"Antibiyotik tükenen tek ilaç türü"

- Türk Mikrobiyoloji Cemiyeti Başkanı Prof. Dr. Kayacan: - "Antibiyotikler çok önemli bir kaynaktır ve korunmaları gereklidir. Aynı zamanda antibiyotik tükenen tek ilaç türüdür. Bu nedenle henüz çok geç değil ama artık harekete geçmeliyiz" - "Günümüz verilerine göre antibiyotiklere dirençli bakterilere bağlı olarak Amerika ve Avrupa'da yılda 50 bin hasta hayatını kaybetmektedir. Dünyanın geri kalanı da dahil edildiğinde bu sayının toplamda 700 bin hastayı aştığı hesaplanmaktadır. Kriz kontrol altına alınamazsa 2050 yılında bu rakamın 10 milyona çıkmasından korkulmaktadır" - Prof. Dr. Gür: - "Türkiye'de reçetesiz antibiyotik satışının engellemesi çok büyük bir milat oldu. Bunun takip edilmesi ve denetlenmesi gerekiyor. Çünkü hastalar sadece reçete edilen antibiyotikleri kullanmalı. Reçetesiz kullanım kesinlikle geçerli olmamalı"

Google Haberlere Abone ol
"Antibiyotik tükenen tek ilaç türü"

İSTANBUL (AA) - HATİCE ŞENSES - Türk Mikrobiyoloji Cemiyeti (TMC) Başkanı Prof. Dr. Çiğdem Kayacan, antibiyotiklerin çok önemli bir kaynak olduğunu ve korunması gerektiğini belirterek, "Aynı zamanda antibiyotik tükenen tek ilaç türüdür. Bu nedenle henüz çok geç değil ama artık harekete geçmeliyiz." dedi.

Kayacan, AA muhabirine yaptığı açıklamada, antibiyotiklerin bakteriyel enfeksiyon kaynaklı sağlık sorunlarının tedavisinde kullanılan ilaçlar olduğunu dile getirerek, mikrobiyolojinin de antibiyotik, direnç gibi tüm etmenleri birbirine bağlayan bir alan olduğunu ifade etti.

Penisilinin bulunması ve tam ticari olarak tedavüle girmesinden sonra enfeksiyona bağlı ölümlerde önemli ölçüde azalma görüldüğünü ve bu nedenle antibiyotiklerin "çağın en önemli buluşu" şeklinde uzun yıllarca anıldığını anlatan Kayacan, buna rağmen tüm insanlığın yaşamı içinde antibiyotiklerin ömrünün kısa kaldığını söyledi.

Bugün artık antibiyotiklerin tedavi edemeyeceği bazı bakteriyel enfeksiyonlarla karşılaştıklarını aktaran Kayacan, şu bilgileri verdi:

"Her antibiyotik deneniyor, hiçbirisinin tedavi edemeyeceği görülüyor. Buraya gelene kadar biz ne yaptık da böyle bir sonuç çıktı veya bizim dışımızda ne oldu da böyle bir noktaya vardık. Artık bakteriyel enfeksiyonlar antibiyotiklerle tedavi edilemiyor. İkincisi de yine enfeksiyonlar devam edecek ama şimdi ne yapacağız? Onun için de antibiyotiklerin tedavi panelinden kaybolması veya kaybolmaya yakın bir noktada duruyor olması tabii çok panikletici bir şey. Bu nedenle tüm dünyada bir seferberlik ilan edildi. Bu seferberlik hem antibiyotiklerin yerine geçecek bazı farklı ilaçların bulunabilmesi için önlem olarak hem de elde kalan antibiyotiklerin nispeten işler durumda olanları varsa onları en uygun kullanmak yönünde. Grip, virüs enfeksiyonu gibi antibiyotiğin hiç etkisinin olmadığı durumlarda antibiyotik kullanıldığında vücut buna alışıyor ve gerekmeyen yerde alıştığı ilacı, gereken yerde kullanamıyor. Dolayısıyla enfeksiyonlarda gerektiği zaman tedavi edilemiyor. Onun için yanlış kullanımları, dozları önlemek gerek."

Prof. Dr. Çiğdem Kayacan, küresel sağlık anlamında antibiyotik direncinin günümüzün en önemli tehditlerinden birisi olduğunu anlatarak, "Antibiyotik direnci her yaştan, her ülkeden bireyleri etkileyebilecek küresel bir sorundur. Tüm dünyada antibiyotiklere direnç kazanan bakterilerin oranı git gide artmaktadır, dolayısıyla sebep oldukları enfeksiyonlar tedavi edilememekte ve birçok hasta enfeksiyon hastalıklarına bağlı olarak hayatlarını kaybetmektedir." ifadelerini kullandı.

- "Tıbbın önemli kazanımları kaybedilme tehlikesiyle karşı karşıya"

Kayacan, antibiyotik direncinin önemine işaret ederek, "Kanser tedavisinde kullanılan bir yöntem olan kemoterapi, böbrek, karaciğer, kemik iliği nakli gibi uygulamalar ile büyük cerrahi operasyonların etkili antibiyotikler olmadan başarılı şekilde yapılmaları mümkün değildir. Modern tıbbın birçok önemli kazanımı antibiyotik direnci sebebiyle kaybedilme tehlikesiyle karşı karşıyadır." diye konuştu.

Antibiyotik direncinin hayvancılık açısından da eşdeğer öneme sahip olduğunu, hayvanların dirençli bakterilere bağlı enfeksiyonlar sonucu kaybının büyük bir gıda kaynağı krizine neden olacağının öngörüldüğünü vurgulayan Kayacan, sözlerini şöyle tamamladı:

"Günümüz verilerine göre antibiyotiklere dirençli bakterilere bağlı olarak Amerika ve Avrupa'da yılda 50 bin hasta hayatını kaybetmektedir. Dünyanın geri kalanı da dahil edildiğinde bu sayının toplamda 700 bin hastayı aştığı hesaplanmaktadır. Kriz kontrol altına alınamazsa 2050 yılında bu rakamın 10 milyona çıkmasından korkulmaktadır. Antibiyotikler çok önemli bir kaynaktır ve korunmaları gereklidir. Aynı zamanda antibiyotik tükenen tek ilaç türüdür. Bu nedenle henüz çok geç değil ama artık harekete geçmeliyiz. Bu kapsamda antibiyotik sadece doktor reçete ettiğinde kullanılmalı. Antibiyotik tedavisine başladıktan sonra hasta kendini iyi hissetse dahi doktorun önerdiği tedavi tamamlanana dek sürdürülmeli. Ecza dolabında kalmış, unutulmuş antibiyotikler asla kullanılmamalı. Çevredeki benzer şikayetlere sahip hastalarla antibiyotik paylaşılmamalı. Ayrıca, eller düzenli olarak yıkanarak, hasta kişilerle temas önlenerek ve gerekli aşıları olarak enfeksiyon hastalıklarından korunmalıdır."

- "Reçetesiz antibiyotik satışının engellenmesi çok büyük bir milat"

TMC Antibiyotik Duyarlılık Testlerinin Standardizasyonu Çalışma Grubu Başkanı Prof. Dr. Deniz Gür de Türkiye'nin, Dünya Sağlık Örgütü Avrupa bölgesinde bulunduğunu ve son üç yıldır bölge ülkelerinde antibiyotik direncinin izlemi için başlatılan Orta Asya ve Doğu Avrupa Antibiyotik Direnci Sürveyansı ağına ulusal veri gönderdiğini aktardı.

Gür, Türkiye'nin üç yıllık antibiyotik direnç verileri ve bu verilere kaynak sağlayan mikrobiyoloji tanı kapasitesinin incelendiğini ifade ederek, raporun sonucunda, antibiyotik direncinin kontrolü için ülke genelinde Sağlık Bakanlığı tarafından koordinasyonun sağlandığı ve bu kapsamda sorunun doğru olarak belirlenebilmesi için 100'ün üzerinde mikrobiyoloji laboratuvarından antibiyotik direnci verisi toplandığının görüldüğünü kaydetti.

Bunların yanında Türkiye'nin antibiyotik direnç oranlarının Avrupa Birliği ülkelerinin ortalamasıyla karşılaştırıldığında, karşılaştırmaya dahil edilen tüm bakteri-antibiyotik eşleştirmeleri için yüksek olduğunun gözlendiğini ifade eden Gür, bunun önlenebilmesi için sağlık çalışanlarının da birtakım tedbirler alabileceğine dikkati çekerek, şu tavsiyelerde bulundu:

"Enfeksiyonların önlenmesi ve mevcut enfeksiyonların yayılımının engellenmesi için gerekli önlemler alınmalı. Mümkünse laboratuvar tanı testlerinden yararlanılarak, hastanın tanısı laboratuvar test sonuçlarına dayandırılmalı ve tedavi sonuçlara göre düzenlenmeli. Güncel hastalık kılavuzlarıyla uyumlu olarak sadece gerekli durumlarda antibiyotik reçete edilmeli. Her bir hastaya antibiyotiklerin nasıl doğru kullanılacağı, kurallara uyulmaması durumunda gelişebilecek antibiyotik direncinin tehlikeleri anlatılmalı. Hastalara aşılanma, el yıkama, güvenli cinsel ilişki, hapşırırken burun ve ağzın kapatılması gibi önlemlerle enfeksiyonlardan nasıl korunabilecekleri aktarılmalı. Antibiyotiklere dirençli bakterilere bağlı gelişen enfeksiyonların bildirimi gerçekleştirilmeli."

Prof. Dr. Gür, bu sorunla mücadele için güçlü bir ulusal eylem planının da oluşturulması gerektiğini dile getirerek, "Bunların yanında, Türkiye'de reçetesiz antibiyotik satışının engellemesi çok büyük bir milat oldu. Bunun takip edilmesi ve denetlenmesi gerekiyor. Çünkü hastalar sadece reçete edilen antibiyotikleri kullanmalı. Reçetesiz kullanım kesinlikle geçerli olmamalı. Her doktor hastasına uygun antibiyotik kullanımının ne olduğunu açıklamalı. Ülkemizde antibiyotiğin eczanelerden reçetesiz alınabildiği dönemlerde diğer ülkelere kıyasla müthiş bir direnç oranına sahiptik. Şimdi, biz birkaç yıl içerisinde bunun duraksamasını veya hızını keseceğini düşünüyoruz." değerlendirmesinde bulundu.

Yorumlar