Balkan göçmeni olması ve mavi renkli gözleri nedeniyle okuldaki öğrencilerin çoğunun "Mustafa Kemal'in akrabası mısınız" diye sorduğunu, bundan da çok keyif aldığını anlatan Onur, Hakimiyet-i Milliye İlköğretim Okulunda 2'nci sınıfa giderken Atatürk'ün okullarına geldiğini ve bu sayede görme şansı yakaladıklarını söyledi.

Üzerinden 92 yıl geçmiş olsa da o günü, hatta dakikaları hafızasında canlı tutan Meziyet Onur, hatıralarını şöyle aktardı:

"1924 yılında Atatürk okulumuza geldi. O hepimizin kahramanıydı, geldiğini duyunca çok heyecanlandık. Kalbim hızla atmaya başladı. Önderimiz okulumuza geldi, sonra bizim sınıfımıza girdi. Yer vermek istedim 'hayır' dedi, bizimle konuşurken saçlarımı okşadı. O anda çok heyecanlı ve çok mutluydum. Ziyaretin ardından arkadaşlarım saçlarımı ellemek istedi, izin vermedim. Atatürk dokunduğu için 15 gün boyunca saçlarımı yıkamadım."

10 Kasım 1938'de Atatürk'ün vefatını duyduğu gün çok üzüldüğünü ve çok ağladığını gözleri dolarak anlatan Onur, "Çocuk aklı işte, Atatürk'ün hiç ölmeyeceğini düşünüyorduk. Acı haberi aldığımızda hem okulumda hem de evimizde herkes ağladı. Hatırlıyorum, babaannem o kadar üzülmüştü ki Atatürk'ü kendi evladı yerine koyuyordu adeta. Ama her 10 Kasım'da o günkü acıyı hatırlıyor, tekrar yaşıyorum. Büyük bir kişilikti, keşke şimdi yaşıyor olsaydı. Ona sarılmak isterdim." diye konuştu.

- "Atatürk'ün emriyle bize yeniden ev yapıldı"

İzmir'de yaşayan 95 yaşındaki Şaban Yaylalı ise Atatürk'ü ilk kez 1926 yılında henüz 4 yaşındayken, Sivas'taki köylerine gelmesiyle gördüğünü belirtti.

Yaylalı, Erzurum'a giderken köylerine uğrayan Atatürk'ün burada köylülerle sohbet ettiğini, kendisinin de diğer çocuklarla birlikte ziyareti ilgiyle takip ettiğini dile getirdi.

O dönem köylerinde yaşam şartlarının iyi olmadığını ve köylülerin talepleriyle ilgili yazılarını Büyük Önder'e ilettiklerini dile getiren Şaban Yaylalı, "Babamların da verdiği bir dilekçe var. O dilekçenin karşılığı olarak Atatürk'ün emriyle bize yeniden ev yapıldı. Bunu ailem ve köylülerden çok dinledim. Bize 2 sene içerisinde yapılan yeni ev teslim edilmiş, biz de 4-5 yıl o evde yaşadık." dedi.

Gençlik yıllarında Atatürk'e hayranlığının daha da arttığını ve onu tekrar görmek istediğini, göremediği için büyük üzüntü duyduğunu kaydeden Yaylalı, 16 yaşına geldiğinde Atatürk'ün vefat ettiğini ve bunun kendisini derinden etkilediğini ifade etti.

O dönemde İstanbul'da ziraat mektebinde öğrenci olduğunu, Atatürk'ün vefat haberinin gelişiyle birlikte Türkiye'de adeta "hayatın durduğunu" kaydeden Şaban Yaylalı, şöyle devam etti:

"1938 yılı perşembe günüydü öldüğü gün. Biraz yağmur var, ben ziraat mektebinde okuyordum. Elimizde toprak işleme aletleri var, dışarıda çalıştık, saat 12'ye doğru okula geldik. Bir de baktık ki okulun önündeki bayrak yarıya inmiş. Atatürk'ün öldüğünü öğrendik. Öğleden sonra tekrar çalışmaya gitmedik. Okulda çalışmalar 4 saat öğleden önce, 4 saat öğleden sonra. Öğleden sonraki derslere girmedik. Okul müdürümüz o zaman bizi teselli etmeye çalıştı. Hepimiz çok üzgündük, adım atacak takati kendimizde bulamadık. O kadar üzülmüştük. Hayatımızın o şekle getirilmesinde büyük hizmetleri olan bir kişinin, dünya çapında rağbet görmüş bir liderin yitirilmesi bizi kalben üzdü ve ağlamalarımız uzun süre devam etti."

Atatürk'ün ölümüyle kendilerine katafalkı ziyaret etmeleri için izin verildiğini belirten Yaylalı, bu ziyaretleriyle ilgili de şunları anlattı:

"Cuma günü katafalkı ziyarete gittik. İstanbul'un Fındıklı semtinden itibaren yaya kaldırımında 5'erli kişiler halinde gruplar vardı. Dolmabahçe'ye büyük kapısından girdik, toplantı salonu olan büyük bir avizesi bulunan yerde Atatürk'ün tabutu duruyordu, çevresinde 6 general nöbet tutuyordu. Halk katafalkın önünden 5'erli sıralar halinde geçiyordu, her geçen katafalktaki tabutun önüne geldiğinde saray ağlamadan inliyordu. O heyecanla geçenlerden bayılanlar oluyor. Bayılanları çiğneyerek geçenler oldu. Durmak yok, arkası geliyor çünkü. Onu gören kişinin ağlamadan geçmesi mümkün değil. Biz cenazenin önünden geçtik, karşıdan gelen grupla karşılaşmamak için başka kapıdan çıktık."

Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün cenazesinin Ankara'ya gönderilişine de şahitlik ettiğini anlatan Şaban Yaylalı, Sirkeci'nin caddelerinde kalabalıktan adım atmak mümkün olmadığını belirterek, "Cenazeyi atlar çekiyor, arkada askerler, yabancı ülkelerin askerleri, onların genel temsilcileri vardı. Sokaklardan cenaze arabası görününce muazzam bir ağlama gürültüsü çıkıyor. Gülhane Parkı'na kadar gidiyor cenaze, burada Zafer Torpidosu'na nakledildi, oradan da açıktaki Yavuz harp gemisine. İzmit'e kadar denizden taşındı, trene binerek Ankara'ya uğurlandı." ifadeleriyle anılarını paylaştı.

Atatürk'le ilgili çok fazla kitap okuduğunu belirten Yaylalı, Büyük Önder'in halkın yüreğine sahip bir lider olduğunu vurgulayarak, TBMM'nin açılışını Müslümanların mübarek günlerinden olan cumaya denk getirmesinin de bunu ispat ettiğini sözlerine ekledi.

Yorumlar