Çocuk eğitiminde nimete saygı
Nimete gereken saygının öğretilmesi ailede başlar.
Pedegog Ali Çankırı'lı çocuklara nimete saygılı davranmanın gereklerini farklı uslubu ile kalem aldığı ve israf etmekle ilgili örneklerle süslediği yazısı şu şekilde:
Aile eğitimi sırasında çocuk, anne babanın sözlerinden çok
davranışlarından etkilenir. Onları taklit ederek sosyal davranışlar
kazanır. Anne baba çocuğa ahlâki davranışlar kazandırmak için her
gün pek çok şey söyler, nasihatler eder. Eğer anne baba bu sözleri
ve nasihatleri günlük hayatında yaşamıyorsa, çocuğun öğrendikleri
bilgi düzeyinden öteye geçmez. Çocuklar aile büyüklerinden ve
öğretmenlerinden birçok şeyler duyarlar, ancak bunlardan pek azı
çocuklarda tutum ve davranış değişikliğine yol açabilir. Çocuk
sevgi, saygı, şefkât, yardımlaşma, işbirliği, dürüstlük,
çalışkanlık, başkalarının haklarına saygı gibi sosyal ve ahlaki
davranışları, okulda verilen teorik bilgilerle değil, ailede
görerek ve yaşayarak kazanır.
Müslüman anne babalar olarak, hemen hepimiz, Allah’ın “yiyiniz
içiniz, fakat israf etmeyiniz” emrini biliriz. Buna rağmen bazı
ailelerde nimete gereken saygı gösterilmemekte, her gün tonlarca
bayat ekmek ve yemek artığı çöpe atılmaktadır. Demek bu ailelerde
Allah’ın “israf etmeyiniz” emri bilgiden ibaret kalmakta,
davranışlarına yansımamaktadır.
Seneler önce akrabam olan genç bir bayanı çöpe ekmek atarken
görünce şöyle demiştim: “Ekmek nimettir. Neden çöpe atıyorsun?
Nimete saygın yok mu?” Genç bayan, “Ne yapayım, eşim ve çocuklar
bayat ekmek yemiyor,” diyerek kendisini savunmuş; nimete saygısı
olduğunu göstermek için de ekmeği öpüp alnına götürdükten sonra çöp
kutusuna atmıştı.
Genç bayanın ekmeğe gösterdiği saygı teğet bir saygıydı, gerçek
saygı değildi. Bu aile tanıdığım bir aileydi. Yemeğe Bismillah
diyerek başlıyor, sonunda Elhamdülillah diyerek Allah’a
şükrediyorlardı. Ancak bu besmele ve şükür gelenekten ve ezberden
ibaretti. Çünkü onlar da anne ve babalarından öyle görmüşlerdi.
Muhtemelen bu genç bayanın da bayat ekmeği çöpe atan bir annesi
vardı. Onun kızı da ileride anne olduğu zaman aynı şeyi yapacak;
bunun nimete karşı bir saygısızlık ve israf olduğunu
düşünmeyecektir.
Nimetin Gerçek Sahibi Bizden Ne İstiyor?
Müslüman anne babalar olarak yemeğe başlarken “Bismillah”,
bitirince “Elhamdülillah” deriz; çocuklarımıza da öğretiriz. Eğer
bu kelimelerin ne anlama geldiğini ve niçin söylediğimizi
anlayacakları bir dille açıklamazsak, çocuklar bu kelimelerin
anlama geldiğini kavrayamaz, teğet bir dille söylemiş olurlar.
Çocuklarımızın bu kelimeleri duygusal zekalarıyla kavramaları için
şöyle bir açıklama yapılabiliriz: “Çarşıdan bir yiyecek aldığımız
zaman karşılığında satıcısına para ödüyoruz. Halbuki o yiyeceklerin
gerçek sahibi satıcılar değildir, Allah’tır. Acaba o yiyeceklerin
gerçek sahibi olan Allah verdiği bu nimetlere karşılık bizden ne
istiyor? Nimetlerin gerçek sahibi (Münim-i Hakiki), bizden üç şey
istiyor: Zikir, şükür ve fikir. Yemeye başlarken “Bismillah”
(Allah’ım senin adınla başlıyorum) dememiz zikirdir. Yedikten sonra
“Elhamdülillah” (Allah’ım verdiğin bu nimetler için sana teşekkür
ederim) dememiz şükürdür. Yerken bu nimetleri Allah’ın yarattığını,
rahmetiyle binlerce canlı türünü yiyeceksiz bırakmadığını düşünmek
fikirdir.”
Çoğu evlerimizde çocuklara Bismillah ve Elhamdülillah (zikir ve
şükür) demeyi öğretiyoruz, fakat aynı hassasiyeti fikir konusunda
göstermiyoruz. Böylece Allah’ın bizden istediği üç şeyden ikisini
yani zikri ve şükrü yerine getirmiş oluyoruz. Ancak yerken bu
nimetin bize nasıl ulaştığını pek düşünmüyoruz ve çocuklarımızla
bunu konuşmuyoruz. O zaman Allah’ın bizden istediği üçüncü şeyi
yani fikri yerine getirmemiş oluyoruz. Fikir eksik olduğu için
nimetin kıymetini takdir etmiyor, gereken saygıyı göstermiyoruz.
Eğer nimete saygımız olsaydı, her gün tonlarca yemek artığı ve
ekmek çöpe atılır mıydı?
Yiyiniz İçiniz Fakat İsraf Etmeyiniz
Amerika'da master yaptığım yıllarda, çalıştığım üniversitenin
yemek salonu açık büfe şeklindeydi. Öğrenciler ve hocalar dilediği
yemekten, salatadan, meyveden veya tatlıdan dilediği kadar
alabiliyordu. Yemekhanenin giriş kapısında “Yiyiniz içiniz, fakat
israf etmeyiniz” anlamına gelen şu yazı vardı: “Take what you need.
Eat what you take.” (Yiyeceğin kadar al, Aldığını da ye.)
Bir gün aynı masada yemek yediğimiz Çinli bir arkadaşı, tabağında
kalan son pirinç tanesini almaya çalışırken görünce dayanamadım;
denemek için dedim ki: “Bir pirinç tanesi için neden bu kadar
uğraşıyorsun? Bırak tabakta kalsın.” Çinli arkadaşın verdiği cevap
çok düşündürücüydü:
“Her Çinli bir pirinç tanesi israf etse, Çin nüfusuyla çarp bakalım
kaç ton pirinç yapar? Biz kalabalık bir ülkeyiz, israf etme
lüksümüz yoktur.”
Yine denemek için dedim ki:
“Şu anda Çin’de değil, Amerika’dasın. Tabağında bırakacağın pirinç
tanesi Çin’i değil, Amerika’yı zarara uğratacaktır.” Güldü.
“Amerika’yı bu şekilde zarara uğratmak onurlu bir davranış olmaz,”
dedi.
Çinli arkadaşı bu onurlu davranışından dolayı tebrik ettim. Bir
Müslüman olarak düşüncesini paylaştığımı söyledim. Rabbimizin bu
konudaki, “Yiyiniz içiniz, fakat israf etmeyiniz. Çünkü Allah
müsrifleri sevmez” buyruğunu açıkladım. Çok hoşuna gitti. Tam o
sırada, Ürdünlü bir arkadaş tabağındaki yemek artıklarını çöp
sepetine boşalttı. Bunu gören Çinli arkadaş Ürdünlüyü göstererek:
“O Müslüman değil mi?” dedi.
O kadar üzüldüm ki, ne diyeceğimi bilemedim. “Dur, bunu kendisine
soralım,” dedim. Ürdünlü arkadaşa seslendim. Çinli ile aramızda
“nimete saygı ve israf” konusunda geçen konuşmaları aktardıktan
sonra dedim ki: “Arkadaş seni yemek artıklarını çöpe dökerken
görünce, ‘O Müslüman değil mi? Neden israf ediyor?’ diye sordu. Ben
de bunu kendisine soralım dedim.”
Ürdünlü arkadaş Çinliye döndü. Kendinden emin bir şekilde: “Ben
kendi ülkemde israf etmem. Amerika’yı sevmiyorum. Burada, ne kadar
çok israf edersem Amerika’yı o kadar zarara uğratmış olurum,” dedi.
Çinli: “Amerika’ya kızarak davranışını değiştirmen onurlu bir
düşünce değil,” dedi.
Allah’a inanmayan Çinli ile Allah’a iman etmiş Ürdünlü arasındaki
bu düşünce farkı nerden kaynaklanıyordu? Şüphesiz aileden ve
okuldan aldıkları eğitim farkından kaynaklanıyordu. Muhtemelen
Çinli de Amerika’yı sevmiyordu. Buna rağmen tabağında kalan son
pirinç tanesini dahi israf etmeyecek bir ahlâka sahipti.
Yorumlar