İngiltere Parlamentosu'nda Zaman'ın düzenlediği toplantıda Suriye tartışıldı
Zaman Gazetesi, İngiltere Parlamentosu'nda "Suriye Krizinin Türkiye ve Bölgeye Etkisi" başlıklı bir panele ev sahipliği yaptı.
Zaman Gazetesi, İngiltere Parlamentosu'nda "Suriye Krizinin
Türkiye ve Bölgeye Etkisi" başlıklı bir panele ev sahipliği yaptı.
İngiliz Muhafazakar Parti milletvekili Nick De Bois'in
moderatörlüğünde yapılan panele eski Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış,
Zaman yazarı Abdülhamit Bilici ve King's College Üniversitesi'nden
Dr. Craig Larkin konuşmacı olarak katıldı.
Panelde yaptığı konuşmada Yaşar Yakış, halktan yana tavır alarak
doğru bir tutum izleyen Türkiye'nin, Esed rejimi ile bütün gemileri
yakarak iletişim kanallarını tamamen kapatmasının yanlış olduğunu
söyledi. Yakış, AK Parti hükümetinin bu politikası nedeniyle ortaya
çıkan boşluğu İran ve Rusya'nın doldurduğunu belirtti. İran'ın
Suriye'de mezhepçilik kaygısıyla bulunmadığını savunan Yakış,
İran'ın mezhepçiliği dış politika hedeflerine ulaşmak için bir araç
olarak kullandığını dile getirdi. Yakış, "Esed rejimi, Şiiliğin alt
kolu olan mezhebe mensup olmasına rağmen İran'ın rejime destek
vermesinin asıl sebebinin mezhepçilik değil, jeopolitik çıkarları
olduğunu düşünüyorum. Belirleyici olan mezhep olsaydı İran,
Kafkaslar'da Hristiyan Ermeniler yerine Azerilerin yanında yer
alırdı." diye konuştu. Batı medyasında "Türkiye'nin Suriye'deki
radikal gruplara destek verdiği" yönündeki haberlere ilişkin bir
soru üzerine ise Yakış, çok spesifik bilgiler içeren bu haberlerin
doğruluk payı olabileceğini söyleyerek, "Güneş balçıkla sıvanmaz"
yorumunda bulundu.
Zaman yazarı ve Cihan Haber Ajansı Genel Müdürü Abdülhamit Bilici
de yaptığı konuşmada, gazeteciliğe başladığı ilk yıllarda
Bosna'daki insani trajedi karşısında uluslararası sistemin
fiyaskosuna şahit olduğunu, maalesef bunun Suriye'de aynı şekilde
tekrar ettiğini görmekten büyük acı duyduğunu ifade etti. Uzunca
bir süre Türkiye'nin dış politikasının çok fazla 'Batı yönlü'
olduğunu ve Doğu'yu ihmal ettiğini belirten Bilici, son dönemde
Ortadoğu, Rusya, Afrika açılımlarıyla bu ihmalin giderildiğini,
'komşularla sıfır sorun' ilkesine dayalı dış politikanın çok olumlu
sonuçlar verdiğini ancak genel olarak "Arap baharı" ve Suriye
trajedisinin bu başarılı gidişata büyük darbe vurduğunu ifade
etti.
Suriye krizinin çözümü konusunda Türkiye'nin aşırı özgüvenle yerine
getiremeyeceği 'büyük vaatlerde' bulunmasının krizin maliyetini
büyüttüğünü belirten Abdülhamit Bilici, "Başbakan Erdoğan, Humus ve
Hama'nın 1980'lerde olduğu gibi yine saldırıya uğramasına izin
vermeyeceğiz' demişti. Fakat bu şehirlere tekrar saldırıldığında
bunu engellemeye gücümüz yetmedi." diye konuştu. Bilici, AK Parti
hükümetinin Suriyeli muhaliflerin ve mazlum halkın yanında yer
almasına destek verdiğini, ancak "müdahil olma derecesinin" iyi
ayarlanamadığı ve özellikle silahlı grupların Türkiye'de
konuşlanmasına izin verilmesinin sıkıntılara yol açtığını ifade
etti.
Silahlı muhalif grupların kendi içinde bölünmesi ve radikal
grupların görünürlülüğünün artması sonucu Türkiye'nin bu ülkedeki
radikal gruplara destek verip vermediğinin uluslararası medyada
sorgulanmaya başladığını kaydeden Bilici, "Bu sorgulama kesinlikle
adaletli değil. Türkiye muhaliflere destek kararını Amerika,
İngiltere, Fransa ve diğer müttefikleriyle koordineli bir şekilde
verdi. BM Genel Kurulu'nda 137 ülke 'Esed meşruiyetini
kaybetmiştir' yönünde oy kullandı. Türkiye'nin muhalefet içindeki
bazı gruplarla iddia edilen ilişkisi sıkıntılı da olsa doğrudan
Suriye içinde rejime destek için savaşan İran ve Hizbullah'a ses
çıkarılmazken, bütün suçun Türkiye'ye yüklenmesi doğru ve adil
yaklaşım değil." dedi.
Radikal grupların güçlenmesinin, meşru Suriye muhalefetine
zamanında ve yeterli destek verilmemesinin sonucu olduğunu
hatırlatan Bilici, Suriye'de yaşanan trajedinin, başta BM Güvenlik
Konseyi olmak üzere bütün dünyanın ayıbı olduğunu vurgulayarak,
stratejik kaygılar ne olursa olsun herkesin bu ülkede yaşanan
insani faciaya odaklanması gerektiğini belirtti.
Dr. Craig Larkin ise konuşmasında, Suriye'deki iç savaşın aynı
zamanda bir "medya propaganda savaşı" olduğunu söyledi. Ülkedeki
krizin başlangıcından bu yana Suriye halkına yönelik herhangi bir
konuşma yapmayan Esed'in Batı medyasını onlarca mülakat verdiğine
dikkat çeken Larkin, "Bu, dünya medyasında mücadelesi devam eden
bir savaş." diye konuştu.
Suriye'deki iç savaşın ardından nasıl bir resim ortaya
çıkabileceğini de sorgulayan Larkin, Esed'in kuzeydoğunun
kontrolünü bilinçli olarak Kürt gruplara bıraktığını ve şimdiden
burada özerk bir Kürt bölgesinin ortaya çıktığının altını çizdi.
Larkin, Suriye topraklarının yüzde 50'sinin rejim, yüzde 25'inin
muhaliflerin elinde olduğunu; yüzde 25'lik bir bölümünde ise
mücadelenin devam ettiğini de sözlerine ekledi.
Larkin, 15 yıl süren Lübnan iç savaşını hatırlatarak, Suriye'deki
iç savaşın da Lübnan'daki gibi yıllarca sürebileceğini vurguladı.
Larkin sözlerini şöyle sürdürdü: "Suriye hükümetinin gücünü
küçümsedik. İktidarını devam ettiren Esed rejiminin arkasında
sadece yüzde 7'lik grubun olmadığını, ülkedeki Hristiyan, Yahudi,
Sunni grupların da hükümete desteğini sürdürdüğünü anladık."
'CENEVRE-II TOPLANTISINDA ÇÖZÜME ULAŞMAK ZOR'
Cenevre-II toplantısına ilişkin bir soru üzerine Yaşar Yakış,
Amerika ve Rusya'nın Ocak ayında toplantıyı yapmak için anlaşmış
göründüklerini belirterek, "En başından beri benim görüşüm Beşşar
Esed'i problemin bir parçası yapmak yerine, çözümün bir parçası
yapmak!" diye konuştu. Yakış, Türkiye'nin bu fikre karşı çıktığını
ve 'Eğer bir toplantı yapılacaksa, bunun içinde Esed yer almamalı'
şeklinde bir tutum sergilediğini hatırlattı. Ancak gelinen noktada
birçok ülkenin, Beşşar Esed veya rejim temsilcisi bir delegasyonun
Cenevre-II toplantısında bulunmasına karşı çıkmıyor göründüğüne
dikkat çekti.
Dr. Craig Larkin ise Cenevre-II toplantısında bir çözüme veya
barışa ulaşılamayacağını ileri sürerek sözlerini şöyle sürdürdü:
"Burada şunu sormalıyız: Suriye hükümeti kaybetmeye devam ediyor mu
ve müzakere istiyor mu? Son haftalarda rejimin tekrar agresif
söylemlerini artırdığını görüyoruz. Bu da rejimin müzakere
pozisyonuna geri çekilmeyeceğini gösteriyor."
Abdülhamit Bilici de Suriye meselesinde "ülke içindeki gruplar,
bölge ülkeleri ve küresel güçler" olmak üzere 3 boyutlu bir
mücadele yaşandığına dikkat çekerek, aynı anda bu 3 boyutta bir
uzlaşmaya varılmasının kolay olmadığını hatırlattı ve uluslararası
toplumun, bu güç kavgalarının asıl mağduru olan Suriyeli sivillere
yardım konusunda daha duyarlı olması gerektiğini dile getirdi.
CİHAN
Yorumlar