"Mali politikalarda popülizme gidilmemiş olmasını kıymetli buluyorum"

- İş Bankası Genel Müdürü Bali: - "Bütün zorlu siyasi süreçlere rağmen özellikle ekonominin canlandırılması imkanlarının muhafaza edilmesi bakımından mali politikalarda bir popülizme gidilmemiş olmasını kıymetli buluyorum" - "Referandumdan sonra işimize gücümüze dönüp hepimiz kendi rollerimizin gereğini yapmaya mı devam edeceğiz? Yoksa bir başka tarihe ya da gündeme odaklanıp bekleyiş haline mi gireceğiz? Ekonomiyi yoran süreçlerden bir tanesinin bu bekleyiş süreci, belirsizlik hali olduğunu düşünüyorum" - "Biz dünya ticaretinden yüzde 1 pay alıyoruz. Yüzde 1 pay alan bir ülke orantısal olarak örneğin dış basında da yüzde 1 yer almalı. Bir yılda yüzde 1, üç-dört haber demektir. Niye haftada üç-dört haber oluyoruz? O mecralar niye bu kadar açık Türkiye'ye? Bunu izaha muhtaç buluyorum. Almanya'da eğlence kanalları bile bizim memleketin meselelerine ayrılmış" - "Bizim her kar dediğimizde, akla 'öz kaynağı güçlenen ve daha fazla kredi verebilme kapasitesi elde eden bir banka' gelmeli. Biz bu karları bir yere götürmüyoruz, buharlaştırıyor değiliz. 2016 yılı karının 4'te 3'ü gibi büyük bir kısmını öz kaynağımıza ekleyeceğiz. Bu, ülkeye iş, aş, istihdam demektir"

Google Haberlere Abone ol
"Mali politikalarda popülizme gidilmemiş olmasını kıymetli buluyorum"

BURSA/İSTANBUL (AA) - İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali, bütün zorlu siyasi süreçlere rağmen özellikle ekonominin canlandırılması imkanlarının muhafaza edilmesi bakımından mali politikalarda bir popülizme gidilmemiş olmasını kıymetli bulduğunu söyledi.

Bursa'da gazetecilerle bir araya gelen Bali, kredi notunun düşmesinin ülke için olumlu olmadığını ancak geçen yılın sonundan bu yana yurt dışı borçlanmalarda bunun etkisini belirgin bir şekilde görmediklerini ifade etti.

Kısa vadeli yurt dışı borçlanmalarda 30-40 baz puanlık artışın şu anda tolere edilebileceğini belirten Bali, şunları kaydetti:

"Önemli olan, bundan sonra daha olumluya gitmesi anlamında trendin nasıl olacağı... Referandum sonrası Türkiye'nin gündeminin burada çok etkili olacağını düşünüyorum. Referandumdan sonra işimize gücümüze dönüp hepimiz kendi rollerimizin gereğini yapmaya mı devam edeceğiz? Yoksa bir başka tarihe ya da gündeme odaklanıp bekleyiş haline mi gireceğiz? Ekonomiyi yoran süreçlerden bir tanesinin bu bekleyiş süreci, belirsizlik hali olduğunu düşünüyorum."

Bali, söz konusu nedenle kamunun son dönemde almış olduğu tedbirlerin çıktılarının yeterince hissedilmediğini, aslında çok ciddi canlandırıcı tedbirler alındığını ifade ederek, daha belirgin bir döneme girildiğinde alınan tedbirlerin çıktılarının fazlaca hissedileceğini vurguladı.


- "Feragat yapmak lazım derken..."


Adnan Bali, bütün bu zorlu siyasi süreçlere rağmen özellikle ekonominin canlandırılması imkanlarının muhafaza edilmesi bakımından mali politikalarda bir popülizme gidilmemiş olmasını kıymetli bulduğunu ifade ederek, şunları kaydetti:

"Feragat yapmak lazım derken, biri bizden feragat talep ediyor da 'biz de bunu karşılayalım' demiyorum. Bunu, sizin içinizden gelmesi gereken, gönüllü, bu ülkenin vatandaşı, yurttaşı, kurumları olarak göstermeniz gereken tabii bir refleks olarak görüyorum. Kurumların yüzde 98'i öz kaynaklarını bu ülkenin iyi günlerinde biriktirdi. Şimdi zorluk dönemi geldiyse, bunların biriktirildiği gibi adreslerinde aynı karşılığı bulabilecek yapıcılıkta yönetilmesi gerekiyor. Aslında bu çok özel bir vazgeçiş ya da lütufta bulunma hali değil. Sistemik bir riske maruz kalındığında sizin son dönemdeki sınırlı kazanımları elde ettiğiniz birtakım taktiksel hareketlerinizin ne faydası var ki... Bu ülkenin enflasyonu yüzde 15-20'lere giderse, döviz kuru, dış açığı, iç dengeleri onarılmaz hale gelirse, sizin biriktirdiğiniz öz kaynağın değeri o gün itibarıyla çok ciddi erozyona uğrar. Onun için sistemin korunması, olağan dışı dönemlerde kendini en güçlü zanneden oyuncunun ihtiyaç duyacağı bir şeydir. Kamu, gerek bürokratik gerek siyasi performansı ile son dönemde bunu böyle yapabilmek için müthiş çaba gösteriyor."


- "Bir süredir masamdaki trafik arttı"


İş Bankası Genel Müdürü Bali, devletin Kredi Garanti Fonu (KGF) kefaleti ile sorunlu sorunsuz, epey sayıda irili ufaklı firmanın finansman ihtiyacını karşılayabilmek için çok büyük rakamlarla ve bankacılık sisteminin seçiciliğini devreye sokarak pozisyon aldığını söyledi.

Kredi talebinde yılın sonundan şubat ayının başlarına kadar bir canlanma olmadığını, bunu masasındaki dosyaların trafiğinden anladığını, bir süredir masasındaki trafiğin arttığını belirten Bali, sermaye yeterlilik rasyosunu (SYR) arabanın yakıt göstergesine benzetti.


- "Karlı, karsız her işe atlamak gibi bir noktadan çıkıldı"


Adnan Bali, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Eğer ibre kırmızı bölgeye geçtiyse arabayı huzurlu kullanamazsınız. 'Nerede istasyon var' diye arayış içinde olursunuz. Bu sürede yakıt tüketimini en aza indirecek şekilde aracı kullanırsınız. Zamanında sektörün SYR oranı yüzde 18 iken, yüzde 12'ye geniş bir dalga boyu varken, karlı olan olmayan her işe girebiliyorduk. Çünkü bunlar gelir yaratıyordu. Fakat SYR, yüzde 15'in altına gelmeye başlayınca, bir de piyasalarda çok ciddi dalgalanmalar nedeniyle SYR artı, eksi yönde 2 puan değişmeye başlayınca kredi politikalarımızı daha hassas değerlendirmek zorunda kaldık. Bu defa bunun terbiyevi yönü de oldu. Karlı, karsız her işe atlamak gibi bir noktadan çıkıldı. Çünkü bankacılık sistemi de bu matematiğin çalışmaz hale gelmesinde sadece aracılık maliyetleri, yenilen cezalar, sistemin dışından kendisine getirilen yüklerle değil, maalesef kendisi de izlediği agresif, irrasyonel, sürdürülebilir olmayan rekabet politikalarıyla da bunu yaptı."


- "Feragatin en güzel örneği Gaziantep'te"


İş Bankası Genel Müdürü Bali, her kar denildiğinde akla "öz kaynağı güçlenen ve daha fazla kredi verebilme kapasitesi elde eden bir bankanın" gelmesi gerektiğini belirterek, "Biz bu karları bir yere götürmüyoruz, bu karları buharlaştırıyor değiliz. 2016 yılı karının 4'te 3'ü gibi büyük bir kısmını öz kaynağımıza ekleyeceğiz. Bu, ülkeye iş, aş, istihdam demektir." diye konuştu.

Gaziantep Sanayi Odası ve Türkiye Bankalar Birliği iş birliğiyle geçen hafta bir toplantı düzenlediklerini anımsatan Bali, Gaziantep'in Türkiye gibi güzel hikayesi olduğunu ifade etti.

Gaziantep'in o kadar mülteciyi içinde barındırıp birçok olaya rağmen istihdamını artırabilen bir kent olduğuna işaret eden Bali, "Ama zarar da gördü. 2014 yılında yüzde 1 civarındaki sorunlu krediler rasyosu şimdi yüzde 4,4 olmuş. Bu süreçleri yöneteceğiz. Feragatin en güzel örneği Gaziantep'te var. 2016 boyunca sektörün ticari kredileri Gaziantep'te yüzde 3,5 arttı. İş Bankası'nın ise yüzde 25 arttı. Sektörün kredilerinin artış tutarı 1 milyar TL iken, İş Bankası'nın 1 milyar lira..." şeklinde konuştu.

Bali, 1980'lerin başında Türkiye'nin ihracatının bugünkü Gaziantep ihracatının yarısından az olduğunu, Gaziantep'in ihracatının artarak devam ettiğini belirterek, hem Gaziantep hem de Türkiye'nin hikayesinin bozulmaması gerektiğini söyledi.


- "Bugünkü ekonomik problemlerinin önemli bir bölümü yansıma"


Adnan Bali, sorunlu kredilerde çok özel bir bozulma görmediklerini ifade ederek, "Türkiye'nin bugünkü ekonomik problemlerinin önemli bir bölümü esasen bir yansıma. Kendi ekonomik gerekçelerinden beslenmiyor. Bankacılık sistemine, bütçeye, borç stokuna baktığınız zaman böyle... Temel göstergelerdeki bir problemin bir sonucu olarak buraya gelmiyoruz. Biz büyük ölçüde uluslararası siyasi mutabakatsızlıkların yansıdığı bir süreç olarak buraya geliyoruz." şeklinde konuştu.

Bali, Türkiye'nin üç kredi derecelendirme kuruluşu tarafından yatırım yapılabilir seviyenin altında derecelendirildiğini hatırlatarak, kredi notuna ilişkin bir çalışma yaptırdığını söyledi.


- "Bu kadar da ağır cezalandırılmanın çok doğru olduğunu düşünmüyorum"


İş Bankası Genel Müdürü Bali, Türkiye'nin bazı makro verilerinin hem mevcut gruptaki hem de üst gruptaki ülkelerin ortalamalarından iyi olduğuna dikkati çekerek, şunları kaydetti:

"Not sürecinin teknik tutarlılığı açısından aslında sorgulanması gereken bir noktadır. Bu kadar da ağır cezalandırılmanın çok doğru olduğunu düşünmüyorum. Türkiye çok ciddi imaj sorunu da yaşıyor. Olduğundan daha fazla bir şey yaşıyor. Biz dünya ticaretinden yüzde 1 pay alıyoruz. Yüzde 1 pay alan bir ülke orantısal olarak, örneğin dış basında da yüzde 1 yer almalı. Bir yılda yüzde 1, üç-dört haber demektir. Niye haftada üç-dört haber oluyoruz? O mecralar niye bu kadar açık Türkiye'ye? Bunu izaha muhtaç buluyorum. Almanya'da eğlence kanalları bile bizim memleketin meselelerine ayrılmış."

Bir gazetecinin "Demek ki mizah malzemesi olmuşuz" şeklindeki değerlendirmesi üzerine Bali, "Ölüm ilanı vermeye kalksanız o mecraların bir fiyatı var. Öyle olduğunu düşünmüyorum. O konsantrasyonun bir izahı lazım." dedi.


Yorumlar