Schulz: Türkiye-AB ilişkilerini durduran faktörler ortadan kaldırılmalı

Avrupa Parlamentosu Başkanı Martin Schulz, Türkiye-AB ilişkilerinde buzların çözüldüğünü fakat yeni bir ivmenin yakalanması için ilişkileri donduran faktörlerin ortadan kaldırılması gerektiğini belirtti.

Google Haberlere Abone ol
Schulz: Türkiye-AB ilişkilerini durduran faktörler ortadan kaldırılmalı

Avrupa Parlamentosu Başkanı Martin Schulz, Türkiye-AB ilişkilerinde buzların çözüldüğünü fakat yeni bir ivmenin yakalanması için ilişkileri donduran faktörlerin ortadan kaldırılması gerektiğini belirtti.

Turkish Review dergisi için bir makale kaleme alan Martin Schulz, son yıllarda Türkiye-AB ilişkilerindeki durgunluğa ve Türk vatandaşlarının AB ile bütünleşmeye verdiği desteğin 10 yılda yüzde 71'den 35'e düştüğüne dikkat çekti. Schulz, geçtiğimiz yılın sonunda ise buzların çözülmeye başladığını ifade etti. Martin Schulz, yeni bir ivmenin yakalanması için; önce ilişkilerin durmasına sebep olan faktörlerin anlaşılması, ardından da bu ortak yoldaki engellerin kaldırılması için çaba gösterilmesi gerektiğini vurguladı.

AB ile ilişkilerdeki durgunluğun arkasında beş temel sebebin olduğu tespitinde bulunan AP Başkanı Schulz, şöyle devam etti: "Bunlardan bazıları gerçek temellere sahip. Bazılar ise iki tarafın güçlendirdiği 'kendilerini gerçekleştiren kehanetler.' Başta kesinlikle AB'nin kendi yorgunluğu geliyor. Krizde boğulmamak için nefes almaya çalışırken içe odaklanan bir birlik, Türkiye ile katılım müzakerelerini yeniden başlatmak için gerekli siyasi konsensüsü elde edecek bir konumda değildi. Halkın gözünde, ekonomik kriz birliğin ekonomik cazibesini de zayıflatmış ve AB-Türkiye ilişkilerine karşı çıkanlara bir dizi ilave gerekçe vermişti.”

AB'nin büyüyen ekonomik ve siyasi acılarıyla neredeyse eşzamanlı olarak Türkiye’nin şaşırtan bir ekonomik başarı sergilediğini hatırlatan Schulz, “2010'da yüzde 9,2 ve 2011'de yüzde 8,5'lik rekor oranlarla Avrupa'nın en hızlı büyüyen ülkesi, dünyanın da en hızlı büyüyen ülkelerinden biri oldu. Bu ekonomik performans, ne kadar yanlış da olsa, Türkiye'nin AB'ye ihtiyacı olmadığı fikrini daha da güçlendirdi.” dedi.

Türkiye'nin dış ilişkilerindeki gel-gitlerin yukarıdaki sebeplerle el ele yürüdüğünü ifade eden Schulz, “Bazıları bunu Osmanlıcılık'ın yeni bir çeşidi olarak adlandırmayı tercih etti. Bazıları, 'komşularla sıfır problem' politikası olarak değerlendirdi, başka bir kesim de Türk modelini tüm bölgeye uyacak bir siyasi proje gibi gösterdi. Jeopolitik gerçeklikler, zorluklar ve türbülansa tosladığında cezbedici bu politikanın kısa ömürlü olduğu ortaya çıktı.” diye devam etti.

Asıl ihtilaflar ve müzakere başlıklarının tek tek açılmasının da sürtüşme kaynağı olduğunu belirten Schulz, AB’nin, başta temel haklar ve azınlıkların korunması olmak üzere, ilerleme raporlarında ortaya koyduğu reform talepleriyle ilgili yetersiz bir ilerleme kaydedilebildiğine dikkat çekti.

Son olarak Kıbrıs sorununun tartışmadaki ayrı bir kılçık olarak durduğunu ifade eden Schulz, Hem AB'de hem de Türkiye'de ilişkilerin yumuşamasını durdurmak isteyenler tarafından suistimal edilen rahatsızlık ve bölünme kaynağı... Kıbrıs çıkmazı bir kaybet-kaybet durumu; AB'nin ve Türkiye'nin saygınlığını etkiliyor ve daha da önemlisi Kıbrıslıların zararına olarak bunu yapıyor.” ifadelerine yer verdi.

Bu sorunlara rağmen Türkiye-AB ilişkilerinin altındaki sağlam temele vurgu yapan Martin Schulz, şöyle devam etti: “Türkiye’nin AB’ye; AB’nin de Türkiye’ye ihtiyacı var. Türkiye’deki ekonomik patlama kısmen 1995’teki Gümrük Birliği anlaşmasının sonucu. AB, Türkiye’nin bir numaralı ihracat ve ithalat ortağı. Sosyal anlamada, Türk vatandaşları ile Avrupalılar arasındaki ilişki; iş hayatı, turizm ve öğrenci değişim programlarına bakıldığında sürekli yükselen bir grafik çiziyor. Siyasi alanda ise hükümetler ve parlamenterler arasında sürtüşmeler olsa da hiçbir zaman diyaloga ara vermedik.”

Müzakere masasına dönülmesi, 22. faslın açılması, önemli bir yargı reformu paketinin kabul edilmesi, demokratikleşme paketinin açıklanması ve Kürt sorununun çözümü için barış görüşmelerine başlanmasının yanında vize muafiyeti için diyalogun başlatılması, geri kabul anlaşmasının imzalanması ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın 3 yıl aradan sonra Brüksel’i ziyaret yalnızca birer işaret olmaktan öte anlamlar taşıdığını kaydeden Schulz, şöyle devam etti:

Bu yumuşamayı yeni bir ivmeye dönüştürmek için AB ve Türkiye yukarıda zikredilen engelleri doğrudan ele almalı ve sürecin siyasi çıkar ve kutuplaşma ile rayından çıkmasına izin vermemeli. Bu risk, Mayıs 2014’teki Avrupa seçimlerinin yaklaşırken, Avrupa şüphecisi ve popülist dalganın İslamofobi ve Türk karşıtı hassasiyetini kullanarak zehirli programlarını oluşturma eğilimini güçlü şekilde ortaya koyduğu AB için bariz şekilde ortada. Ama bu saldırıları savuşturma ve Türkiye ve AB’nin gerçekten işe dönmesini sağlamayı hedeflediğim konusunda içiniz rahat olsun.” CİHAN

Yorumlar