28 Şubat'ta bir neslin yüzde 30'u yok edildi

28 Şubat sürecinde MÜSİAD Başkanı Yarar, "Ambargo, sorgulama, dışlama ve adeta hapis ile korkutma neticesinde 28 Şubat süreci büyük bir baskı alanı oluşturdu. Bunlar Türkiye'nin birçok tohumunu, müteşebbis ruhunu ortadan kaldırdılar. Belki de bir neslin yüzde 20-30'u kayboldu" dedi.

Google Haberlere Abone ol
28 Şubat'ta bir neslin yüzde 30'u yok edildi

Sonhaberler | Haber Merkezi

Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneğinin (MÜSİAD) 28 Şubat sürecindeki Başkanı Erol Yarar, ambargo, sorgulama, dışlama ve adeta hapis ile korkutma sonucu 28 Şubat sürecinin büyük bir baskı alanı oluşturduğunu belirterek, "Bunlar Türkiye'nin birçok tohumunu, müteşebbis ruhunu ortadan kaldırdılar. Belki de bir neslin yüzde 20-30'u kayboldu." dedi.

MÜSİAD'ın Kurucu Başkanı Yarar, 28 Şubat sürecine ilişkin yaptığı açıklamada, 28 Şubat sürecinin "yeşil sermaye" kavramının üretildiği bir süreç olduğunu, sermayeyi renklendirerek ayrıştırma çabaları bulunduğunu, MÜSİAD'ın, ortaya koyduğu başarı ve Anadolu sermayesini bir araya getirmesinin belli "tekelci sermaye"yi rahatsız ettiğini söyledi.

Bu sermaye gruplarının, gerek ordu gerekse bürokrasi içerisinde MÜSİAD'ın başarısını ve üyelerinin genişlemesini önlemek amacıyla önce bir "kara liste" yayımladığını ifade eden Yarar, şunları söyledi: "Bu isim listesinden mal almayın' diye liste yayımladılar. Daha sonra basındaki işbirlikçileri yoluyla basından MÜSİAD'a ambargo sözleriyle üstümüze gelindi. Kurduğumuz bir sigorta şirketinin üyeleri, evlerinden adeta teröristmişçesine 250-300 kişilik polis güçleriyle gece 2'de baskın yapılarak Ankara'da nezarete götürüldü. O zamanki Cumhuriyet Savcısı Nuh Mete Yüksel tarafından böyle bir çalışma yapıldı. Yani bir ambargo, sorgulama, dışlama ve adeta hapis ile korkutma neticesinde 28 Şubat süreci büyük bir baskı alanı oluşturdu. Bir taraftan üniversitelerde gördüğümüz kız çocuklarımızın başörtüsü ile merkeze alan ayrıştırma, imam hatip okullarının kapatılmasının iş adamı camiasına yansımasını da bizler üstlendik. O zaman ciddi bir mücadele başladı. MÜSİAD Yönetim Kurulu ve bizler hiç geri adım atmadık. Hukuk zemininde mücadele edeceğimizi ifade ettik."

Yarar, MÜSİAD ortaya çıktığı zaman Turgut Özal'ın yeni Cumhurbaşkanı olduğu bir süreç olduğunu anlatarak, "Türkiye bir taraftan sınırlarını açıyordu ama Türkiye'nin sermaye yapısı büyükşehirlerde ve belirli ailelerin elindeydi. MÜSİAD ise serbest rekabeti savunduğu için Anadolu sermayesinin güçlenmesi için mücadele ediyordu. Bu Anadolu aslanları İstanbul'a taşınmış olsa dahi Anadolu'daki yaygın muhafazakar düşünce sistemini devam ettiriyorlardı." diye konuştu.

Mevcut sermayeyi tutanların ise Avrupa Birliğini (AB), Avrupa değerlerini öncellediğini aktaran Yarar, tarafların AB ve ortak pazar fikrine karşı ayrıştığını dile getirdi.

"28 Şubat sürecinde gemiyi önce fareler terk etti"

Yarar, iş adamlarının büyüyebilmesi için siyasi destek ve teşvik sistemlerinin gerektiğini belirterek, "Geçmişte teşvik sistemleri bu azınlığın taleplerine uygun şartlarla veriliyordu. Biz ise KOBİ'lere uygun destek politikalarını savunduk. Neticede bu uygulamalarla Anadolu sermayesinin güçlenmesini sağladık, ufuklarını açtık. Dil bilmeyen, ihracat yapmayan sanayicileri 40-50 ülkeye ihracat yapar hale getirdik." değerlendirmesinde bulundu.

Türkiye sermayesi güçlendiyse bu süreçte yapılan mücadeleler sonucunda güçlendiğini anlatan Yarar, "Anadolu'da işsizlik azaldıysa, göçte azalma olduysa bu mücadele sonucunda olmuştur. Bu mücadele sadece siyasal mücadele değil, arkasında ekonomik gerekçeleri olan bir mücadeledir." dedi.

Söz konusu dönemde MÜSİAD üyelerinin yüzde 20 azaldığının anımsatılması ve yeniden üye olmak isteyenlerin olup olmadığı şeklindeki soru üzerine Yarar, ayrılıp yeniden gelmek isteyenleri almadıklarını söyledi. Yarar, "Bu iş bir imtihandır, insanları zor zamanlarda tanırsınız. MÜSİAD'ın yükseldiği süreçlerde çok büyük talepler oldu. 28 Şubat sürecine gelince, gemiyi önce fareler terk eder misali bazı farelerin kaçıştığını gördük. Biz hayatı bir imtihan olarak gördüğümüz için onları bu imtihanı kaybeden olarak gördük. MÜSİAD bünyesinde yüzde 80 gibi bir çoğunluk kaldı. Hatta o süreçte üye olanlar bile oldu. O süreçte MÜSİAD üyeliğinden ayrılanların yarısı kadar yeni üye aldık." ifadelerini kullandı.

"Fırtına ektiler, fırtına biçtiler"

Yarar, 28 Şubat sürecinin verdiği zararın büyük olduğunu belirterek, şunları kaydetti: "İktisadi gelişmelerin durması sonradan çabuk hareket ettirilebilir bir süreç değil. Siz bir iş adamının iş adamlığı vasfını köreltirseniz, çalışan haline getirirseniz, onda bir korku oluşur. Tek başına iş yapma korkusu, müteşebbis ruhunu yitirir. Müteşebbis ruh motivasyon ister. Bir grubun devlet tarafından motivasyonu bozulursa bunların geri dönmesi zor olur. Her bir müteşebbisi bir tohum olarak görmek lazım. Bunlar Türkiye'nin birçok tohumunu, müteşebbis ruhunu ortadan kaldırdılar. Belki de bir neslin yüzde 20-30'u kayboldu. Bunlar kendi başlarında iş yapma melekelerini kaybetti. O bir fırtınaydı. 2001 krizini getiren temel unsur da o müteşebbis ruhun uğramış olduğu zarardır. Fırtına ektiler, fırtına biçtiler. Cumhurbaşkanımızın o dönemde gelişi Türkiye için kurtuluş reçetesi olmuştur. Öyle bir gelişme olmasaydı belki de Türkiye yıllarca istikrarsızlıktan çıkamayacaktı."

Anadolu sermayesinin eskisi gibi olmadığını, artık çok güçlendiğini ifade eden Yarar, "Ekonomide en önemli şey istikrar ve güçlü merkezi yönetimdir. Önümüzdeki süreçte Anayasa değişikliğindeki en etkin unsur gelenin güçlü gelmesidir. Bir politikanın yetki ve sorumluluğunu birlikte almasıdır. Türkiye'ye geldiği zaman güçlü gelecek ve kalacağından herkesin emin olduğu modelin gelmesiyle istikrarsızlık ortamını ortadan kaldıracaktır. Sanayicinin '2 sene sonra önümü görür müyüm?' gibi endişeleri de ortadan kalkacaktır." dedi.

Yarar, 15 Temmuz sürecini hazırlayanların oportünist olduğunu, her ortamı kendi lehlerine çevirmeyi bilen bir grup olduğunu aktararak, "Daima güçle iş birliği yapmak, ortaya çıkan durumu lehlerine çevirmek... İlkesizliği, omurgasızlığı kendinize ilke edinmişseniz o zaman herkesle iş birliği yapabilirsiniz. Başörtüsündeki, sanayideki, siyasetteki duruşlarından, takiyeciliklerinden, 'siyasete müdahale etmiyoruz' deyip işlerine geldiğinde kendi fikirlerine en ters olanları bile desteklemekten çekinmeyen ilkesiz duruş onların temel sıfatıdır. Bir 10 sene geçtiğinde o oportünist tavır kendini alttan getirdiği tavrı üstlere çıkarmayı temin etti. Ondan sonra proaktif politikaya geçtiler. PKK nasıl Abdullah Öcalan gibi birinin organize edemeyeceği çapta bir örgütse, bunların örgütü de dış destekli olduğu için uluslararası teşkilatın Türkiye organizasyonu olarak görmekte fayda var." değerlendirmesinde bulundu.

"Gerçek kahramanlar bu milletin içinde"

15 Temmuz'u "deşifre olmuş bir grubun son kozu" olarak tanımlayan Yarar, "17-25 Aralık'ta o grup deşifre oldu. 15-20 senedir onları tanıdığımız için her zeminde onların güvenilmeyeceğini, takiyeci olduğunu, oportünist olduğunu ifade ediyorduk ama bu örgütsel boyutunu kimse tahmin edemiyordu. İnsanlarına kurşun sıkacak kadar, ölüm emri verecek kadar cürretkar, kendi din kardeşini öldürecek boyuta getirecek kişiliği Türk halkının zihni almaz. Biz böyle insanı hayal edemeyiz ve haliyle tedbir de alamayız." ifadelerini kullandı.

Yarar, Allah'ın bu ülkeyi ve milleti koruduğunu aktararak, her şerde bir hayır bulunduğunu, 15 Temmuz'daki olayın ardından birçok kesimin bir araya geldiğini, genç neslin askeri müdahalenin ne olduğunu bilmediğini, sosyal bilincin oluşması anlamında önemli bir tecrübe olduğunu söyledi. 15 Temmuz'da eşini kaybeden hamile bir kadının yaşadıklarını anlattığı televizyon programını izlediğini belirterek, "Bu insanlar örnek insanlar. Bu kahramanlar Türkiye için iyi bir rol model olacak. Artık supermanleri değil milli kahramanları görmekte fayda var. Geçen sene bugün dokunabildikleri insanlar bu sene bugün yok. Onların tanınmasında fayda var gerçek kahramanlar bu milletin içinde." dedi.

Yorumlar