ANALİZ - Makedon medyası ve demokrasinin çifte standartları

- FETÖ'nün başarısız darbe girişimi, Türkiye'deki gelişmeleri yakından izleyen Makedonya’da da büyük bir dikkatle takip edildi - Ancak Makedon basınında bazı kesimlerin, gazetecilik ilkelerini ayaklar altına alma pahasına Batı medyasının Türkiye'ye yönelik tezviratını tekrarladığı gözleniyor

Google Haberlere Abone ol
ANALİZ - Makedon medyası ve demokrasinin çifte standartları

ÜSKÜP (AA) – ADMİR FAZLAGİKY - Türkiye’de Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ) tarafından gerçekleştirilen darbe girişimi, beklendiği şekilde, dünya genelinde medyada büyük ilgi uyandırdı. Ancak medyanın bu kanlı girişimi aktarma şekli, ayrıca bir değerlendirmeyi hak ediyor.

15 Temmuz’da FETÖ tarafından gerçekleştirilen, ancak kitlesel şekilde sokaklara çıkan halk ve güvenlik güçleri tarafından başarısızlığa uğratılan darbe girişimi, Makedonya’da da büyük bir dikkatle takip edildi. Medyanın yanı sıra siyasi elitin de büyük ilgi gösterdiği darbe girişimi hakkında, sosyal medyada da epey yorum yapıldı. Neler söylendiğini görmek için sadece birkaç gün öncesine dönüp medyayı tararsak, gazetecilik ilkelerini ayaklara altına almak pahasına Türkiye Cumhuriyeti’ni ve hükümetini sarsmayı hedefleyen taraflı spekülasyonlarla dolu çok sayıda “saçmalığın” mevcut olduğunu görebiliriz.

"Türkiye siyasi tarihinin en karanlık gecesinde" Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın televizyon kanallarına bağlanarak ülkede olduğunu gösterdiği ve halkı demokrasisini, devletini, şeref ve haysiyetini korumak üzere sokaklara davet ettiği an, medyanın attığı “spinler” ve olup bitenleri asılsız şekilde aktarma girişimlerinin tümü suya düşmüş oldu. Fakat işin saçmalığa varan tarafı, tüm bu çarpıtmaları, demokrasi üzerine “yemin eden” medya organlarının yapmasıydı. Anladığımız kadarıyla, onların kastettiği “demokrasi” ve “ifade özgürlüğü”yle dünyanın geri kalanının anladığı arasında bir ilişki yok.

Kendilerini olan bitenler hakkında en iyi bilgiye sahip, demokrasi ve insan hakları savaşçıları olarak sunan, ancak darbe girişimini haklı göstermek için çabalayan bir kısım köşe yazarlarından da bahsetmekte fayda var. Makedon kamuoyu bu demokrasi havarilerinin ne yapmaya çalıştığını şaşırarak izliyor ve insanlar birbirlerine şu soruları soruyor: Meşru seçimlerle kurulmuş bir iktidarın var olduğu bir ülkede gerçekleşen darbe girişimi, nasıl olur da haklı gösterebilir? Görevleri halkı korumak olduğu halde, silahlarını halka yönelten askerleri desteklemek nasıl mümkün olabilir? Bunun adı ne zamandan beri “özgürlük savaşı” oldu? Terör ne zamandan beri meşru bir yöntem oldu? Yoksa tüm bu “standartlar”, sadece Türkiye söz konusu olduğunda mı geçerli?

Darbe girişiminin meşru gösterilmesi hususunda var olan karmaşa içinde, Avrupa komisyonunun komşuluk politikası ve genişleme müzakerelerinden sorumlu üyesi Johannes Hahn’ın tartışmalı açıklamasına da değinmek gerekir. Medyaya yansıyan haberlere göre Hahn, Türkiye’nin tutuklayacağı kişilerin listesini darbeden önce hazırladığını söyledi. Medyada Hahn’ın açıklamalarını değerleri bulan bir kısım “özgürlük savaşçısı” yakın zamana kadar onu demokratik değerlere karşı ilgisiz buluyor, Makedonya’daki siyasi farklı partilerden birçok siyasetçi ve Balkanlar’daki bazı yetkililer tarafından “yolsuz bürokrat” ilan edilyordu. Nasıl olmuştu da Hahn’ın sözleri birden bire “itibar” kazanmıştı? Yoksa önemli olan kimin konuştuğu değil de, Türkiye’ye ve onun meşru hükümetine karşı olmak mıydı?

Balkan ülkelerindeki “Batı yanlısı” medyanın ve aynı şekilde bazı sivil toplum hareketlerinin, Türkiye ve Türk hükümetiyle ilgili çarpıtılmış bilgileri aktarırken, Türkiye’nin Makedonya’yı anayasal ismiyle tanıyan ilk devletlerden biri olduğunu hatırlamaları iyi olur. Tüm önemli belgelerde, Avrupa-Atlantik sürecinde Türkiye Makedonya’nın güçlü bir destekçisi olmuştur. Ayrıca Türkiye Makedonya’ya ve tüm Balkan ülkelerine, farklı alanlarda türlü türlü yardımlar yapan ülkedir.

Gerçekler, Makedonya’daki Türk yatırımlarının bir milyar Euro’dan fazla olduğuna işaret ediyor ve bu meblağ, Makedonya gibi bir ekonomi için çok büyük değere sahip. Diğer yandan, Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı’nın (TİKA) son birkaç yıl içerisinde Makedonya’da, kamu sektöründen altyapıya, eğitimden yargıya, spordan idareye kadar 450’den fazla projeyi hayata geçirdiğini hatırlamakta fayda var. Türkiye bu yardımların aynısını neredeyse tüm Balkan ülkelerinde de yapıyor.

“Kendine demokrat” medyamıza şunu da hatırlatmak gerekiyor ki demokrasi sadece tartışılacak ve üstüne düşünülecek bir şey değil, asıl olan onun yaşanmasıdır. Eğer demokrasinin bir unsuru da halkın hakimiyetiyse, Türkiye’nin meydanlarına bakın: Siyasi, etnik ve dini farklılıklarına rağmen milyonlarca insan, kendi haklarını ve haysiyetlerini korumak ve seçilmiş meşru hükümeti desteklemek için günlerdir oralardan ayrılmıyor. Aynı insanlar, bu sıradan vatandaşlar, “çıplak elleri”yle ve büyük bir cesaretle tankların önünde durdu. Kendisini koruma görevini verdiği darbecilerin tutup kendisine doğrulttuğu silahlardan korkmadı. Tüm bunları göz önünde bulundurduğumuzda, demokrasinin lafını en çok bizim medyamız etse de, onun gerçek kahramanının Türk halkı olduğunu görebiliriz. Gerçek şu ki Türkiye tarihinde, kendi halkının bizzat yazdığı yeni bir sayfa açılıyor.

Yorumlar