"Yaygın anksiyete bozukluğunda baş aktör stres"

- Moodist Psikiyatri ve Nöroloji Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Guliyev: - "Yaygın anksiyete bozukluğunun gelişiminde çevresel faktörlerin neden olduğu stres baş sıradadır" - "Yapılan araştırmalara göre, yaygın anksiyete bozukluğunun görülme sıklığı yüzde 5-6. Türkiye nüfusuna baktığımızda bu, 5 milyona yakın kişinin yaygın anksiyete bozukluğundan etkilendiğini gösteriyor"

Google Haberlere Abone ol
"Yaygın anksiyete bozukluğunda baş aktör stres"

İSTANBUL (AA) - Moodist Psikiyatri ve Nöroloji Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Dr. Cavid Guliyev, yaygın anksiyete bozukluğunun gelişiminde çevresel faktörlerin neden olduğu stresin ilk sırada yer aldığını bildirdi.

Guliyev, konuya ilişkin değerlendirmesinde, kaygının yaşamın normal bir parçası olmakla birlikte günlük yaşam içinde birçok konuyla ilgili olarak ortaya çıkabildiğini, yetişmesi gereken bir iş, sınav, sağlık, para, çocuklar ve aileyle ilgili sorunların birçok insan için dönem dönem kaygı kaynağı olabildiğini ifade etti.

Guliyev, şu görüşleri dile getirdi:

"Ancak çoğunlukla sorunlarla baş etmemizi sağlayan kaygı bazı kişiler için hayatı olumsuz yönde etkiliyor. Biz bu durumu yaygın anksiyete bozukluğu olarak tanımlıyoruz. Bu kişilerde sürekli, aşırı ve durumla uygun olmayan bir endişe durumu ortaya çıkar. Bu endişe öyle bir noktaya gelir ki kişi, aşırı endişelendiğinin farkına varmakla birlikte çoğu zaman bunu denetleyemez. Hep en kötü sonucu düşünür ve günlük yaşamını sürdüremez boyuta gelir. Örneğin, sürekli yakınlarının başına bir şey geleceği korkusunu yaşar, çocuğu sokakta oynuyorsa sürekli çocuğuna bir şey olacağını düşünür, endişelenir, ambulansın geçişinde 'çevremdekilere mi bir şey oldu' diye endişelenir. Sürekli panik durumu vardır."

Yapılan araştırmalara göre yaygın anksiyete bozukluğunun görülme sıklığının yüzde 5-6 olduğunu belirten Guliyev, Türkiye nüfusuna bakıldığında bunun, 5 milyona yakın kişinin yaygın anksiyete bozukluğundan etkilendiğini gösterdiğini bildirdi.

Guliyev, "Yaygın anksiyete bozukluğunun gelişiminde çevresel faktörlerin neden olduğu stres baş sıradadır. Özellikle çocukluk ve ergenlik döneminde yaşanan aşırı stres durumu ki bunu en fazla sınav sonuçlarını beklerken görmekteyiz. Aşırı stres altındaki dönemlerde anksiyete bozukluğunda alevlenmeler ortaya çıkar. Hastalığın bir başka nedeni de kalıtsal etkenlerdir. Beyin nörokimyasındaki değişiklikler, örneğin serotonin miktarının azalması gibi etkiler de hastalığın şiddetini belirliyor." ifadelerini kullandı.


- "Hastalar tedaviden kaçtığında anskiyete bozukluğu depresyona neden oluyor"


Dr. Cavid Guliyev, yaygın anksiyete bozukluğu yaşayan hastaların genellikle hastalıklarının bu olduğunu bilmediğini, söz konusu hastaların çoğunlukla fiziksel belirtiler yaşadığını ifade ederek, kaygı düzeyinin artmasıyla birlikte yorgunluk, gerginlik, kas ağrıları, baş ağrıları ve mide ağrılarının baş gösterdiğini kaydetti.

"Hastalar da doğal olarak fiziksel bir sorun olduğunu düşünüp önce psikiyatri dışı hekimlere başvuruyorlar. Araştırmalar sonrasında hasta psikiyatriye yönlendirildiğinde çoğunlukla aylar geçmiş oluyor" ifadesini kullanan Guliyev, yaygın anksiyete bozukluğunun mutlaka tedavi edilmesi gereken bir hastalık ve tedavi edildiğinde hastalıktan kurtulmanın, kaygı düzeyi normal şekilde hayatı sürdürmenin mümkün olduğunu vurguladı.

Hastaların bir şekilde tedaviden bilinçli ya da bilinçsiz olarak kaçtığında anksiyete bozukluğunun depresyona neden olduğunu, tedavi olmayan yaygın anksiyete bozukluğu hastalarının neredeyse yarısında depresyonun geliştiğini ifade eden Guliyev, şunları kaydetti:

"Genellikle hastalar 5-6 yıl sonra tedaviye geliyor. Bize başvurulduğunda ilaç ve psikoterapi tedavisini birlikte uyguluyoruz. Araştırmalara göre, bu tedavilerden herhangi biri tek başına uygulandığında tam iyileşme sağlanamayabiliyor. Bu yüzden ilaçla birlikte psikoterapi uygulaması tercih ediliyor ve bu şekilde tedavide yüz güldürücü sonuçlar elde ediliyor. Hastalığın şiddetine göre 8 ila 12 aylık süreçler içinde tedavi tamamlanıyor. Burada önemli olan 'iyileştim' diyerek tedaviyi yarıda bırakmamak. Çünkü hastaların çoğu tedavinin yarısına gelmeden 'nasıl olsa iyileştim' diyerek tedaviyi yarıda bırakıyor, bu kez de hastalık tekrarlayabiliyor. Ancak tedaviyi sonuna kadar sürdürenler normal yaşantılarına devam ediyor."

Yorumlar