Kirişçi: Geri kabul, Ankara-Brüksel hattında yeniden güven inşa edebilir

Brookings Enstitüsü'nün TÜSİAD Üst Düzey Araştırmacısı Kemal Kirişçi, geçen yılın aralık ayında Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile AB İçişleri Komiseri Cecilia Malmström arasında imzalanan geri kabul anlaşmasının AB ile Türkiye arasında şiddetle ihtiya.

Google Haberlere Abone ol
Kirişçi: Geri kabul, Ankara-Brüksel hattında yeniden güven inşa edebilir

Brookings Enstitüsü'nün TÜSİAD Üst Düzey Araştırmacısı Kemal Kirişçi, geçen yılın aralık ayında Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile AB İçişleri Komiseri Cecilia Malmström arasında imzalanan geri kabul anlaşmasının AB ile Türkiye arasında şiddetle ihtiyaç duyulan iyi niyet ve karşılıklı güvenin tesisinde yardımcı olabileceğini yazdı. İngiliz düşünce kuruluşu Centre for European Policy Studies'e bir yazı yazan Kirişçi, ilişkilerin çok da iyi gitmediği bir süreçte varılan anlaşmanın hem AB hem de Türkiye için son derece önemli olduğunu belirtti. Ortadoğu'da yaşanan karmaşa bağlamında Türkiye'nin yüzünü tekrar AB'ye döndüğü ve eylül ayında üç yıl aradan sonra ilk defa yeni bir fasıl açılmasının ardından imzalanan geri kabul anlaşmasının bir fırsat olduğunu vurguladı.

4 Şubat tarihli yazı, ‘Geri kabul anlaşması Türkiye ve AB'yi buluşturacak mı, yoksa birbirinden koparacak mı?' başlığını taşıyor. Kirişçi, anlaşmanın uygulamasında karşılaşılacak zorlukların ilişkileri negatif yönde etkilemesinin de mümkün olduğu yönünde uyarılarda bulundu. Anlaşma, AB ülkelerine Türkiye üzerinden yasadışı yollarla giren mültecileri iadesini öngörüyor. Bunun karşılığında ise Türkiye'nin sınır güvenliğine katkıda bulunmayı ve Türk vatandaşlarının Schengen bölgesine vizesiz seyahat etmelerini vaat ediyor.

AB'nin önde gelen ülkelerinin mülteciler konusundaki iç politikaları ve bunların Orta ve Doğu Avrupa'ya yayılması Birlik'in sınır kontrolü ve yasa dışı göç konusundaki endişelerini arttırıyor. Bu da AB'yi yakın komşularıyla geri kabul anlaşmaları imzalamaya itiyor. Bu anlaşmaların kuşkusuz komşu ülkelerle işbirliğini gerekli kıldığını vurgulayan Kirişçi, Türk yetkililerin de anlaşmanın imzalanması durumunda Türkiye'nin göçmenler için bir tampon bölge ve istenmeyen göçmen çöplüğüne döneceği endişesini taşıdığını kaydediyor.

Anlaşmanın Türkiye'ye cazip gelen tarafı ise Türk vatandaşları için kısmi bir vize serbestisi sağlaması. Zira 1995 yılında imzalanan Gümrük Birliği ile AB ülkeleriyle ticaret eskiye nazaran kolaylaşsa da ortada bir asimetri bulunuyor. Türk malları AB sınırından kolaylıkla geçerken aynı özgürlük işadamları için söz konusu olamıyor, hatta vize işlemleri eskiye nazaran çok daha sıkı tutuluyor. Öyle ki, Kirişçi bu durumun işadamlarınca “gümrük vergisiz bir engel” olarak tanımlandığını belirtiyor. Benzer engellerin Türk öğrenciler, akademisyenler ve gazeteciler için de geçerli olduğunu hatırlatıyor.

Kirişçi son olarak anlaşmanın karşılıklı şeffaflık öngördüğünü hatırlatıyor. Anlaşmaya göre Türkiye üç yıla kadar mültecileri teslim almak zorunda olmayacak ve AB'nin yükümlülüklerini yerine getirmemesi durumunda anlaşmayı iptal edebilecek. Aynı şartlar AB için de söz konusu olacak.

Anlaşmadaki olumlu yanlara rağmen bazı çözülememiş problemler de bulunuyor. Örneğin anlaşma, Suriye iç savaşının kısa vadede biteceğine dair bir ışığın görünmediği durumda Suriyeli mültecilerin durumuna bir çare üretemiyor. Kirişçi, Türkiye'deki mülteci rakamlarının şişmesi durumunda sınır kontrolünü AB lehine artıracak uygulamanın Türkiye'nin zararına olacağını açıklıyor. Geçmiş yıllarda iyi bir görüntü veren Türk ekonomisinin girdiği durgunluğu da hatırlatan yazar, bu durumun daha kötüye gitmesi ihtimalinde mülteci krizinin daha da büyük bir sorun teşkil edeceği uyarısında bulunuyor.

Avantajları ve riskleri aynı resim içine yerleştiren Kirişçi her şeye rağmen her iki tarafında anlaşmanın gereklerini yerine getirmeye çağırıyor. Ona göre bu anlaşmanın en büyük getirisi son yıllarda erozyona uğrayan karşılıklı güvenin yeniden tesis edilmesi olacak. CİHAN

Yorumlar